Tam da gözlerini sesin geldiği yöne çevirmeye başlamıştı ki öldü. Şemse'nin taşlardan ve bıçaklardan arta kalanla hayatta kalmaya çalışan gövdesi geçen hafta yaşamaktan vazgeçti. İşin gerçeği, yedi aydır, kendisinin hiç tanımadığı, hiç göz göze gelmediği çoğunluğu kadın bir avuç insan için yaşıyordu.
Ailesi için, köylüleri için adı geçtiğinde başı öbür tarafa çevrilmesi gerekendi. Yakınlarının hastane kapısında kurduğu "O hâlâ yaşıyor mu" sorusundaki "hâlâ"ydı. Fazlaydı, gereksizdi, ağırlıktı. Değil mi ki o evlilik dışı ilişkiden hamile kalmıştı, değil mi ki o gün "recm"le cezalandırılırken o taşların ve bıçakların altında ölmeyi "becerememiş"ti.
Recmde Helal ölmüş, Şemse hastanedeki birinci ayında, artık beş aylık olan bebeğini kaybetmişti. Kardeşi ve amca çocukları beş kişi cinayetle suçlanıp, tutuklanmıştı. Şemse ile Helal aynı köydendiler ve akrabaydılar. İki aile bir araya getirilmiş ve kan davası önlenmişti. Ama Şemse...
Mardin merkeze bağlı, 510 haneli, 7240 nüfuslu bir belde: Yalım. İki aile Allaklar ve Açiller birbirlerine akrabalar. 21 Kasım 2002 akşamı, Allaklar'dan Şemse ile Açiller'den Helal, yanlarında Helal'in Müzeyyen'den olma 15 yaşlarındaki oğlu Erdal dağlara doğru yola çıkıyorlar. Kaçıyorlar... Dağa gidişleri, asfalt yolun tutulduğunu bilmelerinden... Yine de Şemse'nin akrabaları önlerini kesiyor, yanlarında bir araba dolusu taş, ellerinde bıçaklar...
Hansi'den olma şemse...
O gecenin ve o geceye kadar olanların üç ayrı anlatımı var. Şemse'nin akrabaları bir başka öykü kuruyor, Helal'in bir başka. Yöreyi ve aileleri bilenlerin anlatımları ise yaşananları daha bir başka tanımlıyor. Ama üç anlatımda da törenin kuralları işliyor: Mardin Yalım beldesi nüfusuna kayıtlı, 02.02.1968 doğumlu, Sait kızı, Hansi'den olma Şemse, ister kandırılsın, ister tecavüze uğrasın, ister kendi isteği ile Helal'le birlikte olsun, ölmeli...
Bir Pazar günü, Yalım'da, iki aileyi, Şemse'yi ve yaşananları dinliyoruz:
Şevket Allak (Şemse'nin amca oğlu): Şemse'nin annesi o küçükken öldü. Babasına ve biri sakat, bütün kardeşlerine o baktı. Otuz dört yaşında. Bir gün Helal eve gelmiş, 'babana bir kâğıt getirdim' diye içeriye girmiş. Kıza tecavüz etmiş. Kız çığlıklar atmış ama duyan olmamış.
Hamileliği ortaya çıkıp da olup biteni öğrenince, babası ve kardeşleri Helal'den namuslarını temizlemesini istediler. Üç gün Helal'in evinde kaldı kız, nikah falan yapılmadı. Üç gün sonra adam kızdan babasının evine dönmesini, babasına "bana bunu yapan Helal değil" demesini istedi. Kız kabul etmedi. O akşam adam kızı öldürmek için köy dışına götürüyordu. Kızın kardeşleri yolu çevirdiler, adam öldü. Kızı öldürmek istemiyorlardı ama karanlıkta kime vurduklarını görmediler...
Semra Aslan (Helal'in kız kardeşi): Abim 57 yaşındaydı. Ben onun Müzeyyen'le evlendiği yıl doğmuşum. Abimin en büyüğü otuz üç yaşında, üçü kız, on bir çocuğu vardı. Borçlarını ödemek için topraklarını satmış, bir evi kalmıştı. Müzeyyen bir gün makinede dikiş dikerken düştü ve felç oldu.
Abim onu Mardin'e hastaneye getirip götürüyor, iyileşmesi için elinden geleni yapıyordu. Benim Şemse ile bir arkadaşlığım yoktu, efendi bir kızdı, evden hiç çıkmazdı. Çok fakirdi. Babası evin işlerini yapsın, kardeşlerine baksın diye kimseye vermedi. Bu iş ne zaman, nasıl oldu hiç anlamadık.
