Pazar günü Türkiye siyaset ve medya tarihi yaklaşık 17 yıldır yaşamadığı bir deneyime tekrar sahne oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu, yenilenen seçimler öncesi canlı yayınlanan programda bir araya geldi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Cuma günü yaptığı açıklamada "programın seçimin son haftasına ciddi bir ışık vereceğini" söylemişti.
Peki öyle oldu mu? Siyasal İletişim Uzmanı Doç. Dr. Gülfem Saydan Sanver, canlı yayını ve ikinci dönem seçim kampanyalarını değerlendirdi.
"Yıldırım programa iyi hazırlanmadan gelmiş"
Adayların canlı yayın performanslarıyla ilgili kimi 'farklıydılar', kimi 'sönüktüler' yorumu yaptı. Siz nasıl değerlendirdiniz?
Şöyle, bence ikisi de aslında normalde gösterdikleri performanstan çok da farklı bir performans sergilemediler.
Format tartışma programı formatı değildi zaten. Yan yana röportaj veriyorlar gibi bir format vardı. Dolayısıyla da ikisi arasında tartışma izlemedik. Sorular karşısındaki performanslarını izlemiş olduk.
Burada da Binali Yıldırım'ın rakibiyle göz teması bile kurmaması, daha gergin ve sinirli olması, ya da adayının seçim kampanyasında en büyük faktörlerden biri olan sayıştay raporunu okumamış olduğunu söylemesi bize programa iyi hazırlanmamış olduğunu gösterdi.
Kendi vaatleriyle ilgili ise foto blog'dan parçalar tuttu, parlayan kağıtlar gösterdi, izleyici olarak biz göstermeye çalıştıklarını da anlayamadık. Bu açıdan da iyi hazırlanamadığını söyleyebiliriz.
Kaldı ki anketlerde İmamoğlu olduğu için, bu tarz tartışma programları hep geriden gelen adaya son bir hamle imkanı tanır. Yıldırım, o avantajı kullanamadı.
AKP'nin ikinci seçim dönemi hedefi olan kendi küskün ya da kararsız seçmenleri üzerinde canlı yayınla pozitif anlamda bir etki yarattığını düşünmüyorum.
Yayından iki gün önce Erdoğan'ın "canlı yayının son bir haftada bir şeyler değiştireceği" yönünde bir açıklaması oldu. Yayın fark yaratabilecek bir yayın mıydı?
Şimdi 31 Mart'ı baz aldığımız zaman aradaki fark çok az. Her ne kadar anketlerde İmamoğlu önde görünüyor olsa bile seçimin son haftası çok kritik ve önemli.
Burada seçmenlerin sandığa daha çok götüren taraf yine avantajlı olacak. Avantaj o tarafta kalacaktır.
Ben açıkçası 1 Mart sonrası Binali Yıldırım'ın kampanyası Adalet ve Kalkınma Partisi'nin küskün seçmenlerini motive etmek için izlediği rakibi İmamoğlu'na karşı kızdırma tutumunun motivasyonu etkilemediğini düşünüyorum.
Pontus polemiği, esnaf polemiği gibi olaylar yaşadık. Hepsi rakibe karşı bir sonraki seçimde AKP'ye tekrar oy vermesini motive etmeye yönelikti.
"Seçmenine rakibe sinirlenmek için sebep vermedi"
* Fotoğraf: Arif Hüdaverdi Yaman – İstanbul/AA (Arşiv)
Oysa ki tartışma programında Binali Yıldırım'ın söz kesmesi, buna karşılık İmamoğlu'nun sinirlenmeyen, sakin kalan tavrı, AKP seçmenine, rakibe sinirlenmek için bir sebep vermedi.
Diğer yandan Binali Yıldırım'ın ikinci dönem kampanyasında Yıldırım'ı daha samimi içten bir insanmış gibi göstermeye çalıştılar. 31 Mart öncesi kampanyada daha devlet adamı, daha bürokrat tavırlı bir Yıldırım vardı.
Ancak yeni süreçte onu simit dağıtırken, iftar sofralarında gördük.
Tam da bu profigli çizmeye çalışırken Yıldırım'ın tartışma programına geç kalmış olması -ki biz bugünün nedenini biliyoruz devlet protokololü nedeniyle geç kaldı- onun insanların içinden bir aday imajını da bozmuş oldu.
"Eski polemikler üzerinden yeni seçim kazanılamaz"
Bu açıdan da baktığımız zaman Binali Yıldırım, tartışma programında iyi bir performan gösterseydi, evet bu haftanın gündemini belirleyebilirdi. Ancak şu haliyle belirleyemez. Çıkan polemiklerin de hepsi eski polemikler. Eski polemikler üzerinden yeni bir seçim kazanmak mümkün değil.
