Haberin İngilizcesi için tıklayın
"6 Şubat Maraş Depremlerinin Yıkıcı Karakteristiği", Prof. Dr. Kemal Beyen'in yaptığı sunumla dün (16 Ağustos) TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde masaya yatırıldı.
Deprem sonrası Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın İnşaat Mühendisleri Odası'na yaptığı çağrının ardından hasar tespiti için bölgede görev yapan ekipler arasında da yer alan Prof. Dr. Kemal Beyen sunumu öncesinde bianet'e konuştu.
Doktorasını Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü'nde yapan ve hâlihazırda Kocaeli Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Ana Bilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr. Beyer, Anadolu levhasının 6 metre yer değiştirdiğini, ilk 20 saatte çok büyük sayıda büyük artçının yaşandığı ve 400 kilometreyi aşan yüzey kırıklarının oluştuğunun altını çiziyor.
"Bu deprem, yönetmelikteki deprem değil"
Türkiye'de hala uygulamada olan 2018 deprem yönetmeliğinde öngörülen tasarım depremi "Deprem Düzeyi 2 (DD-2)" olarak anılıyor ve tekrarı 475 yılda bir olan ve aşılma ihtimali yüzde 10 olan bir deprem olarak tanımlanıyor.
Ancak Beyen'in tespitlerine göre, 6 Şubat depremlerinde yalnız DD-2 depremi değil, DD-1 depremi bile aşıldı:
"DD-1 ile 2500 yılda bir olan bir depremden bahsediyoruz, yüzde 2 aşılma olasılığı olan. Çok büyük, felaket bir deprem. Şimdi burada, 6 Şubat'ta o bile aşılmış. İkisi de aşılmış.
"Yani o zaman demek ki şunu konuşuyoruz. Yönetmelik öngörememiş, bu coğrafyada öngörememiş."
En uzun deprem kırığı
Beyen ayrıca, Türkiye coğrafyasının birçok tektoniğin çarpıştığı bir kavşak noktası olduğunu hatırlatıyor:
"Bir tane deprem olmadı. Arka arkaya üç tane deprem birbirini tetikledi. Dokuz saat sonra olan Elbistan depremi de, biz başka bir depremmiş gibi değerlendiriyoruz ama bazı merkezler onun için de bir artçı deprem diyor. Olmuş, olabilecek en büyük artçı deprem.
"Yani aslına bakarsanız bir çok kompleks, çok basamaklı segmentlerin arka arkaya kırıldığı, toplarsanız kırılım uzunluğu 400 kilometreyi bulan bir depremden bahsediyoruz.
"Türkiye'de en büyük deprem kırığı 1939'da 7.8 büyüklüğündeki Erzincan depreminde oluştu. 320 veya 350 kilometre. O da bir felaket, o dönemin çok büyük felaketlerinden bir tanesi ama başka bir parçada, coğrafyada olmuştu."
"AFAD sadece cihaz yerleştiren bir kurum olmamalı"
Kemal Beyen'in dikkat çektiği bir diğer önemli konu 6 Şubat depremlerinin geçmiştekilere kıyasla çok daha kapsamlı bir şekilde izlenmiş, kayıt altına alınmış olması.
"Şimdi Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da şehirler zaten o fay bölgelerinin üzerinde kurulmuş. Belki tarihi süreç içerisinde öyle kurulmuş. Ama sen gidip de şimdi oraya çok büyük deprem izleme ağları kuruyorsan, bunlar için dehşet yatırım yapıyorsan, demek bir şeyler bekliyorsun. Aktivitenin, tehlikenin farkındasın yani. Ben isterim ki buna bu kadar yatırım yapılan bir bölgede yerel yönetimler toplansın ve onlara bir brifing verilsin. Bazı şeylerin önünün alınması gerekiyordu.
"Bu yatırım bir kerede yapılmıyor. Belki on ya da yirmi yılda yapıldı. Ama birçok şey iyileştirilebilirdi. Yerel yönetimler tarafından iyileştirilebilirdi. O kısmı çok eksik. AFAD sadece cihaz yerleştiren bir kurum olmamalı. Cihaz yerleştirdikten sonra da o veriler bu bölgede yerleşimlerin planlanmasında kullanılabilirdi.
"Nasıl İstanbul Türkiye'nin kalbiyse, doğu da bizim kalbimiz. 1999 depremi bizim için nasıl milat olmuşsa, 6 Şubat depremlerinde öyle olmalı. Bundan sonra bölgedeki yerel yönetimleri desteklemek, onların planlamalarına yardımcı olmak da merkezi hükümetin görevi olmalı."
