Türkiye'de faaliyet gösteren Protestan cemaati kiliselerinin avukatlığını yapan Orhan Kemal Cengiz, Yeni Ahit Kilisesinin son örnek olduğunu belirterek yurt çapındaki tüm kiliselere benzer kapatma kararlarının uygulanmaya başladığını söyledi. Cengiz, iç hukuk yollarından çözüm bulunamaması halinde Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) ciddi tazminatlar ödemek zorunda kalacağını söyledi.
Osmanlıdan kalma kilise yıkıldı
Hatay Emniyet Müdürlüğü'nün kapatma kararı, 14 Haziran günü, kilisenin 71 yaşındaki papazı Yusuf Yasmin'e tebliğ edildi. Karardan sonra, İskenderun'da yerleşik 100 Protestan vatandaş kilisesiz kaldı.
Sahip oldukları Osmanlı döneminden kalma kilisenin, okul yapma gerekçesiyle istimlak edilerek, 1970 yılında yıkıldığını belirten Yasmin, Protestan İncil Kilisesi'ni mahkeme kararı ile yaptıklarını söyledi:
"İnancımıza göre bize ait bir kilise olması gerekiyor. Ama 25 yıl boyunca Ermeni kilisesinde misafir olarak ibadet ettik. Bu arada istimlak edilen kilisemizle ilgili dava da açmıştık. Defalarca kazanmamıza karşın Ankara'da üst mahkemede bozuldu karar. Nihayetinde hakim bize, 'böyle olmayacak siz en iyisi bir yer alın ve kilise yapın' dedi. Biz de öyle yaptık."
İşyeri kilise yapıldı
1963'ten bu yana İskenderun'da toplanan Protestan kilisesi cemaati 1995'te kendi imkanlarıyla Piri Reis semtinde bir apartmanın zemin katını satın alarak kiliseye çevirdi ve ibadetlerini burada yapmaya başladı. Yasmin'in konuyla ilgili Antakya Valiliği'ne gönderdiği bilgilendirme yazısına 3 yıl boyunca yanıt verilmedi. Cemaat, 1998 yılına dek ibadetlerini rahatça yaparken Antakya Valiliği'nden gönderilen bir yazıda, kilise olarak kullanılan yerin kat mülkiyeti kanununa tabi olduğu ve bu nedenle komşuların noter tasdikli onayı alınmadan kilise olarak kullanılamayacağı belirtildi.
Komşular memnun
Bunun üzerine komşularıyla konuşan Yasmin hiç bir sorunla karşılaşmadan istenilen evrakları toplayarak valiliğe gönderdi. 2002 yılında, Antakya Emniyet Müdürlüğü, kiliseye gelip gidenlerin listesini istedi. Bu talepten bir süre sonra da kapatma kararı papaz Yasmin'e tebliğ edildi.
Cami yapılmasını düzenleyen kanuna aykırı
Kararda, "kilisenin imar kanununa aykırı olduğu ve eğitim verildiği gerekçesiyle kapatıldığı" belirtildi:
"İbadet yerlerinin açılışıyla ilgili olarak yasalarımızda mabet yapımı ve kullanımıyla ilgili bir hüküm bulunmadığı ancak 3194 sayılı imar kanununa göre ibadet yerlerinin gelişigüzel yerlere yapılmasının mümkün olmadığı imar planında ayrılan ve imar kanununu yönetmeliğinin ek 1. maddesine göre dini tesis alanları olarak belirlenen yerlere yapılaması gerektiği anlaşılmıştır."
Yazıda, "yapılan araştırma sonunda kilise olarak kullanılan yerin ibadet yeri olarak değil işyeri olarak kayıtlı olduğu ve kilisede eğitim verildiği" de söylendi:
"Yukarıda sayılan nedenleri din mezhep tarikat ayrımcılığını körükleyeceği, ayrıca dini ve milli duygulara zarar vereceği ve toplumda infial yaratacağından 5442 sayılı il idaresi kanunun 11'nci maddesi c bendi gereğince kilisenizin kapatılmasına karar verilmiştir."
