Ne tesadüftür ki, aynı tarihlerde düzenlenen bu dört toplantıdan üçünün gündemi de aynı!
Bizim toplumun Davos Toplantısı diye bildiği WEF'in küresel güvenlik ve zenginlerle yoksullar arasındaki eşitsizliğin tartışıldığı bu yılki gündemi altı temel başlık üzerinde oturuyor:
* Büyümenin yeniden tesisi ve desteklenmesi,
* Güvenliğin sağlanması,
* İş dünyasının karşılaşacağı sorunların yeniden tanımlanması,
* Fakirliğin azaltılması ve hakkaniyete ulaşmak,
* Değerleri bölüşmek ve farklılıklara saygılı olmak,
* Dünya önderliğini ve yönetişimini yeniden değerlendirmek.
Silah üreticilerinin Londra'da, NATO'nun Münih'teki toplantıların gündemi de terör ve güvenlik üzerine kurulu.
Dört Toplantıdan Üçü için "Ortak Nokta"
Yani? Porto Allegere'deki Dünya Sosyal Forumu dışındaki üç toplantı da Globalleşmenin doğurduğu eşitsizliklerin yarattığı sorunlara ve bu eşitsizliklerin doğuracağı karşı oluşumlara silah sanayinin desteğiyle çözüm bulunacağını gösteriyor. Kaldı ki, 11 Eylül sonrasında, terörün, sermayenin ortak düşmanı olduğu ittifakla kabul edilirken de bunun temelinde aynı neden yatıyordu.
Porto Allegre'de istenenler
Aynı tarihlerde Brezilya'nın Porto Allegre'sinde ise, 4700 delegenin oluşturduğu Dünya Sosyal Forumu'nda (WSF) yeni bir dünya tartışılıyordu. İnsanlığın eşitlikçi, barışçı ve katılımcı bir geleceği yaşayabilmesi için :
* Sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi,
* Vergi cennetlerinin ortadan kaldırılması,
* Tarımsal üretimin yeniden reorganizasyonu,
* Gelişmekte olan ülke borçlarının silinmesi,
* Globalizasyonun gücüne karşı internetin yaygın kullanımı,
* Dünyanın bir meta olarak görülmesine karşı çıkılması,
Savunuluyor ve bu başlıklar altında üretilen projelerde globalizmin ultra liberal politikalarına karşı yeni bir dünya modeli oluşturuluyor.
Kamunun yeri daraldığı için
Kennedy, Tokyo ve Uruguay Roundu, Katar Toplantısı sonuçları düşünüldüğünde, WSF'nun temaları pek ütopik gözüküyor. Ne var ki, yeni sosyal güvenlik yasaları doğrultusunda emeğin 70'lerin hatta 80'lerin ultra-liberal politikalarına göre, daha fazla sömürülerek eşitsizliklerin artacağını da unutmamak gerekir.
Kaldı ki, globalizmle birlikte kamunun ekonomik ve sosyal yaşamdaki yeri daraldığından ulus devletlerin tanımı da değişmiş... Dolayısıyla, ulus devletin "sosyal devlet görevi" anayasalardaki yerini korusa dahi işlevini yitirmiştir.
Bu durumda, emek faktörü piyasaya egemen olan güçlerin dayattığı koşullarda varolmak durumundadır ki, bu, emek üzerindeki sömürünün daha da artacağını gösteriyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEF)'un "küresel güvenlik ve zenginlerle yoksullar arasındaki eşitsizlik" üzerine odaklanması da bunun bir kanıtı.
Eşitsizliklerin derinleştiği aşamada
Bu noktada... Dünya Sosyal Forumu (WSF)'nun eşitsizliklerin bu denli derinleştiği ve sermayenin çıkar alanlarını daraltan her karşı çıkışı "terör" olarak nitelediği bir dönemde toplanması, bugün ve gelecek adına umut vericidir. Zira, WSF globalizmi yaratan teknolojik gelişme ve araçlarla global düzlemde karşı duruş yaratmayı hedeflemektedir.
Aynı süreçte gerçekleştirilen dört toplantının da ortaya koyduğu önemli sonuçlardan biri ise: Sermaye-emek ve ülkeler arasındaki eşitsizlikleri tanımlarken ülke etiketlerinden artık uzak durulması gerektiğidir. Kaldı ki, New York, Münih ve Londra'daki toplantılar, sermayenin ulusal etiketlerini çoktan terkettiğini, globalleştiğini ve bu global çıkarlar doğrultusunda güvenliğini korumaktaki kararlılığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu noktada, Porto Allegre, karşı-küresel duruşu yaratmak adına hiç de küçümsenmeyecek bir başlangıçtır.(TM/NU)
------------------
* Yazarın 4 Şubat tarihli Cumhuriyet'te yayınlanan yazısı