Öğrenme güçlüğü olarak da adlandırılan disleksi; kişinin iyi bir hızda, kolay, pratik ve hatasız okuma konusunda zorluk çektiği nörolojik bir durum olarak tanımlanıyor.
Genellikle çocukluk çağında fark edilen disleksinin işaretleri arasında; okuma, yazma, konuşma matematik ve motor becerilerinde öğrenme güçlüğü yer alıyor.
Harfleri yanlış görme, yanlış yazma, ayakkabıyı bağlayamama gibi kişiden kişiye farklılık gösteren belirtileri olabiliyor.
Disleksi bir hastalık değil olmadığı gibi disleksili kişilerde zeka geriliği de yok. Sanılanın aksine disleksili bireyler üstün zekaya sahip olabiliyor.
Peki, Türkiye’de ne kadar disleksili kişi var, disleksi ne kadar biliniyor, toplum ne kadar farkında, disleksili kişiler ayrımcılığa uğruyorlar mı, neler yaşanıyor?
Disleksi Türkiye’de çok bilinmediği gibi farkındalığın olduğu da söylenemez. Bu nedenle dislektik kişilerin yaşadığı ayrımcılık da kamuoyunda çok görünür olmayabiliyor.
Ancak "1- 7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası"nın hemen öncesinde, Afyon’daki bir ilkokulda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için hazırlanan gösteride sınıf öğretmeninin, disleksi olan bir öğrenciyi hareketleri yapamadığı gerekçesiyle gruptan çıkardığı iddiaları basına yansıdı.
Yaşanan bu olaydan da yola çıkarak ve "1-7 Kasım Disleksi Farkındalık Haftası" dolayısıyla Dr. Psikolog Zeynep Gamze Kalkanlı ile disleksi üzerine konuştuk.
Disleksi şair Karlıova, dışlayanlara şiirleri ile meydan okuyor
"Zeka problemi değil, öğrenme güçlüğü"
Öncelikle disleksi nedir?
Disleksi öğrenme güçlüğü, özel öğrenme güçlüğün bir alanı. Okuma ile ilgili bir güçlük, beynin yazılı işleme biçimini bozan, zeka problemi olmadığı halde okuma yazma ve heceleme güçlüklerine neden olan dil temelli bir öğrenme bozukluğudur. Disleksik birey, konuşma seslerini tanır ancak bunların harfler veya kelimelerle olan ilişkilerini öğrenmede zorluk çeker. Fakat bir hastalık ya da zeka problemi değil, öğrenmeyle ilgili zihinsel bir farklılıktır.
"Benzer kelimeler ayırt edilemiyor"
Özellikle çocuklarda disleksi ne gibi belirtiler gösteriyor, nasıl anlaşılıyor?
Okul öncesi yani daha okula başlamamış olan küçük bir çocuğun disleksi belirtileri geç konuşma olabiliyor. Yeni kelimeleri öğrenmede bir yavaşlık söz konusu olabiliyor. İşte kelime yani ses sıraları karışabiliyor ya da birbirlerine benzer kelimeler arasında ayırt edemiyor. Harfleri, renkleri, sayıları, isimleri hatırlamada zorluk çekebiliyor.
Yani mesela çocuğa beşe kadar say dediğimizde bir, iki, üç, dört, beş diyor ama disleksik olan bir çocuk bunu söyleyemiyor. Ama okul çağına gelmiş bir çocuk da bunu ayırt edebilmek daha kolay oluyor. Çünkü akranlarına göre beklenen seviyenin altında okuyabilme söz konusu olabiliyor, duyduklarını anlama ve kavramada birtakım sorunlar yaşayabiliyorlar. Doğru kelimeyi bulma veya sorulara cevap oluşturmada zorluk yaşanıyor. Bu şekilde anlaşılıyor aslında.
"Farkındalık programları yapılmalı"
Otizmi bir örnek olarak verecek olursak; otizm hakkında daha fazla bilgi sahibiyiz fakat disleksi toplumda yeni bir kavram çok bilinmiyor. Toplum disleksiyi nasıl biliniyor?
Evet, disleksi çok fazla bilinmiyor. Aslında otizm de yıllar öncesinde bilinmiyordu. Sonradan yayınlar yapılarak televizyonda bilgilendirme programları yapılarak gelişti.
