İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın dün (23 Mart) Küresel Terörizm Sempozyumu'nda dile getirdiği talepler konusunda bianet'in sorularını yanıtlayan insan hakları savunucuları bu taleplerin son yıllarda gerçekleştirilen bütün düzenlemelerin ortadan kaldırılması anlamına geleceğinde birleşiyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, güvenlik kuvvetlerinin taleplerinin zaten uygulamada hayata geçirdiğine dikkat çekti; "Kimseyle görüştürülmeksizin (incommunicado) gözaltında tutmak, işkence için en uygun ortam" dedi.
İzmir İşkenceyi Önleme Grubu'ndan (İÖG) ,İzmir Barosu avukatı Nalan Erkem'se, "İşkence, elbette, en çok gözaltı sürecinde gerçekleşiyor. İstediklerinin çoğu halihazırda ellerinde var zaten. Cerrah'ın 'eski günleri' özlediğini düşünüyorum" dedi.
Bir başka İzmir Barosu avukatı Ali Koç da, "Gözaltıyla ilgili bu taleplerin her biri, işkencenin varlık nedenleri zaten. Türkiye'de ceza yargılama sisteminde delil değil, ifade esas alınıyor" dedi.
Cerrah kimseyle görüştürmeden gözaltı koşulları istiyor
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın dün ortaya attığı bugün de Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan'ın onayladığı talepler şöyle:
* Gözaltı süresi dört gün olmalı, bu süre mahkeme kararıyla en az 15 güne daha uzatılabilmeli.
* Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde arama için yazılı emir yetkisi kolluk amirlerine de tanınmalı.
* Terör suçlarından yakalananların yakınlarına haber verilmesi zorunluluğu ve avukatlarla görüştürülmesi hakkı bir ila dört güne kadar ertelenebilmeli.
* Terör suçlarında el koyma işlemi mahkeme kararı olmaksızın kolluk güçleri tarafından yapılabilmeli.
* Terör suçlarında elde edilen belgeleri savcı değil kolluk güçleri incelemeli.
* Fotoğraf, parmak izi, DNA bilgilerinin yer aldığı bilgi bankaları oluşturulmalı.
* Sınırlarda giriş ve çıkış kayıtları tutulmalı, şahısların fotoğraf ve parmak izleri kaydedilmeli.
İşkence isteğinin ilanı
Avukat Koç, taleplerin işkence isteğinin ilanı anlamına geldiğini söyledi.
"Bunlar polis devletinin talepleri. Bir kişinin gözaltına alındığının haber verilmemesi, onun baskıya maruz kalacağı anlamına geliyor.
"Kişi, bütün hukuki korumalardan yoksun şekilde uzun süre gözaltında kalacaksa, işkenceyle ikrar (bildirme, kabul etme) elde etmeye çalışılacak demektir."
İşkenceyi önleme araçlarını ortadan kaldırmak
Nalan Erkem, "İşkencenin önlenmesindeki en temel araçlardan biri, yakalama anından itibaren avukatla görüşme, gözaltının haber verilmesi, savcının bilgisi dahilinde yapılmasıdır" dedi ve ekledi:
"Oysa, sorgusuz sualsiz yakalama, yakınıyla, avukatıyla hiç görüştürmeme uygulamaları, 12 Eylül'ü rahatça tekrarlamaya yol açar."
Erkem emniyetin taleplerini şöyle değerlendirdi:
Yakalama ve gözaltı: "Anayasa'nın 19. maddesine göre, kişinin 48 saat içerisinde hakim karşısına çıkarılması, bu arada yakınlarına haber verilmesi gerekiyor. Toplu suçlarda bu süre en çok 4 gün olabiliyor. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 91. maddesi, bu süreyi 24 saat olarak belirliyor; toplu suçlardaysa, savcı talebiyle 1'er günlük sürelerle, toplam dört güne çıkarabiliyor. Yani, Cerrah'ın istediklerinin çoğu zaten elinde var."
