Türkiye dün (31 Mart) yeni yerel yöneticilerini seçmek için sandık başına gitti.
Seçimlerde, kesin olmayan sonuçlara göre, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 35, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 24, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti 10), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 8, Yeniden Refah Partisi 2, BBP 1, İYİ Parti 1 belediye başkanlığı kazandı.
CHP Lideri Özgür Özel, CHP Genel Merkezi’nde yaptığı konuşmada, sonuçlardan ötürü Kürt seçmenlere teşekkür etti: “Bizimle birlikte olan herkese, Kürt demokratlara, Kürt seçmenlere yürekten teşekkür ediyoruz."
Barış Akademisyeni ve siyaset felsefecisi Prof. Dr. Nilgün Toker’le 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimlerinin sonuçlarını konuştuk.
“Siyasetsiz siyasallık”
Kesin olmayan seçim sonuçlarına göre, CHP’nin başarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasetsiz bir siyasallık varken ve esasen fikirsiz, mesajsız bir siyaset varken, toplumsal tepki o kadar büyükmüş ki yerel seçimde bu sonuç alındı. Bu, kendi başına uzun uzun üzerine düşünülmesi gereken bir başlık. Toplumsal tepki derken sadece emeklileri ya da başka tek bir grubu, kesimi kastetmiyorum. Ancak tabii ki çok büyük bir ekonomik hayal kırıklığı ve yoksullaşma var toplumda.
Siyaset adına, siyaset kırıntısı olarak ise okuduğum iki şey vardı bu seçimlerde. Birincisi DEM Parti’nin siyasetsizmiş gibi görünerek kurduğu politika ve bu bağlamda Kürt illerinde “Kendimize dönelim” ve “Biz buradayız” mesajı. Batı'da ise Kürt seçmenlerin Tayyip Erdoğan'ın zulmüne verdikleri tepki. Bu tepkiyi, Batı’da DEM Parti’nin oylarının erimesi olarak değil, Kürt seçmenin mevcut iktidara ya da hatta devlete itirazını CHP'de birleştirmesi olarak görmek lazım. Ben bu itirazı son derece önemli buluyorum. DEM Parti, bu seçimlerde 2015 seçimlerindeki gibi büyük bir siyasi söz kurmamış olsa dahi Kürtlerin varoluşlarına yönelik saldırıların orada tek başına bir yer edindiğini görüyoruz.
İmamoğlu’nun diskuru
İkincisi ise CHP’nin merkezi olarak değil; ama belli başlı isimlerle kurduğu diskuru. Özellikle son zamanlarda İmamoğlu özelinde çok fazla göze çarpıyordu bu. İmamoğlu'nun “yapabiliriz, kazanabiliriz” iradesini, “yapabilme kudretini” göstermesi, felsefi olarak “iradesini açığa vurmak” dediğimiz şeyi ortaya koymasının toplumda bir karşılığı var: “Kimsenin hakkını yemem, kimseye de hakkımı yedirmem.” Bizim gibi duygusal toplumlarda İmamoğlu gibi karakterlerin öne çıkması son derece anlaşılır.
İmamoğlu, bunun yanı sıra AKP'nin son 20 yıldır toplumu alıştırdığı gibi yardım, sadaka ya da yoksulluğu görünmez kılacak palyatif yöntemlere başvurmadı ve “Size hakkınızı vermek zorundayız,” dedi. Özgür Özel de bu diskurdan konuştu. 2019 seçimlerinde büyükşehirlerin çoğunu alan CHP'nin, topluma bir model gösterdiğini de belli ediyor bu sonuç. O bakımdan 2019'daki sıçramanın da sonuçlarda bir parça etkili olduğu kanaatindeyim. Ama tabii bunlar genel tabloyu ne kadar açıklıyor, bilmiyorum.
Adıyaman, Kütahya, Afyon gibi CHP’nin kazandığı kentleri kastediyorsunuz sanırım.
Evet.
Afyon, Kütahya gibi sert ve lümpen sağın, muhafazakâr seçmenlerin ağırlıkta olduğu illeri CHP’nin kazanmasını AKP’ye karşı ekonomik, siyasal öfke ve CHP’nin “doğru aday” tercihi ile açıklayabiliriz. İmamoğlu’nun yapabilirim kudretini topluma göstermesinden bahsettik, sağ cepheden de Afyon’u kazanan Burcu Köksal gösterdi aynı iradeyi. Köksal’ın çıkışı hem ona, hem İmamoğlu’na yaradı. Ne derlerse desinler, takdir aldıklarını tahmin ediyorum bu açıdan.