Dayımın kızı gidip Şemse'yi istedi. "Kızı verin" dedi "Ev işinde yardım etsin, Müzeyyen'in yardımcısı olsun".
Önce verdiler, abisi, babası "olur" dedi ama amcası istemedi, vazgeçtiler. O akşam Şemse'nin akrabaları eve telefon edip "sizi öldüreceğiz" demişler.
Onlar da kaçmak zorunda kaldılar. Köyün kayalıklarında on-on iki kişi yakalamış, üzerlerine bir araba dolusu taş atmışlar. Abimin oğlu Erdal da yanlarındaydı o gün. Ölü gibi yapıp ellerinden kurtulmuş, sonra da gidip jandarmaya haber vermiş. Onlar birbirlerini seviyorlardı. Abim Şemse'yi istemese, sevmese niye evine alsın?
Şemse kim?
Yalım'da artık kimse bu olayın konuşulmasını istemiyor. Şemse'nin kız kardeşi Kürtçe bağırıp çağırıyor. Türkçe-Kürtçe çeviri yapabilecek birini ararken ortaya çıkıyor ki, Türkçe de biliyor. Öfkesi, acısından ve konuşmak istememesinden. İki köylü (erkek) kızgın, muhtarın ya da ihtiyar heyetinin haberi olmadan köye girilemeyeceğini söylüyor...
On altı yaşında bir kız duvar diplerine saklana saklana eşlik ederken fısıldıyor: Şemse'yi tanıyorum. Peki, Şemse kim? Yanıtlıyor: İçine dönük, evinden pek dışarıya çıkmayan, esmer, güzel bir kadın. Kız isminin yazılmaması için kezlerce uyarıyor. Ona göre Şemse ile Helal'in yaşadıkları bir aşk değil, bir tecavüz. "Çünkü" diyor "Adam çok yaşlıydı". Genç kız, geleneğin ağırlığını, törenin yarattığı korkuyu, "Senin sevgilin var mı" sorusunu yanıtlarken özetleyiveriyor: Aşk mı? Allah korusun.
On üç yaşındaki İsmail, Yalım'ın çıkışında hayvanlarını otlatıyor... Ona göre Şemse ile Helal'in taşlanmasında şaşılacak bir şey yok. Hak edilmiş bir ölüm. İşin ucunda "namus" varsa, kadın da öldürülebilir, erkek de. Mardinli taksi şoförü Kemal Adlı, "Linç kötü oldu" diyor "Herkes lanetledi bu olayı".
Tam, törelere karşı çıkmayı göze aldığını düşündürtürken ekliyor: "Bu işi silahla bitirselerdi, daha iyi ve kolay olurdu". Adlı'ya göre de Şemse tecavüze uğradı. "Neden o zaman o da taşlandı" sorusuna ise "Sadece adam öldürülseydi" diye yanıt veriyor "Ailesi kan bedeli isterdi, niye kadını da öldürmediniz diye hesap sorardı".
Ailesi Helal Açil'in cenazesini sahiplenmiyor. Yalım imamı cenaze namazını kılmıyor, köyün mezarlığına alınmıyor. Ailenin bir bölümünün yaşadığı Zinnar'ın mezarlığına gömülüyor. Şemse'nin iki kardeşi ile üç amca çocuğu cinayet suçuyla tutuklanıyor.
İki aile ise 21 Kasım'dan sonra bir daha konuşmuyor. Helal'in ailesi önce tam da taksi şoförü Kemal Adlı'nın söylediği gibi kan bedeli peşine düşüyor. Bitkisel hayatta olan Şemse'nin öldürülüp öldürülmemesi tartışılıyor.
Şemse'nin yakınları ise bir kez hastaneye gelip ne halde olduğunu soruyorlar. Hastane personelinin anımsadığı konuşma şöyle başlıyor: O hâlâ ölmedi mi? Mardin Valisi Mustafa Temel Koçaklar ise, recmle ilgili sorumuzu şöyle yanıtlıyor: "Çok büyüttüler olayı"...
Bir başka Şemse. ..
İki aile arasındaki gerginlik İstanbul'da bir "barış yemeği"nde yatıştırılmaya çalışılıyor. Şubat ayında iki ailenin bireyleri üyesi oldukları DEHAP'ın [Demokratik Halk Partisi] yöneticilerinin de katıldığı bir yemekte bir araya geliyor.