Aynı şekilde disleksi içinde böyle programlar yapılmalı çünkü bazen çocuğun annesi babası bile çocukta böyle bir güçlük olduğunu kabul etmeyebiliyor ve bu da durumu çok zorlaştırıyor.
"Disleksi yaşam boyu sürüyor"
Dislektik bireyler, özellikle çocuklar ne gibi sorunlarla karşılaşıyorlar, ileriki yaşamlarında eğitim, iş alanlarında neler yaşıyorlar?
Disleksi yaşam boyu süren bir durum. Mesela 8 yaşında tespit edildi, 18 yaşında geçecek diye bir durum söz konusu değil. Onun için bu sorunların erken tanınması çok önemli. Erken tanımlanması durumunda çocuklar aslında doğru destek ile okuma yazmayı öğrenebiliyorlar, akademik hayatta başarılı olabiliyorlar.
"Ayrımcılık travmaya yol açıyor"
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamasında disleksi olduğu iddia edilen bir çocuk gösteri hareketlerini düzgün yapamadığı gerekçesiyle öğretmeni tarafından gruptan uzaklaştırılarak bir köşede bekletiliyor. Bu durumun çocuk üzerinde ne gibi bir psikolojik sonuçları olur?
Çocuğun dışlanması çocuğun diğer arkadaşlarından ayrılması çok sarsıcı bir etki yaratmıştır yani bir travma olduğunu söyleyebiliriz. Özgüveni, ait olma hissini zedelemiştir. Kendisini o sınıfa ait hissetmeyecek ve yabancı olarak addedecek ve bütün sosyal ilişkileri bozulacak, üzülecek, öfkelenecek. Bu nedenle öğrencinin mutlak surette bir psikolojik destek alması sağlanmalıdır. Yani bu çocuğu kırmak, yıkmak, özgüvenini zedelememek gerekiyor.
Aslında öğretmenlerin bile disleksi hakkında ne kadar bilgi sahibi olmadığını gösteren bir örnek bu. Eğer çocuğun disleksi olduğunu bilen bir öğretmense ona göre davranması gerekiyordu. Belki öğrencisine hareketleri daha fazla öğretmesi gerekiyordu ama grup dışına çıkarmak ve dışlamak kesinlikle doğru değil.
"Yaşıtlarıyla karşılaştırma yapılmamalı"
Son olarak disleksisi olan çocukların ailesine ne gibi tavsiyede bulunmak isterseniz, nasıl davranmalılar çocuklarına?
Bir çocukta okuma güçlüğü varsa heceleri karıştırıyorsa, harfler karıştırılıyorsa ve okuldan da zaten böyle bir geri bildirim alınıyorsa bunu bir kere aile kabul edecek ve çocuğun tanı alması için çocuk ergen psikiyatrisine mutlaka götürecek. Bu tanı alındıktan sonra da özel öğretmenden ders alarak okuma ve yazma ile ilgili güçlüğün çözülmesi sağlanacak. Bunun yanı sırada aile ve okulun da destekleyici bir yaklaşımda bulunması gerekiyor. Yani tek taraflı değil bu aslında. Hem aile hem okul hem de toplum. Aslında en önemlisi toplumun bu konuda bilgilendirilmesine vurgu yapıyorum. Diğer taraftan anne, baba çocuğuna karşı sabırlı olmalı, onu motive etmesi gerekiyor. Mesela okuma hızları var diyelim daha hızlı okuduğunda ‘hatasız okudun’ gibi onu motive etmesi gerekiyor.
Kesinlikle kendi akranları yaşıtlarıyla başkalarıyla karşılaştırılmamalı. Bu çocukların da özel ilgi alanları olur ve bu özel ilgi alanlarına yöneltmek önemli. Örneğin belki resim yapmak olabilir, müzik aleti çalabilme ya da spora yatkınlığı olabilir, koşmak isteyebilir. Bu alanları da ortaya çıkarmak ve en önemlisi sevgi ve ilgiyle çocuğu kapsamak çok önemli. Tüm çocuklarımıza yapacağımız gibi sevgi, ilgi, anlayış, tolerans diyebilirim.
(IB/RT)