Yıllardan beri toplumsal gösterilerde, polisin uyguladığı orantısız ve aşırı şiddetten şikayet ederiz. "Dayak atılan" olarak bizler şikayet ediyorduk, ama aslında bu şikayet iki taraflıydı. Çünkü emniyet görevlileri de "ortalık gazeteci dolu, döverken acaba kameranın birine yakalanır mıyız? Beşimiz altımız birden yerdekini tekmelediğimiz için soruşturma geçirir miyiz? Bak lokantadaki atılan sıradan bir tokat için ne kadar gürültü koparıldı" gibi sıkıntıları -yersiz de olsa- içlerinde taşıyorlardı.
İşte tüm bu sıkıntılara son vermek için iktidar partisi, 2559 sayılı Polis ve Salahiyetleri Kanunu değişikliklerini giderayak Meclis'e getirdi.
Değişiklik gerçekleşirse, toplumsal gösterilerde daha önce, belli bir sisteme dayanmayan insan dövmeye ilişkin ilke ve kurallar artık yasa hükmü haline gelecek.
Tasarıya göre, "bir toplumsal gösteride polis kendisine direnene karşı önce bedeni kuvvet uygulayacak."
Merak eden olabilir diye de "Bedeni kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan kullandığı beden gücü" olarak tarif edilmiş. Hâlâ anlamayanlar için bunu "tekme, tokat, yumruk, kafa atmak, postalla ezmek, eylemcinin kafasından bacağından tutup yere savurmak" gibi herhangi bir araç kullanmadan, sadece vücut organlarıyla eylemci üzerinde yaratılacak fiziki etki olarak tarif etmek de mümkün.
Bunun ölçüsü, standardı nedir, sorusunun yanıtı, tahmin edileceği gibi yasada yok . Ancak bu tanımdan eylemcinin vücut bütünlüğünün, polisin yeteneğine, gücüne ve aldığı dövüş sanatları eğitiminin seviyesine emanet edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Eylemci buna rağmen direnmeye devam ederse diyorsanız, "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" özdeyişine uygun bir şekilde, ikinci aşamada maddi gücün devreye gireceğini tasarı ifade ediyor...
Tasarı maddi gücü "kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları" olarak tanımlıyor.
Tekme, tokat, gaz, toz,cop dışında daha ne "sair hizmet aracı " olabilir diyorsanız, onu biz de bilmiyoruz. Ancak "köpek ısırması" ve "at çiftesi"nin diğer "sair hizmet araçları" ile birlikte maddi güç kapsamı içerisine girdiğini tasarı bizzat kendisi söylüyor.
Polis köpeği ve polis atlarının bundan sonra devlet gücünü doğrudan kullanacak olmasını, bazı nifak odaklarının eleştirmesi muhtemelse de, bu hayvanlara 16.madde kapsamında insan hakları eğitimi verileceğini onlara öncelikle hatırlatmak isteriz.
Tasarı, "köpek ısırığının olduğu bir ülkede ifade özgürlüğü olmaz" diyenlere, "Kusura bakmayın, o bizim değil sizin sorununuz" der gibi. (ME/TK)
* Avukat Münip Ermiş, Antalya Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı