"Kırklareli'nde 'misafirhane'den çıkarılması için çalıştığımız bir kadın şöyle demişti: 'Suç işlesem, hapiste yatsam, buraya tercih ederdim. Çünkü ne kadar yatacağımı bilirdim. Burada bana ne olacağı belli değil."
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye ofisi sözcüsü Metin Çorabatır, polisin denetimindeki "yabancı misafirhaneleri"nin yarattığı durumu bu örnekle açıklıyor.
Çorabatır, bu yerlerin insanların özgürlüklerinden alıkonduğu, haklarından ve özgürlüklerinden yoksun bırakıldığı "gözaltı merkezleri" olduğunu vurguluyor.
İstanbul'da Kumkapı'daki "misafirhane"de tutulanlar, önceki gün (21 Eylül) koşullarını protesto etmişlerdi.
"Mülteci kabul merkezleri hızla hayata geçmeli"
Çorabatır, Türkiye'ye belgesiz, düzensiz yollarla gelenler, sığınma arayanlar ya da üçüncü bir ülkeye mültecilik başvurusunun sonucu alınana kadar beklemek zorunda olan kişiler için "mülteci kabul merkezleri"nin bir an önce hayata geçmesi gerektiğini söylüyor. Bu merkezlerin temel özelliklerini şöyle açıklıyor.
Hapishane değil: Bu merkezler, hapishane, gözaltı merkezi değildir. Diyelim bir kişi Türkiye'ye geldi, sığınma için başvurdu. Cebinde parası da yok. Bu merkezler, insani koşullarda bir süre kalabilecekleri yerler olmalı.
Uyum sürecine hazırlamalı: Buralara giriş çıkış serbest olmalı. Kişilerin bu süre içinde iş imkanları olmalı. Bu merkezler, sanayi bölgelerine ya da büyük kentlere yakın olmalı. Ülkenin dilini öğrenmeleri sağlanmalı.
Aile birliği: Aile birliğinin korunması gerek. Bir odada aile olarak kalabilmeliler. Koğuş gibi, kadınların ve erkeklerin ayrı ayrı tutulduğu hapishane düzeni olmamalı.
Türkiye taahhüt etti, hâlâ yapmadı
Çorabatır, Avrupa Birliği (AB) sürecinde, hükümetin 2005'te açıkladığı iltica ve göçle ilgili ulusal eylem planında, yedi kabul merkezi kurmayı taahhüt ettiğini, ancak hâlâ hayata geçirmediğini de anımsatıyor.
"Bu merkezler için AB'den fon da alındı, ama süreç çok yavaş işliyor. AB süreci olsun olmasın, bu Türkiye'nin ciddi sorunu. İnsanlar insan onurunun dışında bir yaşama itilebiliyorlar. Diyelim Irak'tan gelip sığınmaya başvurdunuz. İçişleri Bakanlığı genellikle Orta Anadolu kentlerinden birinde sizi ikamete zorluyor. Seyahat özgürlüğünüz sınırlı, çalışma hakkınız yok. Ayrıca ikamet harcı diye para da isteniyor. Bu arada başvuru sonucunu bekliyorsunuz. Bekleme süreleri üç dört yılı buluyor. Hastalanabiliyorsunuz. Bazıları zaten hasta geliyor. Hastaneler kabul etmiyor. Sorunlar birbirini üretiyor."
"Mülteciler için kamu kuruluşu gerek"
Türkiye'nin mültecilerle ilgili genel bir stratejik yaklaşıma ihtiyacı olduğunu söyleyen Çorabatır'a göre, Türkiye Avrupa dışından gelenleri mülteci olarak kabul etmeme politikasından vazgeçmeli ve Mülteciler Sözleşmesi'ne koyduğu çekinceyi kaldırmalı.
Çorabatır, sığınma ve göçle ilgili ihtisaslaşmış bir kamu kuruluşu gerektiğini de vurguluyor: "Bu sivil bir kurum olmalı. Polis gibi hiyerarşik olmamalı. olmamalı. Bir mültecinin talebi incelenirken kişinin üstü gelip 'kabul et' ya da 'etme' diyememeli. Türkiye'de böyle bir yapı yok. Bu konuya Emniyet Gene Müdürlüğü'nün yabancılar şubesi bakıyor. Az kaynakla çok işle uğraşıyorlar. Bizim için mülteci olan kişilere, polis bu gözle bakmayabiliyor."
Çorabatır, Türkiye'nin sığınma sistemini düzenleyecek bir yasaya ihtiyacı olduğunu da söylüyor: "Süreç 1994 tarihli bir yönetmelikle idare ediliyor. Yasası olmayınca, bu konuda bütçeden pay da ayrılamıyor." (TK)