Kazdağları’nda altın arayan şirketin ağaç katliamına karşı Temmuz 2019’da başlayan halk nöbeti, Türkiye’de en büyük çevre hareketlerinden biri olarak tarihe geçti.
Günlerce süren eylemler, sloganlar, yaşam savunucularının talepleri, “Rant Uğruna” isimli belgeselle farklı kesimlerle buluşturuldu.
Bu yıl yedinci kez düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nde (BİFED) “savunucuları savun” teması kapsamında izleyici ile buluşan belgesel festivalin en dikkat çekenleri arasındaydı.
Altı dakika gibi kısa bir belgeselle, ekoloji mücadelesini duyuran Osseiran, "Benim elimde kameram var belgesel yapabiliyorum. Ama herkesin elinden bir şey gelir, kimi şiir yazabilir, birisi şarkı besteler, resim yapar, heykel yapar, bağırır, çağırır...
Yani bu çaresizlik galiba bizi yıkacak olan bir şey varsa bu olaylara karşı olan pasif duruşumuz ve çaresiz hissimiz. Aslında çaresiz değiliz herkesin yapabileceği bir şey var" diyor.
“Online olunca daha geniş kesimlere ulaştı”
Pandemi koşullarında maalesef bu yıl BİFED’e gidemedik. Ne hissediyorsunuz?
Aslında bir arada olamadığımız için çok üzüldüm. Fakat online olunca daha çok kitleye ulaştığı içinde aslında o açıdan sevindim. Üzüldüm ama başkaları için sevindim çünkü bu çok önemli bir festival.
Türkiye’de en iyi festivallerden bir tanesi. Çok anlamlı bu çevreyle ilgili filimler ne kadar çok insana ulaşırsa, ne kadar çok kitleye ulaşırsa bizim hayrımıza, yani dünyanın da hayrına. O yüzden de en çok kişiye en kısa zamanda ulaşması gereken filimler var bence.
Önce şuradan başlayalım neden "Rant Uğruna" ve nereden aklınıza geldi?
Filmin başında bir şarkı var. Aslında orada mücadele eden, kamp kuran arkadaşların şarkının ismiydi. Ben de onu filimin ismine uygun gördüm çünkü hakikaten “Rant Uğruna” hayatımızı her bir şeyimizi feda ediyoruz.
Yani suyumuzu, havamızı, toprağı, ağaçları bütün doğayı katlediyoruz. Ama sonuçta biz Mars’ta yaşamayacağız biz yine buradayız ve bu ağaçları katledenlerde bundan zarar görecek kendileri. Farkında değiller. Biraz onun için öyle yaptım filimi.
“Mücadeleye katkım filmlerle olabiliyor”
Sıklıkla gittiğiniz bir yer mi orası?
Oraya ben bir iki kere gittim. Çok güzel, çok geniş bir alan orası. Çanakkale’ye geldiğimde "ben galiba cennete geldim" dedim.
Fakat gün be gün tanıdıkça orada Kuzey’de termik santral, Güney’de jeotermal enerji burada altın madenleri, gümüş madenleri. Aslında çok sorunlu bir bölge olduğunu fark ettim ve hani elimden geldiğince ben de katkıda bulunmaya çalıştım.
Nasıl bir katkı?
Ekoloji mücadelesine katkı. Benim de katkım filmlerle fotoğraflarla olabiliyor. Bu nöbet başlayınca ben burada, Çanakkale’de yoktum ama gelir gelmez hemen gittim. Aslında baştaki amacım kısa kısa röportajlar yapıp onları Facebook’ta paylaşmak, insanları bilgilendirmek istedim ve bunu da böyle yaptım. Facebook’ta epey bir kısa kısa röportajları yayınladık, birer dakikalık.
İnsanlar sıkılıyor, uzun seyredemiyorlar. Sonra bu pandemi döneminde tüm röportajları derledim ve belgesel ortaya çıktı.
"Metanet ve umut gördüm”
Peki, mikrofonu uzattığınızda ne duydunuz?
Mücadele ettikleri için 7 den 77'e gerçekten insan vardı orada. Hepsine ulaşmam biraz zordu ama bir sürü filim yapan kişiler de var. Umarım onlar daha fazla insana ulaşmıştır ama çok sevindim. Çünkü orada ciddi bir mücadelenin izlerini gördüm.
