Sağcı-muhafazakar partiler ister muhalefette ister hükümette olsunlar, bazı konuları gündemde tutmaya özen göstermişlerdir. Bunlardan biri içkidir. Toplum içinde içki konusunda farklı çevreler-kişiler tarafından kurulan baskının günümüzde siyasal alandaki temsilcisi durumundaki partiyse AKP.
Bu partinin üst kademelerinden her ne kadar farklı dönemlerde "hoşgörü merkezli" açıklamalar yapılıyorsa da, hem bu partiye destek veren kitlenin hem de muhalefet edenlerin önemli bir bölümünün gözünde, AKP içki tartışmalarının tarafıdır (Bu durum partinin destekçileri için olumlu diğer kesimler için olumsuz bir anlam içeriyor).
Birçok konuda "radikal değişikler yapma" ve "ülkeye çağ atlatma" iddiasında bulunan bir partinin, kimi zaman üstü kapalı, kimi zaman da açıkça içki yasaklarından yana tavır alması, tek boyutlu olarak ele alınabilecek bir konu değil.
Bireysel özgürlükler söylemi yeterli değil
İçki kullananlar üzerinde toplum tarafından kurulan baskı, mahalle baskısı olarak görülebilir. Sorun politik alanla ilişkilendirilerek düşünüldüğünde daha çok insan hakları–bireysel özgürlükler merkezinde muhalefet dili kurulabilir.
Aşağıdan geleneksel dünya tarafından baskılanan ve yukarıdan siyasal alan tarafından kuşatılan toplumsal yaşam "saldırı ve savunma" üzerinden üretilmeye devam ettikçe, var olan kültür otoriter ilişkilerin meşruiyet kaynağı olmayı sürdürecektir.
Ortaya çıkan toplumsal kültür nedeniyle, içki yasağı üzerine düşünür konuşurken, bireysel özgürlükleri öne çıkartan söylem tek başına sorunların aşılması için yeterli olmayacaktır. Çünkü toplumun önemli bir bölümü içki yasaklarını insan hakları-bireysel özgürlükler bağlamında sorunsallaştırmadığından, bu merkezde yapılacak eleştiriler-eylemler başka faktörlerin de etkisiyle yukarıdan çözümler üretmektedir.
Sorun siyasal alanda
İçki konusunda yasaklara/baskılara karşı yukarıdan yapılacak müdahaleler, toplumun belirli kesimleri tarafından –bu insanların hassasiyetleri üzerinden politika üretenlerin katkısıyla- “ayyaşların başarısı” olarak algılanacaktır. Toplum içinde bu kolay aşılabilir bir sorun değil.
Ötekine tahammül etme bilincini geliştirmenin önündeki engeller aşılıp bir arada yaşama kültürü geliştirilemediği takdirde içki tartışmaları son bulmayacaktır.
Toplumun büyük bir çoğunluğu –hatta sağ/muhafazakar partileri destekleyen kitlenin bir bölümü dahil- içki konusunda fanatik bir anlayışa sahip olmadığı halde, "nasıl oluyor da içki bir sorun haline geliyor" sorusu üzerinde durmak, çözüm için bir adım atılmasını sağlayabilir. Bu sorunun yanıtını siyasal alanda aramak gerekir. Çünkü içki tartışmaları siyasal alanda doğrudan sonuçlar yaratmaktadır.
Kontrol sağcı-muhafazakar partilerde
Sağcı-muhafazakar partiler içki tartışmalarında kontrolü genellikle ellerinde bulunduruyorlar. Hem kendi tabanını oluşturan kitlenin yapılandırılmasında hem de ötekileştirdikleri toplum kesimlerinin ve partilerin konumlandırılmasında –diğer etkenleri yok saymadan- içki tartışmaları önemli bir yer tutuyor.
Sağcı-muhafazakar partilerin kapitalist sistemin parçası olarak içkiye karşı bu zamana kadar ne tür bir hamle yaptıkları ya da böylesi bir girişimde bulunmayı amaçlayıp amaçlamadıkları sorusunun karşılığını verdiğimizde, içkinin nasıl politika yapma aracına dönüştürüldüğünü tespit edebiliriz.
Her şeyden önce içki tartışmalarında sağcı-muhafazakar partiler kontrolü ellerinde bulunduruyor ve istedikleri zaman kamuoyunun gündeminde önemli bir yer tutan malzeme olarak kullanıyorlar. Bu partilerin tabanının oluşturulmasında/kontrolünde yasakçı söylem –ya da imalar- önemli bir işlevselliğe sahip.
Söz konusu partilerin içki konusundaki tutumu toplumla ilişkilerinde sonuçlar yaratmaktadır. Samimi olarak inancı gereği içki yasağını savunanlar bu partilerin doğal tabanı haline geliyor. Öte yandan, inanç gereği alkolün yasak olduğunu (ya da yasak olabileceğini) düşünmekle birlikte, bir tür kaçamak yapma yaklaşımıyla alkol kullanan insanlar da, en azından kendi içlerindeki karşıtlığın yarattığı vicdani rahatsızlığı aşmak için, kendilerini pratikleri değil de söylemleri üzerinden bir kümeye ait hissetmekte/tanımlamakta.
