Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun’la Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle yaşanan siyasi krizi konuştuk.
Türkiye’yi temsil eden siyasilerin bazı ülkelere alınmaması veya sınırdışı edilmelerinin Viyana Sözleşmesi’ne aykırı bir durum olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tosun, bu gibi gerilimlerin referandum sonrasında kendi akışı içinde yumuşayacağını tahmin ettiğini söyledi.
Yasalara rağmen Türkiyeli siyasetçilerin referandum propagandası amacıyla yurtdışına gitmesini de değerlendiren Tosun, “Türkiye'de yazılı hukuk, siyaset pragmatizmi karşısında zaman zaman işlevsel olmuyor” dedi.
“Popülizm, hak ve özgürlükler alanını açmaza soktu ”
Bazı Avrupa ülkelerinin referandum propagandasına izin vermemesini, siyasilere yönelik tutumlarını ve artan siyasi gerilimi nasıl yorumluyorsunuz?
Viyana Sözleşmesi açısından aykırı bir durum söz konusu.
Hollanda'da seçim olmasaydı, böyle bir tablo ortaya çıkmazdı. Hollanda'da iktidar partisi sağ, iktidara yaklaşan Özgürlük Partisi de aşırı sağ.
Popülizm Avrupa'da hem demokrasi hem de hak ve özgürlükler alanını bir açmaza soktu, ikilem yarattı.
Maalesef son dönemde merkez siyasetin Avrupa'da yaşadığı temsil kriziyle ilgili olan bir durum.
Biliyoruz ki, özellikle Suriye'de yaşanan olayların ardından batıya yönelen göç dalgası, içeride neo milliyetçiliği yükselmesi ve merkez partilerin bu neo milliyetçiliğin peşine takılmalarına neden oldu.
“Avrupalı siyasetçi, sert üslubu tehdit olarak algılıyor”
Hollanda'da seçimler olmasaydı böyle bir tablo yaşanmazdı dediniz ama Belçika, Avusturya, Almanya ve başka bazı Avrupa ülkelerinde de referandum propagandası engelleniyor. Burada iktidar odaklarının ve cumhurbaşkanının Nazi benzetmelerine kadar varan sert üslubunun da etkisi olmuş olabilir mi?
Tabii ki. Avrupa siyasetçisi, Türkiye'deki siyasal aktörlerin bu tür söylemlerini kaçınılmaz olarak kendi kurulu düzenine bir tehdit olarak algılıyor. Bu tehdit algısının en büyük riski Avrupa'daki Türkiyelilere yansıması. Böyle bir yansıma olması ciddi sorun olur.
Aslında iki taraf da, özellikle Türkiye tarafı bu referandum süreci nedeniyle biraz daha sağduyulu yaklaşabilirdi meseleye.
Türkiye'deki demokratik standartlara yönelik eleştirel bakış, Avrupa cephesinden bakıldığında olayın sınırlı bir boyutu. Bunun çok sınırlı bir payı olabilir ama asıl pay, maalesef merkez siyasetin yükselen neo milliyetçilik karşısında mağlubiyet yaşamamasına yönelik reflekstir.
Bu yaşananlar aslında demokrasi, hak ve özgürlükler açısından üzücü bir durum ama popülizmin ne kadar kullanılmaya müsait bir ideoloji olduğunun da kanıtı.
“Milliyetçi oylar konsolide olacaktır”
Binali Yıldırım, geçen hafta katıldığı canlı yayında, Hollanda'da 15 Mart'ta yapılacak seçimler öncesi herhangi bir propaganda çalışması yapmalarının mümkün gözükmediğini söylemişti. Hemen ardından önce Dışişleri Bakanı ve ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Hollanda'da propaganda çalışması yapma girişiminde bulundu. Bunun üstüne artan gerilimden, referandumda milliyetçi oyları konsolide ederek evet oylarını artırmanın hedeflendiğini düşünebilir miyiz?
Ben bunun bir strateji olduğunu düşünmüyorum. Ancak sonuç itibariyle bakıldığında bu milliyetçi oyları konsolide edecektir. Öyle bir stratejiyle böylesi bir riski hiç bir politikacının almaya eğimli olacağını ben düşünmek dahi istemiyorum.
Çünkü bunun maliyeti bir boyutuyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ama asıl maliyeti yurtdışında çalışan vatandaşlara olur.
Son tahlilde bakıldığında bir konsolidasyon etkisi olacak gibi görünüyor.
TIKLAYIN - "TÜRKİYELİ SİYASETÇİLERİN AVRUPA’DAKİ PROPAGANDA FAALİYETLERİ TAMAMEN GAYRİMEŞRU"
“Siyasal beklenti yazılı hukukun önüne geçiyor”
2008 tarihli kanuna göre ve bir ay önceki YSK kararına rağmen AKP’nin ve cumhurbaşkanının dış ülkelerde propaganda yapma girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de yazılı hukuk, siyaset pragmatizmi karşısında zaman zaman işlevsel olmuyor. Yani karşılığını bulamıyor.
Böyle bir yasal düzenleme varsa, yasal düzenlemeye uygun hareket edilmesi gerekir.
Tabii burada AKP cenahı bunu bir propaganda olarak değerlendirmiyor. Oradaki vatandaşlarla görüşme olarak değerlendiriyor ama sonuç itibariyle oraya bir mesele anlatılmak için gidiliyor.
Dolayısıyla burada bir siyasal beklentinin yazılı hukukun önüne geçmesi gibi bir durum söz konusu.
“CHP’nin milliyetçi oyları kaptırmama refleksi var”
CHP'yi yakından takip eden biri olarak, CHP'nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP de sizce milliyetçi oyları kaçırmama derdinde mi?
Burada da bir strateji olduğunu düşünmüyorum. Ama sonuç itibariyle bakıldığında CHP'nin de bu süreçte en azından bu milliyetçi oyları kaptırmama gibi doğal bir refleksi var.
Ancak gerek AKP, gerek CHP açısından bakıldığında mesele orada bir bakan, bir milletvekili değil. Bir devleti temsilen bulunan aktörlere karşı yapılan bir muamele olduğu için reel politikte böyle tepki konması dışında şansı yok.
“Seçimler geçince gerilim yumuşar”
AB ile ilişkilerin bundan sonra seyri için öngörüleriniz nedir?
Hele bir Hollanda'daki seçim bitsin. Merkez sağ parti iktidarı muhtemelen radikal sağ Özgürlükçü Parti'ye teslim etmeyecek.
Seçim dönemleri atlatıldığında, Türkiye'deki referandum da sonuçlandığında bence Türkiye ile AB ilişkilerinin sürdürülme durumu, bu ilişkide geriye gitmekten çok daha kıymetli olur.
Sadece Hollanda'yla ilişkilere baktığımızda, yılda 1.2 milyon turist, geçen yıl 6 milyar dolar ticaret, Hollanda'nın Türkiye'deki yatırımlar 21 milyar dolar.
Dolayısıyla ekonomik dinamikler bu ilişkinin kopması, Türkiye'nin bir rota kaybına, AB'nin Türkiye'yi tamamen dışlamasına imkan tanımayacak kadar stratejik öneme sahip bence.
Referandum sonrası normal süreçte ilişkilerin yumuşayacağını düşünüyorum. (EKN)
* Fotoğraf: Mesut Zeyrek - Rotterdam / AA