"Her deprem bir şey öğretir"
Prof. Dr. Beyer'e, Türkiye'deki deprem yönetmeliklerinin yeterliliğini, revize gerekip gerekmediğini sorduk, "Gerekecek" yanıtını aldık.
"Her deprem bize bir şey öğretir. Çünkü deprem kendisini bir daha tekrar etmiyor. Aynı fay sistemi üzerinde bir deprem tekrar olsa, daha farklı frekansı, muhteviyatı olacak. Sığ olduğunda daha küçük bir alanda olur ama çok şiddetli olur. Derinde olduğunda ise çok daha geniş bir coğrafyada olur ama yüzeye o kuvvetlerin gelmesi hem zaman alacak, hem de atenüasyon diyoruz ama enerjisi emilir, yüzeye daha yumuşak, daha filtre edilmiş yer hareketleri yayılır. Öyle olunca daha az şiddetli depremlerle karşılaşırız. Bunların benzeri Japonya'da da böyledir."
Türkiye, Şili ve Japonya'dan farklı mı?
Prof. Dr. Kemal Beyen'e, 6 Şubat depremlerinin hemen ardından T24'ten Esra Akgemci'nin sorularını yanıtlayan Şili Ulusal Sismoloji Merkezi (CSN) Direktörü Sergio Barrientos'un, "Şili'deki büyük depremler, Türkiye'dekine göre daha derinde gerçekleştiği için Türkiye'deki binalar çok daha büyük risk altında. Bu da Türkiye'de çok daha sıkı yönetmeliklere ve denetime ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor" sözlerini aktardık; Şili, Japonya ve Türkiye'deki depremleri nasıl karşılaştırabileceğimizi sorduk.
"Biz levha içi bir coğrafyadayız. Arap plakası kuzeye doğru itiyor. Avrasya plakası sabit ama bir şey yukarı doğru ittikçe Anadolu da kayıyor. Nereye doğru kayıyor? Ege'ye doğru. Senede iki-üç santimetre, 23 milim, 25 milim kayıyor. Afrika da zaten sürekli dönüyor."
"Ve bunların hepsi kıta içi, levha içi depremler olduğu için sığdır, fakat şiddetleri çok büyüktür. Ve etkilediği alan azdır ama biz şehirlerimizi böyle fay sistemleri üzerine kurunca şehrin tamamı etkilenmiş gibi oluyor."
Fay sistemi üzerine kurulu şehirler
Beyen'e göre fay sistemi üzerine kurulu şehirlerde yapı analizlerinde ilave tetkikler istenmeli.
"Burada tek bir depreme göre yapıyorsun ama dokuz saat sonra ikinci, üçüncü deprem oluyor. Bir sürü artçı; yani 5 bin 500 artçı oluyor, 6,8'lik artçılar vs. 6,3 oldu İtalya'da yeri göğü ayağa kaldırdı, bir senedir bunu konuşuyorlar. 6,8 ise bizde sıradan bir artçıydı. Depremler çok sık, sığ ve bu coğrafyanın sürekli ürettiği şeyler. Bunu görmezden gelmemeliyiz."
"Bu deprem şimdi dünyada özel bir şey. Çünkü daha önce böyle bir yapı, bu kadar kompleks, dar bir coğrafyada (dünya ölçeğinde bakarsanız bu bölge dar bir coğrafya) böyle bir şey ilk defa oluyor. Yani burada yönetmeliği de revize etmek gerektiğini anlıyoruz. Yönetmelik yetmiyor dersek yanlış konuşmuş oluruz. Yönetmelik çıktığı tarihten öncesinde ne yaşanmışsa onu geçirmişti kâğıda. Bunlar 2018 yönetmeliğine girdi."
"Ancak bu depremin [6 Şubat] özel olması, farklı olması ve bir de bizim kayıt cihazları, istasyon sayımız çok yükseldi. 17 Ağustos 1999 depreminde 200 küsur cihazla izliyorduk bütün Türkiye'yi. Şimdi sadece Doğu Anadolu'da 300 cihaz var."
Türkiye Diri Fay Haritası'na göre Maraş ilinin diri fayları (Sunumdan)
"Yakın alan depremleri"
Prof. Dr. Kemal Beyen 6 Şubat depremlerinin verileri, yakın alan depremi olarak çok daha fazla sayıda izleme istasyonundan kayıt altına alınmış olduğu için, inşaat mühendisliği biliminin yeni bir durumla karşı karşıya olduğunu düşünüyor:
"O yüzden bu kadar büyük tektonik hareketin bir anda olmasını eski kayıtlarda göremiyorsunuz. Artık kayıtların da post edilmesinin tekniği değişecek. Ben bugün bunu anlatıyorum. Klasik, otomatik kayıt prosesleri yapılmamalı. Yapılırsa o bilgiler yok oluyor kayıtlarda, süzülüp gidiyor, atılıyor. Filtreliyorsunuz, atıyorsunuz. O zaman da gerçek depremin özelliklerini siz yakalayamamış oluyorsunuz."
