Suriye’de beşinci yılına giren savaşın sona ermesi için Cenevre’de üçüncü kez yapılacak barış görüşmelerinin cuma günü başlaması bekleniyor.
Görüşmeler daha başlamadan özellikle PYD’nin katılıp katılmayacağı üzerinden tartışmalara sahne oldu.
Peki başlaması bile muallak olan bu görüşmeler Suriye’nin geleceği için ne anlama geliyor?
İstanbul Politikalar Merkezi’nden Prof. Dr. Cengiz Aktar yanıtladı.
Cenevre’deki görüşme ne anlama geliyor? Cenevre 1 ve 2’den farkı ne?
Bu bir round of discussion (tartışma turu). Ve 3,4,5 diye gidecek. Tipiktir. Bir seferde hallolacak değil. Daha masaya kimin oturacağı belli değil. Cenevre 1 ve 2’den farkı, Kürtlerin yani PYD veya Demokratik Suriye Meclisi’nin katılacak olmasıydı. Bugün katılmayacak gibi duruyor. Katılırlarsa yenilik o olacak.
Aslında IŞİD ve El Nusra’nın dahi katılması gerekiyor. Tamam kelle kesiyor, barbarlar ama…Suudlar da kelle kesiyor. Suudi Arabistan resmi kesiyor, diğeri gayri resmi tek fark bu. IŞİD en büyük toprağı elinde tutan yapı. Onlar olmadan da olmaz. Onların yerine kim konuşacak. Böyle bir tuhaflık var. Çok taraflı parçalı çatışmalarda bu hep olur. Bunun formülleri bulunur, benzer durumlar oldu. Bir IŞİD’çi veya Nusracı başka delegasyon içinde denizaltı şeklinde katılabilirler. Bunlar mümkün.
Yeter ki taraflar barış sürecine doğru adım atma iradesinde olsunlar. Ama benim gördüğüm o yok. Uluslararası ilişkilerde ve çatışma çözümlerindeki war fatigue (savaş yorgunluğu) Suriye ve Irak’ta kendini göstermiş değil. Sivil halka sormak lazım tabii. Ama çarpışanlar için iş bitmiş değil. Ama illa ki ateşkes olacak herkes kendi pozisyonun çekilecek diye bir şey yoktur. Müzakerelerle ateş bir arada gider.
Görüşmelerde geçici hükümet kurma gibi bir sonuç çıkar mı?
En afakisi bu. En olmayacak şey bu. Böyle bir şeyde anlaşmaları mümkün değil. Ateşkeste anlaşsalar yeter. En azından sivil halk için bir nefes alma imkanı doğacak. Bu toplantıdan bu çıksa bile yeter. Kaç senedir inanılmaz bir insani felaket yaşanıyor. Memleket alt üst oldu. Hükümet falan çok iddialı laflar. Sıradan bir Suriyeli için aciliyet şu anda ateşkes. Ruslar her tarafı bombalıyor, Suriye ordusu ilerliyor. IŞİD savunmada, Türkiye’ye kaçanlar var. PYD tüm pozisyonlarını tahkim ediyor, Cereblus’u almak üzere bekliyor. Ateşkes de çok zor gözüküyor.
Demokratik Suriye Meclisi’ndeki diğer isimler de katılmama konusunda rest çekti?
Meclisin en büyük bileşeni YPG; diğerlerinin silahlı kuvveti yok. Özellikle Heysem Menna çok önemli bir şahsiyet. Seküler bir muhalif, gerçek bir demokrat. Yurdışında çok iyi tanınıyor. Rande Kasis de franco-Arap, o da demokrat ve tanınır. Kadri Cemil de öyle. Kürtlerle çalışmaları başlı başına bir gösterge.
Ancak bu çağrılan üç kişi de Arap, çağrı bekleyenler Salih Müslüm ve İlham Ahmed ise Kürt. Kürt Arap ayrımı yapılıyor. Bu beyhudedir. Kürtler IŞİD’e karşı savaşan yegane kara kuvvetini YPG’yi yönetiyor. Onları çağırmamak uluslararası camia açısından büyük bir becerisizlik.
Bu olanlar IŞİD ve PYD’ye verilen desteğin azalacağı anlamına gelmiyor. Aksine YPG konusunda bir konsensüs var. Rusya ve ABD YPG’yi desekliyor ve desteklemeye devam edecek. Er veya geç PYD o masaya oturacak. Bundan kaçmak mümkün değil. Unutmayalım hepsi Cenevre’de oteldeler. Her şey olabilir yani haber bekliyorlar.