Metanet, inat vazgeçmeyecekleri çok şey belli hani güçlü insanlardı. Bu benim çok hoşuma gitti ama umutsuz olmak istemiyorum ama ne kadar direnilebilir? Nasıl bir sonuca ulaşır bilmiyorum, umarım kazanırlar.
Uzun süren bir mücadele mi var orada?
Evet, bu siyanür meselesi kimse pek önemsemiyorç Siyanür öyle bir şeymiş ki ben de aslında biraz sonra öğrendim.
Hani zehirli kötü bir şey olduğunu biliyordum ama en ufak bir şeyde açıktayken bir zararı yok fakat toprağa sızdığı anda denetlemenin imkânı yok, bunu bilmiyordum.
Burada sızma olayları, vakaları çok var. Hani o koydukları önlemler bir işe pek yaramıyor uzun vadede. Sızdığı anda mümkün değil yani toprağa geçtiği anda bütün yeraltı sularına oradan da denizlere... Ve gerçekten sadece biz değil bütün nehirler, civardaki nehirler, Ege denizi, Yunanistan’a kadar gidebiliyor. Dolayısıyla büyük bir felakete neden olabilir. Yani çok ciddi ve çok bunun şakası yok.
"Felaket zincirleme ilerliyor"
Önlem alınmalı...
Kesinlikle. Yani ağaçları katletmek ayrı bir fecehat yani bu kadar siyanür işte civa şu bu korkunç kimyasallar kullanmak ayrı bir felaket.
Ve hani sonuçta hakikaten orada konuşanlardan biri şöyle dedi: "Şu kadar bir altın için ve bundan fayda sağlayacak belirli bir şirket veya birkaç şirket birilerin cebine para girecek ama biz burada öleceğiz."
Bu nasıl bir mantık, gerçekten insan anlamıyor ve hele bu son işte bu pandemi döneminde artık insanları çevreye biraz daha duyarlı olması gerekiyor. Başka çevremiz yok. Ya öleceğiz ya öleceğiz herhalde gidecek bir yerimiz yok. Zengin de olsak öleceğiz fakir de olsak öleceğiz. Ve o minik bir altın parçasıyla daha erken ya da önlenebilir nedenlerle öleceğiz yani.
“Rant Uğruna” 6 dakika sürüyor, kısa bir belgesel, ama çok şey anlatıyor… Oradaki insanların size yaklaşımı nasıl oldu?
Zaten bir kısmını tanıyorum. Çünkü daha önceki mücadelelerde de beraberdik. Bu HES’e karşı zeytin mücadelesinde de beraberdik. Bu termik santralde bir kısmını tanıyordum zaten
Bir kısmı bir şey olması gerekmiyor, onlar seni anlıyor sen de onları anlıyorsun. O yüzden hiç bir sorun olmadı gayet yakın ve güzel bir ilişki.
Filimin kısalığı konusunda bana çok kişi soruyor. "Niye bu kadar kısa yapıyorsun?" Yetmiyor mu? Bilmiyorum. Ama bence başta çekerken insan kıyamıyor ay şunu da koyayım, bu da güzel, şu da güzel diye ama benim amacım aslında en kısa sürede en çok kişiye ulaşabilmek.
Bu filmlerimi zaten internete koymak için çekiyorum dolayısıyla internette insanlar anladığım kadarıyla fazla vakit harcamak istemiyorlar. O yüzden olabildiğince çok şeyi en kısa sürede anlatmaya çalışıyorum kısalığım ondan. Filim yapanlar başka yaklaşıyor olabilir ama benimki biraz mesajlı bir şey olduğu için az öz ve olabildiğince net olmasına çalışıyorum o yüzden. Umarım amacına ulaşıyordur.
"Çaresiz değiliz"
*Fotoğraf: Aykan Özener
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Aslında şöyle bir derdiniz varsa, bir şeye itirazınız varsa bu çevreyle ilgili sorunlar olabilir, politik olabilir her neyse istediğiniz konuda.
Maalesef biz çaresiz olmayı öğreniyoruz. Gerek haberlerde, televizyonlarda tüm medyalarda hani biraz pasif aaa vah vah işte şu oluyor, bu oluyor çevre felaketi savaşlar göçler, mülteci meseleleri, çocuk tacizleri her neyse oturup üzülmekten başka bir çaremiz yokmuş gibi geliyor bize.