CHP liderinden Kürt seçmene teşekkür
CHP Lideri Özgür Özel, konuşmasında doğrudan Kürt seçmenlere teşekkür etti ve taşıma oylardan bahsederek bir bakıma TSK'yi de eleştirdi. Özel’in seçim zaferi konuşmasıyla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Dün akşam beklediğim tek konuşma oydu. DEM Parti’yle, Kürtlerle açık bir ittifak yapılmaması çok açık ki Batı’daki CHP’li kitleyi rahatlatıyor. Bu seçimlerde de aynısı oldu ve demokratik bir talep olarak "Türkiye ittifakı" çağrısı açığa çıktı. Kürtlerin özellikle devletten, AKP iktidarından epeydir gördüğü zulüm, CHP’ye yönelmelerine olanak sağlıyor. Özgür Özel de bunun bilincinde görünüyor açıkçası. Bu nedenle de konuşmasını çok beğendim ve bence çok önemliydi. Böyle konuşması da gerekiyordu. Bu sayede Özel, henüz içeriklendirmedikleri bir Türkiye ittifakı açıkladı dün.
Bu talebin gerçekleşmesi için görüldüğü gibi partilerin masa başında stratejik ittifak kurmasına gerek yokmuş. “Ezileni görüyorum, acı çekeni görüyorum, haksızlığı görüyorum” dilinin kendi başına ne kadar etkili olabileceğini gördük. Bence bu seçimlerin en önemli sonucu bu. Umarım CHP de demokratlaşmaktan başka çaresinin olmadığını görmüştür ve umarım hayal kırıklığına uğramayız.
Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR
Son olarak Yeniden Refah Partisi’nin oylarındaki artışı ve HÜDA PAR’ın görünmezliğini sormak istiyorum.
Bence seçimin en iyi sonuçlarından biri Batı’da Zafer Partisi’nin, Kürt illerinde ise HÜDA PAR’ın yok hükmünde olması. Kendi adıma ise endişeli bir şekilde Yeniden Refah Partisi’nin oy oranının daha fazla olmasını bekliyordum. Bu sonuçtan da biraz endişe duyuyorum tabii ama sonuçlara göre anladığım şu: Batı'daki büyük kentlerde Yeniden Refah'ın oy oranlarında büyük bir artış yok. AKP’den rahatsız olan ve yeni bir parti arayan muhafazakâr Kürt seçmenlerin oyları, Yeniden Refah Partisi’ne gitmiş görünüyor. İdeolojik bir kayma değil bu; ancak Yeniden Refah'ın diskuruyla dönüşebilir.
Yeniden Refah'ın yükselişini tehlikeli bulsam da Kürt illerinde DEM Parti’nin kazandığı illere kayyım atanma ihtimali önünde de bir supap olabileceğini, içerdiği mesajla kayyım meselesini bitirebileceğini düşünüyorum. Ya da umut ediyorum. Ancak elbette Yeniden Refah'ın siyasal alanda güçlenmesi Türkiye'deki kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından son derece tehlikeli. Bu yükselişe karşı alınacak önlemler, önümüzdeki süreçte Yeniden Refah'ın kurduğu diskura göre yeniden ele alınmalı ve asla göz ardı edilmemeli.
Her koşulda ise bu seçim bize sosyal adaletin, demokrasi fikrinin, her bakımdan adalet fikrinin ne kadar kıymetli olduğunu gösterdi. Umarım önümüzdeki süreçte bunu anlayan bir siyasal hat görürüz.
Nilgün Toker hakkında
ODTÜ Matematik Bölümü’nde başladığı üniversite öğrenimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamladı. Aynı bölümde yüksek lisans (Doğal Hukuk Geleneğinde Locke’un “Yönetim Üzerine İki İnceleme”sinin Yeri), Paris VIII Saint Denis Üniversitesi’nde doktora yaptı (Arendt ve Habermas’ta İktidar ve Meşruiyet İlişkisi).
“Barış İçin Akademisyenler” veya “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin imzacılarından olduğu için profesör olduğu Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden 2017 Ocak’ında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi.
Siyaset felsefesi üzerine bazı yazıları Politika ve Sorumluluk adıyla kitaplaştırıldı. (İletişim, 2012). Akademik kimliğinin yanı sıra İnsan Hakları Vakfı Akademi’de (TİHV) çalışmalarını sürdüren bir insan hakları savunucusu. 1961’de Dinar’da doğdu. (TY)