4771 sayılı Yasayla 9 Ağustos 2002'den itibaren TCK'nin 159. maddesinde yapılan değişiklikle tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın maddenin birinci fıkrasında sayılan "Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin manevi şahsiyetini" eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklaması için ceza verilmez. Rapor bu değişikliği "niyet"e bağlı olarak kabul ediyor. Madde uygulamasını "uygulamaya bağlı" bir "durum" olarak değerlendiriyor. Saptama doğrudur.
Rapor hakkındaki habere göre "TCK 159 ve 312. maddelerden açılan davaların sayısında azalma gözlense de yargılamaların zemini başka alanlara da kayabiliyor. Son aylarda ifade özgürlüğü kapsamına giren faaliyetlerin "yasadışı örgüte yardım" fiilini düzenleyen TCK 169. madde uyarınca işlemlerinde artış gözlendi." Yani Raporun tespitine göre, eğer 159 uncu veya 312 inci maddelere aykırılık bulunduğu iddiasıyla herhangi bir yazı / haber için dava açılamıyorsa, yerine 169. maddeye aykırılık bulunduğu iddiasıyla dava açılabiliyor.
10-11 Ekim 2002 tarihlerinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Konrad Adenauer Vakfı'nın düzenlediği Van'da yapılan 25. Eğitim Semineri'ndeydik. Van ve çevresindeki 8 ilden gelen yerel gazetecileri dinleme olanağını bulduk. Gördüm ki; bir yıl öncesine göre daha az karşılaşmayı umduğum TCK'nin 159. maddesiyle ilgili yakınma azalmamış. Aksine çoğalmış. Artık gazete ve gazeteci hakkında bu maddeyle ilgili davalar daha çok açılıyor. Genelde Rapora göre dava sayısında azalma olmuş olabilir. Ama Van ve çevresindeki illerde gözüken uygulamada dava sayısı artmış, azalmamış.
Raporda, Terörle Mücadele Yasası'nın 7 ve 8. maddelerinde yapılan bir değişiklikle hapis cezalarının korunduğuna değinilerek para cezalarının artırıldığı yazılmış. Eskiden devletin bölünmezliği aleyhine yapılan propaganda suçuna bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yüz milyon liradan üç yüz milyon liraya kadar ağır para cezası veriliyordu. Yeni değişiklikle hapis cezası değişmedi. Para cezası artırıldı. Hapisle birlikte bir milyar liradan üç milyar liraya kadar ağır para cezası verilecek Bu kapsama giren fiillerden sorumlu radyo ve televizyonlara verilecek yayın durdurma cezalarının ise hafifletildiği yazılmış. Maddenin değişiklikten önceki eski halinde fiilin radyo ve televizyonlar vasıtasıyla işlenmesi halinde DGM ilgili radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden on beş güne kadar yayınlarını durdurulabiliyordu. 19 Şubat 2002 günlü Resmi gazetede yayınlanan 4744 sayılı Yasa ile değiştirilen 8. maddedeki "bir günden on beş güne kadar" yayın durdurma yerine Devlet Güvenlik Mahkemesi "bir günden yedi güne kadar" yayın durdurma kararı verebilecek. Eskiden on beş güne kadar kapatabiliyordu, şimdi ise yedi güne kadar kapatabilecek. Maddenin ifade özgürlüğünü yasaklama / sınırlandırma mantığında bir değişiklik yok.
Bu değişikliğe değinen Rapor yine "uygulama" bakımından radyo ve televizyon yayınlarının durdurulması örneğinin beklendiğine değiniyor. Görüntülü ve sesli yayınların DGM kararı ile yayından men edilmesi eskiden beri 8 inci maddede vardır. Şimdiye kadar bir örneğinin yaşandığına tanık olmadım. Ama bir gün uygulanacaktır. Nasıl bir uygulama ortaya çıkacaktır bilinmiyor. Ama bu maddedeki yayın durdurma hakkı DGM'ye verilmiş olarak durdukça, bir gün bu maddenin işletilmesi halinde "uygulamada sorun" çıkacaktır. Bu düzenleme ifade özgürlüğünün potansiyel sorunudur. Aslında doğrudan doğruya 7 inci ve 8 inci maddelerin kendisi ifade özgürlüğünün sağlanması çabalarının önündeki engeldir. Yayın durdurma cezası da potansiyel sorun yaratacak uygulama örneği olacaktır.
Raporda yer aldığı anlaşılan "Yargıçların, sanıkların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki (AİHM) haklarını hesaba katarak yasaları yorumladıklarına ilişkin bir işaret henüz bulunmuyor." biçimindeki saptama uygulamanın bir sonucudur. Temel insan hak ve özgürlüklerinin sağlanmasında karşılaşılan uyuşmazlıkların çözümlendiği yer "yargıdır". Ama "yargı"nın işyeri olan mahkemelerdeki yargıçların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yorumlayarak kendi kararlarının gerekçesi olarak kullanmıyorlar. İstisnaları var. Ama bu istisnalar yaşanan gerçeği ve uygulamayı değiştirmiyor.
Ne yazık ki özellikle ifade özgürlüğü alanında "uyum" için yasalar sadece değiştirilmiş oldu. Değişmesi gereken uygulamalar "yasal değişikliklere" inat değişmedi ve değiştirilmedi. O nedenle Rapordaki çoğu saptama uygulamayı, uygulama ise Rapordaki çoğu saptamayı doğruluyor. Kimse şaşırmasın.