Klar'in kapitalizmi eleştirmesi, Avrupa'nın emperyal bir ittifak olarak sermaye kârlarının dağılımı için, dünyanın her ülkesine olağanüstü baskı uyguladığını söylemesi ve Latin Amerika ülkelerinden gelen ilhamla "sermayenin planlarının yenilgiye uğratılıp", başka bir gelecek için kapının açılması gereğinden bahsetmesi, özellikle muhafazakârları hiddetlendirdi.
"Ölene kadar kapalı kapılar ardında" kalmasını isteyenlerden tutun, "akıllanmamış terörist cani serbest kalmamalı" diyenlere kadar, neredeyse bütün politikacılar kameraların önünde demeç verme yarışına girdiler.
Koparılan yaygaranın ara başlıklarına bakıldığında, tartışmanın pek sıradan bir tartışma olmadığı görülür. Öncelikle Ocak ayında yapılan bir toplantıya sunulan mesajın, aradan altı hafta geçtikten sonra, sanki yeni duyulmuş gibi skandalize edilmesi son derece tuhaftır.
Her yıl, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht'in katledilmelerinin yıldönümüne rastlayan günün arifesinde düzenlenen konferans, RAF tartışmalarından önce ETA tartışmalarına neden olmuş, hatta Alman Dışişleri Bakanlığı konferansa davetli olan Basklı Batasuna Partisinin sözcüsü Arnaldo Otegi'nin Almanya'ya girmesini yasaklamıştı. Neoliberaller, Otegi'nin adı üzerinden sola karşı kapsamlı bir kampanya başlatmışlardı.
Simdi ise aynı oyun Christian Klar üzerinden oynanmakta. Klar'in hapiste tutulduğu Baden-Württemberg eyaleti Adalet Bakanı FDP'li Ulrich Boll, kapitalizm eleştirisini gerekçe göstererek, hukuken söz konusu olan tutukevi kolaylaştırmalarını daha uygulamaya sokmadan kaldırdı. Böylelikle hem hukuki anlamda, hem de politik anlamda Devlet Başkanı'nın af konusunda alacağı karara etkide bulunulmak istenmekte.
Televizyon programlarında RAF'ın eylemleri anlatılırken, tarih çarpıtılmakta ve geçmişteki eylemlerin faturası kapitalizm karşıtlarına çıkartılmaya çalışılmaktadır. Örneğin "demokratik" hukuk devleti olduğunu iddia eden Almanya'da, tecridin ve "beyaz işkencenin" 20 yılı aşkın bir süreden beri hâlen uygulanmakta olduğu bilinçli bir şekilde gizlenmektedir.
Tabii ki 21. yüzyılda sanayileşmiş ve belirli bir seviyede burjuva demokrasisini devam ettiren ülkelerde şiddete dayalı eylemlerin savunuculuğu herhalde yapılamaz. Zaten bu yolun yanlış olduğu bizzat RAF'ın eski üyeleri tarafından ifade edilmektedir.
Ancak burada asıl sorgulanması gereken, sermaye çıkarlarını sonuna kadar savunan bir politikanın ve "demokratik" hukuk devletinin intikam duygularıdır. Klar'in af istemi geçerli olan hukuka dayanmaktadır. Yani su anki uygulamalara göre, ömür boyu artı 15 yıl hapis cezasına çarptırılan Klar'in en erken 26 yıl sonra, demek ki ancak 2009 yılında serbest bırakılması söz konusudur.
Hukuksal durum buyken, bir tutuklunun kapitalizme karşı olan görüşlerini açıkladı diye tutukluluk halinin devam ettirilmesinin ısrarla savunulması, bir tarafta egemenlerin hukuk devletini nasıl keyiflerine göre yorumladıklarını göstermektedir. Ama diğer taraftan da bu, topluma verilen önemli bir sinyaldir.
Sosyal ve demokratik hakların budandığı, özelleştirmeler ve düzensizleştirmeler ile yaşamın her alanının sermaye oluşumunun boyunduruğu altına sokulduğu, çalışma ve yaşam koşullarının olağanüstü güvencesizleştirildiği, daha fazla kâr hırsı ile ekolojik dengenin altüst edildiği, dış politikanın militaristleştirildiği, dünyadaki enerji ve hammadde kaynaklarının saldırı savaşları ile yağmalandığı ve malî piyasaların ülke ekonomileri üzerindeki egemenliğinin arttığı bir Avrupa'da, kapitalizmi ve dolayısıyla emperyalist politikaları eleştirmekten daha mantıklı bir şey olamaz.
Bu eleştiriyi zamanında şiddet kullanan birisinin yapması da yanlış değildir. Çünkü o dönemde şiddete yol açan nedenlerin hepsi hâlâ kapitalizmin bağrında saklıdır. Sorgulanması gereken budur.(MÇ/EÜ)