"Tanıklar Konuşuyor" toplantısının gündem maddelerinden biri olan "Darbeler" konusunda 12 Eylül darbesi öncesi tutuklanarak Erzurum Cezaevi'ne konan Haset Kuş burada yaşadıklarını anlattı. Diyarbakır 5 No'lu cezaevi gibi fazla bahsedilmese de Erzurum Cezaevi'nde de çok ağır işkenceler yapıldığını belirtti.
İpek Gür de Diyarbakır Cezaevi'nde ölüm orucunda yaşamını yitiren kardeşi Orhan Keskin'i anlattı. Kardeşini en son koluna serum takılmaya çalışılırken gördüğünü söyleyen Gür, "Bizi incittiler, üzdüler, onlarsız yaşamaya mahkum ettiler. Babam her gün 27 yıl boyunca resminin önünde 'seni nasıl kurtaramadım?' diye sordu. Unutmak affetmektir. Biz hesap sormalıyız. Ben ölen devrimciler için kimseden özür istemiyorum. Kenan Evren ve ölüm çetesinin yargılanmasını istiyorum. Acılarımızı unutmayalım. Acılarımızla yüzleşelim ama onu benden ayıranlarla asla. Onlardan hesap sormak istiyorum" diye konuştu.
12 Eylül darbesi sürecinde on yıl cezaevinde kalmış Memik Horuz da darbeler sürecinin kapanmadığını söyleyerek, "Egemenler ne zaman ki yönetemez duruma gelirler o zaman darbeler kaçınılmazdır" dedi.
Konuşmacılar ardından söz alan Prof. Dr. Cengiz Güleç ise, somut önerilerde bulunmayı tercih ettiği konuşmasında; sivil bir "hakikatleri araştırma, gerçeklerle yüzleşme" komisyonu ile askeri vesayet ve tüm mağduriyetlere neden olan kadroları gıyabi yargılayacak sembolik halk adalet mahkemeleri kurulmasını önerdi.
"Katillerin peşindeyiz"
Etkinliğin ikinci gününde polis kurşunuyla öldürülenlerin aileleri de konuştu.
2007 yılında polis kurşunuyla yaşamını kaybeden Baran Tursun'un babası Mehmet Tursun, devleti ve adalet sistemini suçüstü yakaladıklarını söyleyerek, "Tüm ailesi olarak, Baran Tursun Vakfı olarak katillerin korkulu rüyası olmaya devam edeceğiz" dedi.
"Bizim çocuklarımızı toprağın altına gönderenlerin kendi çocuklarıyla tatile gitmesine müsaade etmeyeceğiz" diye konuştu.
Öldürülen her çocuğun kendi çocuğu olduğunu ifade eden Tursun, "Polis terörünü olağan saymak Türkiye'nin trajedisidir" dedi; devletin adeta topluma savaş açmış olduğuna işaret etti.
Oğlunun öldürülmesinin ardından içine girdikleri hukuk mücadelesi sürecinde bir yandan da yaşam hakkı ihlalleri konusundaki toplumsal tepkileri ölçtüklerini kaydeden Tursun, sivil toplum örgütlerine de çeşitli eleştiriler yönelterek, "Acıları dile getirmek bize ait ama onları deprem haline getirmek sivil toplum örgütlerine düşer" dedi. (BB/EÜ)