"Bunlar yakın alan depremleridir, yani deprem burada oluyor, senin istasyonun/kayıt cihazın hemen fayın dibinde. Bu yakın alan depremidir. Bunu kalkıp da uzakta olmuş bir depremin bu şehre getirdiği etki gibi değerlendiremezsin. Yakın alan depremlerde, yakın alan fay depremlerinde, elde edilen kayıtlara yapılacak işlem çok farklıdır. Uzak alan kayıtlarda çok farklıdır. Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler bu şehirlerin hepsi için yakın alan depremdir ve çok tehlikelidir. Yakın alanı bilmiyoruz, şimdi öğreneceğiz."
"Bundan önce 17 Ağustos 1999'da biraz öğrendik. Birkaç istasyonumuz vardı. Yine 1999 yılında Tayland depremi oldu. Orada çok istasyon vardı. Yakın alan depremlerini orada öğrendik. Biz de olmaz demedik ama yönetmeliklere henüz girmedi bunlar. İşte bugün sanıyorum ki tüm bunlar dünyadaki bütün yönetmeliklere girecek. Otomatik işlemlerin, algoritmaların çoğu değişecek."
"Depremin merkez üssü şehrin içinde"
"Peki o zaman daha önce görmediğimiz özelliklerde bir deprem mi yaşadık?" sorumuzu ise şöyle yanıtlıyor Prof. Dr. Beyen:
"Daha önce görmediğimiz değil, daha önce gördük ama şehrin olduğu konumda görmemiştik. Maraş, Malatya, Adıyaman ve Gölbaşı'nın bazı kısımları, Hatay/Antakya, bunlar direkt fay sisteminin üzerinde kurulmuş şehirler. Bunu görmemiştik.
"Yoksa böyle yakın alan depremleri gördük. Ama şimdi Alaska'da oldu. Bu da yakın alan deprem, çok güzel alıp çalışalım. Ama hasarını bilmiyorduk. Fay hattı ve depremin üretildiği epicenter'a yakın olan istasyonlar yakın alandır. Bu istasyonlar bir yapının altına konuluyor. Çok katlı değil az katlı binalar tercih ediliyor, belli şartları sağlayacak. Neticede istasyon aslına bakarsanız orada olan bir yapıyı temsil ediyor diyebiliriz."
"Sizin depreminizin epicenter'ı, yani depremin yüzey üstündeki merkezi, şehrin içinde. Bunu yeni yaşıyoruz. Bunun getirdiği yapı hasarlarını yeni yaşıyoruz. Yeni dediğim de artık bilerek yaşıyoruz. Kayıtlar var, kayıtlara bakabiliyoruz."
Çökme nedenleri: Denetimsiz imalat, malzeme zayıflığı, asmolen, tek yönlü perde, proje dışı değişiklikler
Prof. Dr. Kemal Beyen, 6 Şubat depremlerinde gözlemlerinden hareketle yeni yapıların çökme nedenlerine ilişkin ise şunları kaydetti:
"1992 Erzincan Depremi'nde bir şehrin yok olmasından sonra güncellenen 1998 bina deprem yönetmeliği; 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinde yaşanan ağır bina göçmeleriyle tekrar güncellendi."
"2007'de yürürlüğe giren tasarım yönetmeliğinde radikal değişiklikler yapıldı. 6 Şubat depremlerinde 1998-2018 arası yürürlüğe giren yeni analiz-tasarım yaklaşımlarının ürettiği yapı stoğunda en fazla onarılabilen hasar beklenirken sayı olarak ciddi göçmeler oluştu.
Beyen'e göre çökme nedenleri arasında şunlar gözlemlendi:
- Deprem yer hareketinin öngörülen tasarım limitini DD-2 (DBE) ve DD-1 (MCE) aşmış olması;
- Artarda çok büyük yer hareketlerine maruz kalınması;
- TBD yönetmeliklerinin tam uygulanmaması;
- Asmolen döşeme katların rijit diyafram döşeme kabulüyle çözülmesi;
- Perdelerin planda eşit rijitliği karşılamaması, tek yönde perde uygulamaları;
- Burulmayı tetikleyecek eleman kayıplarını taşıyıcı sistemin karşılamada yetersiz kalması (rijitlik merkezinin çok kayması);
- Malzeme ve imalat zayıflığı;
- Denetimsiz, kontrolsüz imalat;
- Proje dışı değişiklikler.
(PE)