Adayların 31 Mart öncesi seçim stratejileri ile 23 Haziran'a kadar olan seçim kampanyaları arasında nasıl farklılıklar oldu size göre?
31 Mart sonrası İmamoğlu israf ve tasarruf üzerine kurulmuş bir kampanya yürüttü ve 18 günlük belediye başkanlığında yapılan israfı gözler önüne sermeye çalıştı.
Yanı sıra, 18 gün içinde yaptığı icraatlerden yola çıkarak "Beş yılda neler yaparız?" şeklinde somut bir vizyon sunuyor.
Binali Yıldırım'ın ikinci dönem kampanyası ile ilgili halka yakın bir adam imajı çizmesinin yanı sıra makro boyutta "Biz yaptık, yine yaparız" mesajı vermesi bence karışıklık.
Ayrıca bir önceki kampanyada daha çok Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı görüyorduk, şimdi daha çok Binali Yıldırım'ı görüyoruz. Yıldırım'ın daha çok aktör olarak öne çıkmasını istiyorlar kampanyada ama her gün AKP'li isimlerin seçimle ilgili beyanatlarını okuyoruz.
Bu da Binali Yıldırım'ın sahada bir lider olarak tek başına görünme imajının oturmamasına sebep oluyor.
Oysa CHP'ye baktığımızda İmamoğlu lider olarak ortada. Gerek Kılıçdaroğlu, gerek diğer parti yetkililerinin hepsi daha arka planda durmaya çalışıyor. Dolayısıyla İmamoğlu seçmenle bire bir diyalog kurabiliyor. Ancak Yıldırım'ım kampanyası hedefine ulaşamıyor.
Yerel seçimde seçmen muhatap alabileceği kişiyle iletişim kurmak ister.
"AKP bu kez erken açıklama yapmamalı"
*Aday Yıldırım, 31 Mart gecesi 20.51'de 'teşekkür konuşması' yazdığı metni Twitter'dan paylaşmıştı.
23 Haziran gecesi, 31 Mart gecesi olduğu gibi erken bir "teşekkür" paylaşımı ya da "kazandık" açıklaması yapılır mı?
Çok yapılamayacağını düşünüyorum. Geçen sefer seçimi kaybettikten sonra bu konuşmalar onların iletişimsel anlamda sıkıntı çekmelerine sebep oldu.
İstanbul için vizyonunu hedeflerini anlatmaktan çok bu geceye ilişkin niye açıklama yaptıklarına ilişkin, sorularla baş etmek zorunda kaldı Yıldırım.
Bu onlarda kendi seçmeni açısından negatif etki yarattı. İkinci kez tekrarlarlarsa kendi seçmenleri üzerinde çok ciddi bir samimiyet eksikliğine neden olurlar, o yüzden bu sefer yapmayacaklarını düşünüyorum.
Ama tabii seçim gecesini kestirebilmek çok zor. Çünkü daha önceki yerel seçimde hem ilçeler, hem muhtarlıklar sayıldı, oysa şimdi sadece Büyükşehir Belediye Başkanlığı oyları sayılacak. Sayım çok daha erken bitecek.
Ben açıkçası Millet ittifakı'nın, CHP'nin yine sandıklarda çok iyi hazırlandıklarını gözlemliyorum. İl başkanının geçen sefer olduğu gibi ciddi çalışmaları var, dolayısıyla sandıktan çok büyük bir problem çıkacağını sanmıyorum.
"Toplumsal barış için yumuşak dil önemli"
Peki bir de herkesin 'olumlu' olarak nitelediği program sonrası aile fotoğrafını sormak isteriz...
Sonuçta gerçekten biraz da korku dağları yaratır. Örneğin bu tartışma porgramı öncesi 'nasıl olacak, nasıl geçecek' tarzı çok polemik oldu. Ancak adaylar tartıştı ve hiçbir şey olmadan o gece bitti.
Adayların bu gibi programlara katılmaması siyasi kültürde kopukluklar yaratıp kutuplaşmayı derinleştiriyor. Adaylar tartıştı ve sonra eşleri, çocuklarıyla fotoğraf vermeleri çok anlamlıydı.
Çünkü toplumsal barış için günün sonunda yan yana, yumuşak bir dil kullanılması önemli.
Bu nedenle de tartışmalar, siyasi ayrılıklar olabilir ama seçimlerle toplumsal gerginlik yaratmamak gerekiyor. (PT)