14 Mayıs Genel Seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay milletvekili seçilen ancak Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) "hak ihlali" kararlarına rağmen vekilliği düşürülen Can Atalay’ın durumu belirsizliğini koruyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Atalay’ın durumunu görüşmek üzere Meclis’i, 10 Eylül'de ikinci kez olağanüstü toplantıya çağırdı.
CHP Grup Başkanvekilleri Ali Mahir Başarır ve Murat Emir ise dün (5 Eylül) TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile görüştü.
Görüşmenin ardından açıklama yapan Başarır, "Numan Kurtulmuş'un da durumun vahametinin farkında olduğunu” söyledi.
Önceki gün gazetecilerin sorularını yanıtlayan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise AYM kararının tanınmayacağını sinyalini vererek, “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde okunan kesin hükümdür. Kesin hükmün Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinde yok hükümde olan bir karardı demekle kesin hüküm ortadan kalkmıyor. Yeniden yargılama yapılmadığı müddetçe nokta kondu” dedi.
Anayasa Hukukçusu, Gelecek Partisi Antalya Milletvekili Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, yaşanan hukuk krizini bianet'e değerlendirdi.
AYM'nin Atalay ile ilgili verdiği kararın Türkiye tarihinde bir ilk olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yazıcı- Özbudun, "Yüksek Mahkeme, kurulduğu 1961’den bu yana hiçbir tarihte yokluk kararı vermemiştir. Bu nedenle 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayınlanan karar, Türkiye’nin anayasa yargısı tarihinde ilk kez verilmiş bir karardır. Bu, aslında Can Atalay’la ilgili hukuk ihlâlinin ne kadar ağır bir düzeyde olduğunu göstermektedir" dedi.
Prof. Dr. Zafer Üskül: Artık tamamen hukukun dışındayız
"AYM, hiçbir tarihte yokluk kararı vermedi"
Anayasa Mahkemesi, 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçeli kararında Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin “yok hükmünde” olduğunu belirtti. CHP, kararın Meclis’te okutulması için ikinci kez olağanüstü toplantı çağrısı yaptı. Kararın TBMM’de okunmasına ihtiyaç var mı?
Anayasa Mahkemesi’nin 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayınlanan kararı, sadece Can Atalay meselesi bakımından değil, anayasal tarihimiz bakımından da çok önem taşıyor.
Yokluk, bir işlemin hukuk âleminde hiç doğmamış kabul edileceği anlamına gelen bir müeyyidedir. Bu müeyyide, en ağır hukuka aykırılık sorununun mevcut olduğu işlemlere uygulanır. Dolayısıyla yok hükmünde olduğu tespit edilen işlem, öylesine ağır bir hukuka aykırılık sorunu içermektedir ki bu nedenle hukuk âleminde hiç doğmamış kabul edilir.
Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında hangi hallerde yokluğa hükmedilebileceğini tanımlamıştır. Böyle olmakla beraber Yüksek Mahkeme, kurulduğu 1961’den bu yana hiçbir tarihte yokluk kararı vermemiştir. İşte bu nedenle 1 Ağustos’ta Resmi Gazete’de yayınlanan karar, Türkiye’nin anayasa yargısı tarihinde ilk kez verilmiş bir karardır.
Bu, aslında Can Atalay’la ilgili hukuk ihlâlinin ne kadar ağır bir düzeyde olduğunu göstermektedir.
Şimdi gelelim asıl sorunuza. TBMM’nin 30 Ocak 2024’teki birleşiminde Başkanlık Divanı’nda o gün görevli bulunan kâtip üye bir karar okudu. Bu kararın okunması üzerine oturumu yöneten Meclis Başkanvekili, Can Atalay’ın milletvekilliği statüsünün düştüğünü açıkladı.
Anayasamızın 84’üncü maddesi, milletvekilliği statüsünün hangi sebeplerle ve hangi usul izlenerek düşürüleceğini hükme bağlamıştır. 30 Ocak 2024’te Can Atalay için yapılan işlemin dayanağı, bu maddenin 2’nci fıkrasında yer almaktadır. Fıkra hükmü şöyledir: “Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.”