Eğitim değil dini kurallar
Ancak Yasmin, bu iddiaları reddetti, kilisede sadece ibadet yapıldığını belirtti:
"Eğitim dedikleri ise çocuklarımıza dini kurallarımızı öğrettiklerimizden ibaret. Biz sonradan olma değil doğuştan Protestanız. Çocuklarımıza en temel dini kurallarımızı da öğretiyoruz. Okul açmadık, okul faaliyeti de yapmıyoruz, sadece dini bilgileri öğretiyoruz. Yedi yıldır bu yapılıyor ve hiç bir şikayet olmadı. 43 yıldır İskenderun'da vaizlik yapıyorum. Bizim zaten kilisemiz vardı burada. Yani Müslüman mahallesinde salyangoz satmadık. 'Kilisemizi istimlak edin' diye biz mi söyledik? Gelip yıktılar. O zaman bize kilisemizi geri versinler. kilisemiz olmadığı için vaftizleri, düğünleri erteliyoruz. Cenazemiz olsa ne yapacağız bilmiyoruz. Çünkü kilisemiz yok. Biz de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Askerlik yapıyoruz, vergi veriyoruz. Lütfen herkesin dinine saygılı olunsun."
Anayasa Mahkemesi'ne dava
Yurt çapındaki bir çok kiliseye benzer tebligatlar yapıldığını ve kiliselerin kapatılma tehdidi altında olduğunu belirten Türk Protestan Kiliseleri Birliği Hukuk Danışmanı Orhan Kemal Cengiz kapatma kararına karşı, "Anayasal dini ibadet özgürlüklerinin engellendiği" gerekçesiyle yürütmenin durdurulması istemiyle dava açtı.
Yasal düzenleme yok
Türkiye'de gayrimüslimlerin dini ibadet yerlerine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmadığını belirten Cengiz, şöyle konuştu:
* Bir kilisenin nasıl kurulacağı yasalarda belirtilmemiş. Bu örnekte kapatma için gerekçe gösterilen 3194 sayılı İmar Kanununun ek 1. maddesi cami yapılacak yerlerin imar planlarının tanziminde belirleneceği ve müftünün izni alınmak şartıyla cami yapılabileceğini anlatır. Yani camiden söz edilmektedir.
* Bir an için bu hükmün kıyas yoluyla kiliseler için de uygulanabileceği kabul edilse bile, müftünün izninin alınmasının Hıristiyanlar için geçerli olamayacağı açıktır. Böylesi bir uygulama bir dini başka bir din üzerinde otorite olarak kabul etmek anlamına gelecektir ki; bu da anayasaya aykırıdır ve Lozan anlaşmasına aykırıdır.
AİHM'de ciddi tazminatlar ödenebilir
Yasaların yanlış yorumlandığını belirten Cengiz, uygulanmaya çalışılan bazı yasaların Türkiye'nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere aykırı olduğunu vurguladı.
* Uygulanılmaya çalışılan yasaların bazıları Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve bazı uygulamalar Türkiye'nin AİHM'de mahkum olmasına sebep olacak niteliktedir.
* Türkiye'de bir kilisenin ne şekilde kurulup tüzel kişilik kazanabileceğini gösteren bir mevzuat bulunmaması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlali niteliğindedir.
* Türkiye'nin gerek Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesi'ndeki yükümlülüklerini yerine getirebilmesi ve gerekse Avrupa insan Hakları Mahkemesi önünde din hürriyeti çerçevesinde alacağı potansiyel mahkumiyetlerden kaçınabilmesi için yeni hukuki düzenlemeler oluşturması gerekmektedir.
* Ayrıca belirtilmelidir ki, idare yasaları eşitlikle uygulamak zorundadır. Türkiye'deki, cami, mescit, cem evi gibi ibadethanelerin pek çoğu İmar Yasasına aykırı bir şekilde yapıldığı halde, bunlar benzeri bir muamele görmemektedir.
Yunanistan ve Bulgaristan Müslümanlara yapmıştı
Türkiye'nin, Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olduğunu hatırlatan Cengiz hukuk ve uygulamalarını bu sözleşmeye ve bu sözleşmeyi yorumlayan AİHM kararlarına uyarlı hale getirme yükümlülüğü altında olduğunu vurguladı:
* AİHM'de yapılacak savunmalarda, hiçbir ülkenin kendi ulusal mevzuatını mazeret olarak gösterebilmesi mümkün değildir. Hak ihlallerini Türk yasalarına dayanarak meşrulaştırabilmek mümkün değildir.
* Bu uygulamalar din ve inanç hürriyeti bakımından ciddi bir problemdir.
* İç hukuk yollarından sonuç alınamazsa Türkiye'nin AİHM'de mahkum olması kaçınılmazdır. Çünkü AİHM, inanç hürriyetine ilişkin bir mesele önüne geldiğinde ve bu mesele aleyhine başvuru yapılan ülkedeki bir azınlık gurubuna ilişkin olduğunda daha da hassas davranmaktadır.
* Bulgaristan ve Yunanistan'ın Müslüman azınlıklara yönelik tutum ve davranışları nedeniyle mahkum oldukları bir dizi dava bu açıdan oldukça fikir vericidir. (BB/NK)