"Öteki"ni alkolle özdeşleştirmek
Bu durum, sağcı-muhafazakar partilerin (çevrelerin) ötekini alkolle özdeşleştirmeleri ve “biz”i inanç gereği alkol karşıtlığı üzerinden kurmaları nedeniyle politik sonuçlar doğuruyor.
İnsanların siyasal kimliklerinin ve aidiyet ilişkilerinin oluşumunda elbette tek bir etken belirleyici değil. Fakat alkol tartışmalarının ayrımlaştırıcı tarzda yürümesi nedeniyle, insanların, seçecekleri safla adeta dinden ya da din karşıtlığından yana tavır almış olacağı havası yaratılıyor.
Sağcı-muhafazakar partiler kullandıkları söylem ve takındıkları tutumla bu saflaşmanın siyasal form kazanmasını sağlıyorlar. Bu türden partiler içki karşıtı söylemi kitleler üzerinde hegemonya kurmak için kullanıyor. Yani içki karşıtlığını kendi tabanlarını kurmanın ve bir arada tutmanın kanallarından biri olarak görüyorlar.
Karşıtını belirleme
Öte yandan sağcı-muhafazakar partiler içki ve inançlar arasında kurulan ilişki üzerinden geliştirdikleri pratikler sayesinde karşıtını da belirlemeye çalışıyorlar. İktidar düzeyinde etkinlik gösteren bu partilerin özellikle üst kadrolarının, siyasal kimliklerin oluşmasında tek bir etkenin belirleyici olmadığını, aidiyet ilişkilerinin tek boyutlu ve tek düzeyli kurulmadığını bilmeyecek kadar saf olduklarını düşünülemez.
Karşı tarafın kimliğinin tek düzeyli ve olumsuz öğeler üzerinden tanımlanmaya çalışılması ancak ötekileştirme yaklaşımıyla açıklanabilir. Modernleşme sürecinde üretilen karşıt ideolojik-kültürel zeminler provoke edilmeye uygun bir içerikle kurulmuştur. Toplumun büyük bir çoğunluğu için provokasyonlarla oluşan tarih gerçekliğin kendisidir.
Provokasyonlarla yazılan tarih tek boyutlu ve tek düzeyli üretildiğinden ötekinin kimliği de benzer tarzda kurulmaktadır. Sık sık çeşitli vesilelerle tazelenen bu hafıza günümüzde de tek bir olay üzerinden karşıtın tanımlanması şeklinde yeniden üretilmektedir.
Modernleşme sürecinde ortaya çıkan yarılma üzerinden yürüyen süreçler tek bir olayda dahi bütünsel bir çatışmanın vücut bulmasına neden olmaktadır. Politikanın bu tarzda yapılması, çok düzeyli ve çok boyutlu olmasına rağmen kimliklerin tek bir olay karşısındaki tutumlar üzerinden tanımlanmasına yol açmaktadır.
Böylece kimliğin oluşmasını sağlayan öğelerin dizilişi öznelerin iradesine rağmen gerçekleşmeye başlamaktadır. Sağcı-muhafazakar partiler (ve çevreler) içki konusundaki provokatif tutumlarıyla, karşıtının kimliğine dair gerçekliğin kaybolmasını sağlayarak kendi tabanının –ve potansiyel kitlesinin- ötekine dair önyargılarını güçlendirmekte ve bilincini belirlemektedir.
Hem yasaklara hem sağcıların kimlik siyasetine tavır zorunlu
Çeşitli gerekçelerle, kimlikleri tanımlayan bileşimin sürdürülebilirliğini sağlayan koşulların bulunmaması nedeniyle bazı durumlarda kimliğin parçalarından biri öne çıkıp asli kimliğin geriye düşmesine yol açabilmektedir. Bu durumun süreklilik kazanması halinde, hem o özne hem de karşıtı, kimliğin yerine o öğeyi ikame ederek kendilerini var etmeye başlarlar.
Uzun zamandır sistem muhalifi siyasal öznelerin istenilen etkinliğin uzağında kalmaları nedeniyle muhalif kimliklerin tanımlanması daha da sorunlu hale gelmiştir. İçki yasakları tartışması böylesi koşullarda yaşanmaktadır. Dolayısıyla sağcı-muhafazakar partilerin karşısında yer alan kişiler/çevreler içki yandaşlığı üzerinden tanımlanmakta ve İslamcı radikal çevreler tarafından "ayyaşlar topluluğu", daha ılımlı görünenler tarafından da "içki dayatmacıları" olarak adlandırılmaktadırlar.
Sorunun farklı boyutlarından sadece birine değinmeye çalıştım. Ele alınan boyut göstermektedir ki, yasaklara karşı kesin tavır almak gerekli olmakla birlikte sağcı-muhafazakar çevrelerin kontrolünde gelişen kimlik siyasetinin handikaplarını aşmak için de çaba göstermek bir zorunluluktur. Aksi takdirde bugünkü sorunların çözümü yönünde bir adım dahi atılamayacak.
İçki tartışmaları üzerine söylenecekler elbette yukarıda anlatılanlarla sınırlı değil. Fakat bunlara girmek yerine özet bir cümle ile bitirmek isterim: İçki, kafa da yapar politika da! (SŞ/TK)