"Feminizm ve İmparatorluğun Çok Uluslu Analizi" adlı panelin katılımcılarından Inderpal Grewal'ın "Feminist söylemin özellikle 11 Eylül'den sonra 'milliyetçi güvenlik'i kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasıyla ilgili konuşması dikkat çeken sunumlardandı.
Popüler kültür nasıl eleştirilir?
23 Temmuz'a kadar sürecek olan ve oturumları Lütfi Kırdar ile Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'nde yapılan konferansın açılış konuşmacısı Profesör Chatterjee'ydi.
"Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası" ve "Ulus ve Parçaları" kitaplarıyla tanınan, şu andaysa Columbia Üniversitesi'nde antropoloji dersleri veren Chatterjee'nin konuşması popüler kültür üzerineydi.
Bir kültürün popüler olmasının eleştirilemeyeceği anlamına gelmediğini belirten Chaterjee'nin dinleyicilere sorduğu en önemli soru ise popüler kültürü eleştirmede kullanılacak yolun ne olması gerektiğiydi.
Modernite tekil değil çoğuldur
Chatterjee'nin kendi sorusunu cevaplarken vurguladığı noktalardan biri modernitenin tekil değil çoğul olduğuydu:
"Eskiden Batı modernitenin tek kaynağı olarak görülürken, şimdi hem modernitenin çoğul olduğu hem de modern Batı'nın oluşumunun Doğu'dan bağımsız olmadığı kabul edilmeye başlandı."
Chaterjee'ye göre antropoloji ve kültürel araştırmalar gibi disiplinlerin kaydettiği en önemli gelişme de bu çoğulluğu ve Doğu'nun önemini fark etmek.
Chatterjee'nin sunumuna cevap veren ve batılı olmayan modernlik anlayışları üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Profesör Nilüfer Göle ise batılı olmayan akademisyenlerin kendi aralarında konuşmalarının öneminden bahsetti.
Göle'ye göre kültürleri anlamada üzerinde durulması gereken bir başka nokta "geçmiş". Bu bağlamda geçmişin acılarını anlamadan kültürleri anlamak çok zor.
İmparatorluk ve kadınlar
Her ne kadar Chatterjee ve Göle dinleyicilerin dikkatini Batı'nın dışındaki yaşamlara ve algılara çekmeye çalışsa da konferansın ilk gününde Amerikan imparatorluğunu anlamaya yönelik oturumlar geniş yer tuttu.
"11 Eylül Sonrası İmparatorluk" adlı oturumun konuşmacılarından Randy Martin "Emperyalist Bilinçaltı" adlı sunumunda imparatorluğun finansal mantığa göre işlediğini savundu.
Martin'e göre ABD dış politikaları kâr etmeye yönelik kapitalist mantıktan ziyade risk kavramına göre işleyen finans kapitali mantığına dayanarak oluşturuluyor.
Bu bağlamda "risk faktörü" olarak görülen hayatlar, ülkeler ve yaşayış biçimleri imparatorluk tarafından çeşitli şekillerde ortadan kaldırılıyor.
Amerikan imparatorluğu analizlerinde fazla yer almayan bir başka konu ise yaygın batılı feminist söylem ve emperyalizmin ortak söylevleri. "Feminizm ve İmparatorluğun Çok Uluslu Analizi" adlı panelin katılımcıları Grewal ve Minoo Moallem feminizm ve emperyalist yayılma arasındaki ilişkileri inceledi.
Feminist söylem ve milliyetçi güvenlik
Grewal'ın sunumu Amerika'da 11 Eylül sonrası yaygınlaşan ve vatandaşların haklarının kısıtlanmasında kullanılan güvenlik söyleminin Amerika'da feministler tarafından kadına karşı şiddeti önlemek için vurgulanan güvenlik kavramıyla ortak noktaları üzerineydi.
Bush'un yeniden seçilmesiyle sonuçlanan 2004 seçimlerinde ortaya çıkan "güvenlikçi anneler"den (security moms) bahseden Grewal, feminist söylemin vurguladığı kadınların güvenlik isteğinin artık kendi güvenlikleri değil "vatan güvenliği" olarak algılandığını belirtti.
Grewal'e göre neo-emperyalizmin feminist söylemi kendi çıkarları için kullandığı bir başka nokta ise Afganistan'a saldırırken özellikle vurguladığı "kadınlara özgürlük."
"Amerikalı feministlerin çoğu Afgan kadınları özgürleştirmek adı altında bu emperyalist savaşa destek verdi. Eğer savaş ve militarizmle erkek egemenliğin artması ve derinleşmesini engellemek istiyorsa feminist söylem neo-liberalizme ve milliyetçi güvenlik söylemlerine karşı yeni eleştiriler getirmek zorunda."
Medya militarist kimliği normalleştiriyor
Panelin diğer katılımcısı Moallem de savaşın ve emperyalist genişlemenin agresif ve militarist erkek kimlikleri yarattığını, kadınların toplumsal cinsiyetinin de gittikçe militarist kültürün etkisi altına girdiğini belirtti. Moallem'e göre bu kimliklerin yaratılmasının en büyük sorumlularından biri ise medya.
"Filmler, televizyon kameraları ve fotoğraflar fiziksel olarak savaşta olmasalar da kafaları asker ve savaşçı gibi çalışan insanlar yaratıyor. Bu insanlar bedenen olmasa da zihinsel olarak savaştalar."
Moallem'e göre savaş filmleri ve savaşı eleştirmeden yapılan savaş haberciliği hem savaş kavramını hem de onun yarattığı agresif, militarist kimlikleri normalleştiriyor. Bu kimliklerin ve savaş olgusunun normal olarak algılanmasının kırılmasında ise savaş karşıtı film, fotoğraf ve haberciliğe büyük görevler düşüyor. (EK/EZÖ)