30 Ocak 2024’te TBMM Başkanlık Divanı’nda okunan karar, kesin hüküm mahiyetinde değildir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, 30 Ocak 2024’te Can Atalay’ın milletvekilliğinin düştüğünü beyan eden TBMM Başkanvekilinin açıklamasını yok hükmünde kabul etmiştir.
Bu kararın gereği olarak Can Atalay’ın milletvekilliği statüsü düşmemiştir. Halen devam etmektedir. Dolayısıyla 16 Ağustos 2024’te olağanüstü olarak toplanan TBMM’de yapılması gereken, Anayasa Mahkemesi’nin yokluk tespitini ve müeyyidesini içeren kararının TBMM Başkanlık Divanı’nda kâtip üye tarafından okunması, bunu takiben oturumu yöneten Başkanvekilinin 1 Ağustos 2024 tarihli AYM kararı gereğince Can Atalay’ın milletvekilliği statüsünün hiçbir zaman düşmediğini, bu statünün halen devam ettiğini açıklaması olmalıydı.
Kısacası, 30 Ocak’ta TBMM üyeleri bir oylama yapmadığından, sadece Mahkeme kararının okutulmasıyla yetinildiğinden paralel bir süreç yaşanmalı, 16 Ağustos 2024’te de sadece AYM kararı okunmalıydı.
Atalay’ın avukatı Özen: Adalet Bakanı bizimle dalga geçiyor
"AYM'nin kararını kimse görmezden gelemez"
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, iki gün önce Can Atalay’la ilgili bir soruya şu yanıtı verdi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde okunan kesin hükümdür. Kesin hükmün Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinde yok hükmünde olan bir karardı demekle kesin hüküm ortadan kalkmıyor. Kesin hükmü ortadan kaldıracak olan husus yeniden yargılamadır. O karar verilmediği sürece de hukuken konu kapandı. Yeniden yargılama ile ilgili de Can Atalay’ın vekilliği iade edilemez.” Bir anayasa profesörü olarak Adalet Bakanı Tunç’un bu açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Anayasamızın 153’üncü maddesi ilk fıkrasında “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir” hükmüne yer vermektedir. Maddenin son fıkrasında ise şu hüküm yer almaktadır: “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Haliyle Anayasa hükmü böylesine açık bir ifadeye yer verirken Yüksek Mahkeme’nin kararını görmezden gelmek, herhangi bir devlet organ veya makamının yetki alanında değildir. Bakınız 153’üncü madde, “Anayasa Mahkemesi kararları kesindir.” ifadesiyle yetinmemiş; bu kararların yasama, yürütme ve yargı organlarıyla idarî makamlar için bağlayıcı olduğunu da açıkça hükme bağlamıştır. Bir yargı kararını beğenmemek veya hukukî gerekçelerle eleştirmek, elbette mümkündür. Ancak Anayasamız, devlet organ ve makamlarına beğensinler, beğenmesinler; eleştirsinler, eleştirmesinler, Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getirmeyi emretmiştir.
Öte yandan Anayasamız, 6’ncı maddesinin son fıkrasında “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmüne yer vermiştir. Bundan başka, 11’inci maddede “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” hükmü yer almaktadır.
Bütün bu Anayasa hükümlerini birlikte değerlendirdiğimizde, hiçbir devlet organ veya makamının Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğini yerine getirmemek gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. 6’ncı madde, Anayasanın üstün bir belge olmasını, devletin gerçek bir hukuk devleti olmasını sağlamak için hiç kimsenin kaynağını Anayasadan almayan bir yetki kullanamayacağını net olarak hükme bağlamıştır. Bütün bu Anayasa hükümlerini sıraladıktan sonra bilmem başka söze hacet var mı?
AYM: Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi “yok hükmünde”
"İhlal, 14 Mayıs seçimlerinden sonra başladı"
AYM, 2023’te verdiği iki ihlal kararında da ‘yeniden yargılama’, yapılacak yargılamada da durma kararı verilmesine ve tahliye edilmesine hükmetti. Bu kararların tarihi geçmiş mi oluyor? Yeni bir karar mı gerekiyor?