Fransa Dışişleri Bakanı'nın açıklaması ne anlama geliyor?
Fransa başından beri Esad'a karşı duruyor o anlamda Türkiye ile yakın ilişkide. Ben de anlamakta zorluk çektim niye bayıla bayıla PYD gelmiyor dedi. Söyleyene de bakmak lazım, Laurent Fabius şu anda çok ağırlığı olan bir Dışişleri Bakanı değil.
Peki masada kimler oturacak?
Rusya, ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar vb. onlar gözlemci, söz hakkı olan bir nevi Suriye’nin dostları gibi orada toplanıyorlar. Müdahil ya da vekil olanlar diyebiliriz. Ama esas müzakereyi yürütecek olanlar Suriyelilier. O yüzden Kürtlerin masada olmaması çok önemli bir eksiklik. Riyad’da Suudi Arabistan’ın tasarrufuyla kurulan Yüksek Müzakere Heyeti var. Onların katılımı da belli değil, Rusya katılımına karşıydı.
Türkiye’nin PYD resti ne anlama geliyor?
Ankara için PYD eşittir PKK. Kendi açısından haklı da olabilir. Suriye’deki çatışmalarda ölen askerlerin büyük bölümü Türkiyeli Kürt. PKK’nin kuruluşundan bu yana çarpışan Suriyeliler de var. Ama zaman içerisinde PYD çok farklı yere gitti. Rojava’nın toplumsal sözleşmesi, oradaki fiili durum, Süryanilerle bazı sorunlar var ama orası istikbalin Suriyesi. Yani federasyon ya da konfederasyon kurulduğunda Suriye'nin nasıl olacağının ipuçlarını veren bir yer Rojava. Uluslararası camia açısından çok değerli.
Yoksa diğer koalisyonun ne yapacağı belli. İrili ufaklı Selefiler. Sertler, rejim karşıtı, Alevi, Şii karşıtı ve radikaller. Kürtler açısından moral bir üstünlük var. Dolayısıyla bunun üstünü çizmek mümkün değil. Uluslararası müzakerelerde boykot şantaj vb olmaz. “Ben gelmiyorum” ne demek, sokakta top mu oynuyoruz? Ankara’nın Suriye’deki dahli baştan beri biliniyor. Ayrıca Türkiye’nin IŞİD konusundaki muğlaklığı da biliniyor. Bu tutumu son derece beceriksizce. Gelecek için de mantıklı değil. PYD’nin önü açık. Onlara uluslararası verilen teveccüh ve silah desteği de azalmayacak.
Bu PYD tavrı, Türkiye'nin nasıl Kürt siyaseti olmadığını da gösteriyor. Türkiye Kürtlere ikinci sınıf insan olarak bakıyor, ister Türkiyeli Kürtler, ister Suriyeli, Iraklı olsun fark etmiyor. Zamanında Barzani ve Talabani'ye şaki, eşkıya derlerdi. Ciddi derin bir Kürt politikası olmadı. PYD ile ilişkilerinin olduğu zaman da çözüm süreci zamanıydı. Şimdi olsa Süleyman Şah türbesine aynı operasyonu düzenleyemezdi herhalde.
Bu görüşmeler Türkiyesiz olmaz mı?
Türkiye zaten ciddiye alınmıyor ki. Suriye uçağı düştüğünden bu yana müdahil olamıyor. Cerablus kaldı, Fırat’ın batı kıyısı. "Kimse geçemez" deyip duruyor. Ama eli kolu bağlı. Üstünde baskı da var IŞİD nedeniyle. Avrupalı IŞİD’çilerin Türkiye üstünden gidip gelmesi, mali ve ticari şaibeler. Bunların çetelesi bir yerde duruyor. Türkiye’nin eli çok zayıf.
PYD’nin şu an için çağrılmaması tamamen Amerikalıların takdiri. Gelmesinler diyen BM değil, ABD. Demek başka hesapları var. Ama Ankara bunu yanlış yorumlamasın ABD ve Rusya PYD’den desteğini çekmiyor. Başka formüller üreteceklerdir. Bu Türkiye’nin önemini değil, sürece zarar verme kapasitesini gösteriyor. Türkiye çözümün parçası değil, sorunun parçası olarak algılanıyor.
Mesela Avrupalı müttefikler Türkiye’yi NATO’dan çıkaralım demeye başladı. Bu çok ciddi bir iddiadır. Bunun telaffuz edilmesi dahi Türkiye açısından ciddiye alınması gereken bir durum. (NV)