Aslında bizim yapabileceğimiz sıradan insanları, sanatçıların, filmcilerin, belgeselcilerin demiyorum herhangi bir insanın yapabileceği aslında çok şey var. Herkesin elinden bir şey geliyor.
Benim elimde kameram var belgesel yapabiliyorum. Ama herkesin elinden bir şey gelir, kimi şiir yazabilir, birisi şarkı besteler, resim yapar, heykel yapar, bağırır, çağırır yani bu çaresizlik galiba bizi yıkacak olan bir şey varsa bu olaylara karşı olan pasif duruşumuz ve çaresiz hissimiz. Hâl bu ki çaresiz değiliz herkesin yapabileceği bir şey var. Bunu hissettiğiniz anda zaten aktivist olmayı öğreniyorsunuz.
Evet siz de uzun zamandır sahalardasınız. Aslında sizin hikâyeniz de bir belgesel konusu nerdeyse.
Evet doğru. Aslında ben öğretmenim fakat 10 senedir işte bu dertlerden dolayı ben ne yapabilirim, benim elimden ne gelebilir. Öğretmen olmanın da avantajı var, öğrencilerinize de bir şeyler aktarabiliyorsunuz umarım biraz aktarmışımdır.
Ama bu limitli dolayısıyla hani oradan belgesele geçiş hikâyem hakikatten ilginç ama aslında tek nedeni var. Bu rahatsız olduğum konularla ilgili "Ne yapabilirim?" diye kafa yorduğumda önce fotoğrafla başladım.
Zaten fotoğraf çekiyordum ama biraz amatörce hobi olarak. Ondan sonra bu bir şeye dönüştü aaa ben fotoğrafçılığa bunları yapabilirim. Herkesin aslında bir gücü var. Bir tek mesele buna kafa yormak ve ne yapabilirim diye düşünmesi gerekiyor.
Aslında hepimiz "ne yapabilirim?" diye sorsak belki de bir sürü sorun çözülecek.
Kesinlikle ve bu çaresizlik ve kendini yalnız hissetme. Ben de mesela başka yönetmenlerle görüştüm. Bu çevreyle ilgili mesela "Kendimi yalnız hissediyordum fakat bir araya gelince hani aynı dertten muzdarip insanlarla bir şeyler yapınca. Artık yalnız hissetmediğimi fark ettim" diyen çok oldu.
Aynı şeyi ben de hissediyorum, çünkü bazen hakikaten elimde olmadan çaresiz hissedebiliyorum. Fakat bir şeyleri yapıp paylaştığım zaman anlıyorum ki insanların da derdi benzer. O yüzden çok mutlu olabiliyorum ve bu müthiş bir güç katıyor hem bana hem de mücadele edenlere, hem kendini bu konuda muzdarip hisseden insanlara.
"Vazgeçmemek gerek"
Evet çok güzel anlattınız belki de sizin belgeseliniz ve diğer birçok belgesel de toplumu rahatsız ediyor bir dürtüyor.
Umarım ediyordur çünkü benim amacım o. insanların bazı şeylerin farkına vardırmak. Çünkü herkes göremiyor. Gidip gördüğüm zaman olan bitene şahit olduğu zaman onun sorumluluğunu aslında taşıyorsun.
Çünkü bir şeye şahit olup, bir şey görüp görmemiş gibi yapamazsın artık ve bu konuda bir şey yapman gerekiyor. Bu tek başına bile insanı iten bir şey. Sadece üzülüp yerinde oturmak kendine acımak veya çaresiz hissetmek yani kendine zarar ve başkasına zarar o yüzden vazgeçmemek lazım.
Benim yapabileceğim şey var hani bunları yapamıyorum ama bunu yapıyorum. En azından benim onlara öyle bir desteğim olabiliyor. Bu da bana sevinç veriyor görünür olmak çok önemli, çok kıymetli.
Rant uğruna/For the sake of an outrageous profit (Mayıs 2020) from Najla Osseiran on Vimeo.
İleride bir zamanda birisi sana sorduğunda "Senin dibinde ağaçları kestiler siyanür kullandılar, altın madenine niye ses çıkarmadın ?"dediklerinde "Hayır ben bir şeyler yapmaya çalıştım" da demek önemli. Oturmadım, oturup seyretmedim, çaresiz hissetmedim kendimi. En azından mücadele ettim. (Lİ/EMK)