Hayır. Bu kararlar halen varlıklarını koruyor. Aslında Can Atalay’la ilgili hukuk ihlâli, 14 Mayıs seçimlerinin resmî sonuçları yayınlandığı andan itibaren başlıyor.
Çünkü Anayasamızın 83’üncü maddesinin 2’nci ve devamı fıkralarında yer alan dokunulmazlık güvencesi gereğince Can Atalay, 14 Mayıs 2023 TBMM seçim sonuçları Resmi Gazete’de yayınlandığı andan itibaren dokunulmazlık güvencesi kazandı. Bu güvence gereğince serbest bırakılarak TBMM’de 2 Haziran 2023’te yapılan yemin töreninde yemin ederek göreve başlaması gerekiyordu. Bu yapılmadı.
Bundan başka, Anayasa Mahkemesi’nin 27 Ekim 2023 tarihli ve 21 Aralık 2023 tarihli iki kararının gereği de yerine getirilmedi. Bu kararlar, Atalay’ın serbest bırakılarak göreve başlamasını gerektiriyordu. Kısacası, bir yılı aşkın bir süreden beri Atalay, çeşitli hukuk ihlâllerine maruz kalıyor. Bu ihlâller sona ermiş değil.
Yargıtay kararı Meclis'te okundu: Can Atalay'ın milletvekilliği düşürüldü
"Hukuksuzluk ortamında kimse önünü göremez"
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş işaret ediliyor. Meclis Başkanı ne yapmalı/ neden yapmıyor ya da yapamıyor?
Sayın Meclis Başkanının kendi tercihiyle suskun ve sessiz kaldığını düşünmüyorum. Maalesef içinden geçtiğimiz süreç, normal bir ortamı ifade etmiyor.
Şu veya bu kişiyi, şu veya bu aktörü tek başına sorumlu görmek mümkün değil. Bu, gerçek bir sistem sorunu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ne yazık ki her alanda keyfîliği, hukuk tanımazlığı meşru kılan, meşru gösteren bir yapı yarattı. Bu sistem, toplumu da hukuksuzluğa boyun eğmeye rıza göstermeye zorluyor.
Oysa bir toplumun karşı karşıya kalabileceği en büyük risk, hukuksuzluğun kural haline gelmesidir. Eğer bir kez hukuksuzluğun yolu açılır ve bu, norm haline gelirse o takdirde böyle bir toplumda ülkeyi yönetenler dâhil olmak üzere hiç kimse için geleceğe güvenle bakabilecekleri bir ortam söz konusu olamaz.
O nedenle her zaman öğrencilerime de vurguladığım bir hususu tekrar ifade edeyim: En kötü hukuk, hukuksuzluktan çok daha iyidir. Çünkü bir hukuk sistemi çok kötü veya otoriter olduğunda hiç değilse size önünüzü görebileceğiniz bir ortamı sunar. Hukuksuzluk ortamında ise hiç kimse önünü göremez.
Anayasa Mahkemesi yok hükmünde midir?
"Yeni anayasanın tartışılabileceği bir ortam yok"
Son olarak; AİHM ve AYM kararlarının uygulanmadığı bir ortamda yeni bir anayasanın tartışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İfade ve katılma hürriyetlerinin olmadığı, hukuk devleti güvencelerinin askıya alındığı bir ortamda yeni anayasa tartışması elbette anlamlı değil. Çünkü anayasa, bir toplumun birlikte yaşama kurallarını belirleyen temel bir hukuk metni. Her toplum, nasıl yaşayacağına özgürce ifade ettiği ortak iradesiyle karar vermeli. Bu ortak iradenin varlığından söz edebilmemiz için öncelikle ifade hürriyeti ve bu hürriyetten kaynaklanan bilim ve sanat hürriyeti, basın hürriyeti, toplantı ve gösteri hürriyeti gibi hürriyetlerin ve hukuk devleti güvencelerinin mevcut olması gerekir. Şu anda Türkiye, yeni bir anayasayı serbestçe tartışabileceği bir ortama sahip değil. Eğer bu ortamı yaratabilirsek elbette yeni anayasayı da tartışabiliriz.
Bülent Arınç’tan Can Atalay çağrısı: Tekrar milletvekili olabilmesi için hiçbir engel yok
(RT)