Ankara’daki barış mitingine yapılan ve resmi açıklamaya göre 99 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyla ilgili cenazeler ailelerine teslim edilmişken olay yerinden toplanan delillerin incelenmesi ve faillerle ilgili kimlik belirleme çalışmaları sürüyor.
Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, failin kimliğinin araştırılmasıyla ilgili, olay yerinde intihar bombacısı olduğu düşünülen kişiye ait deliller bulunmuş olsa bile karşılaştırılacak bir örnek yoksa, yakınları bilinmiyorsa kimliğinin DNA testiyle çözülemeyeceğini ifade etti.
Yayın yasağı getirilen soruşturmadan basına yansıyan bilgilere göre, iki intihar bombacısının da kimliğinin tespit edildiği ileri sürülüyor. Biriyle ilgili DNA testi karşılaştırmasından sonuç çıkarken, diğeriyle ilgili ise somut bir delil elde edilemediği ifade edildi. Savcılar ise hiçbir kimlik tespiti yapılmadığını söylüyor.
TIKLAYIN - ANAKARA'DAKİ PATLAMADA DNA İNCELEMESİ
Yetkililer ise kimliği tespit edilemeyen diğer saldırganın parmak izi gibi bilgilerinin veri tabanında bulunmadığını, vatandaş olmaması ihtimali üzerinde de durulduğunu açıkladı.
Prof. Dr. Biçer, saldırganın daha önce resmi kuruma başvurmamış olması halinde parmak izi eşleşmesi olamayabileceğini, sadece parmak iziyle vatandaş olup olmadığını anlaşılamayacağını söyledi, “Yurtdışından gelen bir insandan söz ediliyorsa da pasaport kayıtlarından ya da uluslararası işbirliğiyle konu aydınlatılabilir. Çözümsüz değil diye düşünüyorum” dedi.
“Delillerin sınıflandırılması uzun sürebilir”
“İlk odaklanacak husus, saldırının canlı bombadan kaynaklandığından söz ediyorsak, doku parçalarından burada kaç kişinin var olduğunu, bunların ne kadarının canlı bombaya ait olup olmadığı araştırılır.
Adli Tıp’a intikal ettirilen delillerle ilgili hızlı bir çalışma yürütülüyor. Eğer uygun doku örneği alınabildiyse DNA incelemesinde artık kısa sürede sonuç alınabiliyor, bir günde bile tamamlanabilir.
Tabii DNA incelemesinde sonuç almak için karşılaştıracak bir bulgunun da olması gerekir. Tüm delillerin ayrıştırılması, sınıflandırılması ise zaman alır.”
“Geç başlasa da standartlara uygundu”
Saldırının ardından olay yerine giden ve inceleme sırasında gözlemci olarak bulunan Prof. Dr. Biçer, Ankara’daki bombalı saldırıda olay yeri incelemesinin nasıl yapıldığını, delillerin nasıl toplandığını da anlattı.
“Patlamadan yaklaşık 40 dakika sonra olay yerindeydim. Ben oraya vardığımda olay yerinde yaralı kalmamıştı, acil müdahale bekleyen yaralı yoktu, hepsi hastanelere götürülmüştü.”
Biçer delillere zarar verildiği ya da tam olarak toplanamadığı iddialarıyla ilgili şunları söyledi:
“Orada ilk panik anında etrafta sağa sola kaçışan insanlar vardı, delillere zarar verilmesi ihtimali doğmuş olabilir. Bu tür hadiselerde olayın büyüklüğüyle değerlendirdiğimiz zaman erken dönemdeki karışıklık makul görülebilir. Sonrasında ise olay yeri incelemesinin biraz geç başladığı yönünde şikayetler olabilir.”
“Ancak büyük oranda olay yeri şeritlerle korunmaya alınmaya çalışıldı. Çalışmalara genel olarak bakıldığında oradaki çaba, vahamet arz edecek, probleme yol açacak durumda değildi. Sonrasında da cenazeler yerleştirilirken, deliller toplanırken, fotoğraflar çekilirken standartlara uyulduğunu söyleyebilirim.”
“Poşete değil delil torbasına kondu”
Patlamadan üç gün sonra bile olay yerinde delillerin bulunmasıyla ilgili de şöyle konuştu:
“İnceleme tamamlanınca başka bir delilin ortamda kalmaması beklenir. Ancak patlamaların etkisiyle oradaki deliller çok uzak mesafelere yayılmıştı. Hepsini toparlamak gerçekten güç. Olay yeri inceleme ekibinin dikkat çeken bir yetersizliği yoktu. İnceleme iki bölgeye ayrılmıştı, o bölgelere ait delillerin büyük oranda toplandığını gözledim.
Örneğin, toplanan doku parçalarının poşetlere konup götürüldüğü söylendi ama biz cenazeler götürülene dek oradaydık. Deliller, delil torbalarına konarak götürüldü, dünyada da standart uygulama böyledir.”
Biçer büyük bir katliam olduğunu, adli tıp alanında bu kadar büyük bir vahşetle daha önce karşılaşmadıklarını da ekledi.
“İnsanların barış duygusunu zedeleyen bir saldırıydı, derin üzüntü duyuyoruz. Siyasi iktidar sorumluluğunu yerine getirecek adımlar atmak durumunda. Toplumu ötekileştirecek uygulamaları çoğaltmak yerine, insanların yasını hissedip özür dileme ve onarım mekanizmalarını harekete geçirecek ciddi adımlar atmalı.” (AS)