Şemse'nin amcası yaptığı konuşmada yaşanılanları bir "kaza" olarak tanımlıyor, Helal Açil'in abisi ise "Kardeşim yanlış yaptı" diyor "Ama böyle bir yöntemle cezalandırılması akıl dışı bir olaydır." Yemeğe katılanlardan DEHAP'lı bir yönetici iki taraftan da dinledikleriyle bir başka Şemse tanımı yapıyor ve yaşanılanları daha farklı ve ayrıntılı anlatıyor:
"İki aile de bizim partiden. Bir araya gelme talebi, olaylar daha fazla büyümesin diye kız tarafından çıktı. Biz de arabuluculuk yaptık. Şemse akli dengesi yerinde olmayan bir kızmış. Adam telefon ya da elektrik faturası getirdim diyerek eve girmiş.
"Sonra da kıza 'seninle evleneceğim' vaadinde de bulunarak birlikte olmayı kabul ettirmiş. Kız, ne olup bittiğinin farkında değilmiş, birkaç ay sonra abisine hasta olduğunu, karnının şiştiğini söylemiş. Abisi doktora götürünce hamile olduğu ortaya çıkmış."
Abi Allak, kız kardeşini konuşturuyor. Sonra da gidip Helal Açil'in kapısını çalıyor. "Madem" diyor "Böyle bir pislik yaptın, gelip kardeşimi isteyeceksin". İsmini ailelerin tepkisini üzerine çekmemek için saklı tutan, iki ailenin tepkisinin de onların koşulları göz önüne alınarak değerlendirilmesini isteyen DEHAP'lı yönetici yaşananları anlatmayı şöyle sürdürüyor:
"Helal, köyün imamını da yanına alıp kızı babasından istemeye gitmiş. Olup bitenden habersiz baba başlık parası isteyince ortalık karışmış. Abisi imamı çekip, gerçeği söylemiş ve ne yapıp edip babasını ikna etmesini istemiş. Sonunda yaşananları babaya da anlatmak zorunda kalmışlar.
"Baba da kabul etmiş ve kızı vermiş. Ama köyde dedikodu başlamış ve kızın amcalarının da kulağına gitmiş. Kızın adamın evine gittiğinin üçüncü günü, aile toplanmış ve cezalandırma konusunu tartışmış. Ailenin toplandığını haber alan ihtiyar, o kızı ve oğlunu da yanına alıp yola çıkmış. Kızın amcaları 'namusumuzu temizleyelim' diye diretmişler.
"İhtiyarı, kızı ve çocuğu takip edip taşla, bıçakla saldırmışlar. Çocuğu uzaklaştırmışlar, adamın cinsel organını kesmişler, sonra da öldü diye ikisini de bırakıp gitmişler. Adamın cenazesine kardeşleri bile gitmemiş. Ölümü hak ettiğini, ama çözümün taş değil, silah olduğunu söylüyorlar..."
Şemse önce Tıp Fakültesi Hastanesi'nde sonra Devlet Hastanesi'nde yedi ay ölüme direndi, ta ki geçen hafta sonuna kadar. Şemse'yi sahiplenen, bakımını üstlenen, onun için gelecek planları yapan Diyarbakır Kadın Merkezi (KA-MER) ölümünü basına bildirirken kederliydi.
Törenin yargıladığı beş kadın için daha çırpınan, sonlarının Şemse gibi olmaması için ailelerle ve diğer ilgililerle sürekli temas halinde olan KA-MER adına Nebahat Akkoç'un okuduğu metin şöyle bitiyordu:
"...Şimdi Devlet Hastanesi'nin morgunda yatıyor Şemse. Ailesine haber verilecek, onlar olmazsa kimsesizler mezarlığına gömülecekmiş. Kanun böyleymiş. Ne diyebiliriz ki! Yaşaması için mücadele edenler değil, ölmesi için taşlayanlar tarafından gömülecek herhalde. Çünkü yasa böyle.
'Namus' adına katledilenler genellikle bilinmeyen bir yere gömülürler. Mezar taşları siyaha boyanır. 'Namusu' temizlenen evin damına beyaz bayrak asılır ya da duvarı beyaz kireçle boyanır. Çünkü hane aklanmıştır. Sonra da adını bir daha anmaz kimse. Ama biz Şemse'yi unutmayacağız."
* Berat Günçıkanın yazısı Cumhuriyet Derginin 15 Haziran 2003 tarihli 899. sayısında yayımlandı.