Arama: "İstediği anda istediği yeri aramak, konut dokunulmazlığının, kişi güvenliği özgürlüğünün ihlalidir.
"Polisin zaten arama yetkisi var. CMK 119. maddeye göre, savcı talebi ve hakim kararıyla arama yapılabiliyor. Ama suçüstü durumunda veya gecikmede sakınca varsa, kolluk amirinin yazılı emriyle arama yapılabilir. Gecikmede sakınca yoksa, hakim kararı almanın, hakime başvurup yarım saat içinde karar çıkarmanın ne sakıncası var?"
"Polis pasif direnişte..."
Erkem, Türkiye'de polisin eski alışkanlıklarından vazgeçemediğini söyledi.
"Türkiye'de işkenceye, hak ihlaline yol açan, 'sanıktan delile ulaşma' alışkanlığı var. Çağdaş ülkelerdeyse, yöntem 'delilden sanığa ulaşmak'tır. Önce delil toplanır. Türkiye'deyse baskı uygulanarak, ikrar elde ederek delile ulaşma alışkanlığı var."
Erkem, bir başka noktaya da dikkat çekti:
"Yasaların suçla mücadele geniş olanak sağlamasına karşın, 'suç oranı arttı, mücadelede yetersiz kalıyoruz' kampanyası yürütülüyor. Olanaklara rağmen, suça karşı yeterli mücadele verilmiyorsa, 'acaba polis pasif direniş mi uyguluyor' sorusu akla geliyor."
Cezasızlığı güvenceye almak
Ali Koç, emniyetin talep ileri sürdüğü konularda, şu an bütün yetkilerin savcılarda olduğuna dikkat çekti. "Yakalama ve gözaltındaki hak ihlalleriyle, işkence, kişisel bilgilerin toplanmasıyla ilgili, savcılar memurlar hakkında doğrudan soruşturma açabiliyor."
Koç, polisin temel sorununun, bu soruşturma ve yargı sürecinden kurtulmak olduğu görüşünde.
"Memurların yargılanmasıyla ilgili mevzuat değiştiği için, eskiden alıştıkları mutlak koruma da söz konusu değil. İnisiyatif polise devredilirse, bundan kurtulmuş olacaklar."
Koç: Üst düzey polisler başarısız görünmek istemiyor
"Türkiye'de ceza yargılama sistemi 'sözlülük' esasına dayanıyor" diyen Koç, bu durumun polisin çalışma yöntemini de belirlediğine dikkat çekti:
"Davaların çoğunda kararlar, tanık, sanık, şikayetlerine ve beyanlarına bağlıdır.
"Eski usulle, işkence yoluyla ikrarla çalışmak istiyorlar. 80 yıldır devam eden bir sistem bu. Delilleri muhafaza, olay yerini muhafaza, uzman yetiştirmek gibi bir yapı, zaman, altyapı, teknoloji, eğitim gerektiriyor. Bu arada, üst düzey polis görevlileri başarısız görünüyorlar. Bu taleplerin sürekli dile getirilmesinin kaynağında bu da var."
Koç, "terörle mücadele" davalarının nasıl yürütüldüğünü de şöyle anlatıyor:
"Kişi hakkında bir dizi istihbarat kaydı tutuluyor. İstihbarat kayıtlarını, savcılığa ve mahkemeye emniyet gönderiyor. Baskıyla elde edilmiş ifadeler dosyaya konuyor ve sonra insanlar mahkum oluyor."
Önen: Gözaltı süresi şeffaflaşmalı
Yavuz Önen, Aralık 2004'te, Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle müzakere tarihi alacağının belli olmasının ardından, hükümetin "işkenceye sıfır tolerans" tutumunun olumsuz yönde değiştiğini söyledi.
"Emniyet ve özellikle jandarma, terörle mücadelede yetkilerinin kısıldığı gürültüsünü koparmaya başladı. Bunun üzerine TCK'de ve CMK'deki olumlu değişikliklerin hepsi aslında geri alındı."
Önen, kolluk kuvvetlerine yetki veren bu değişikliklerin kamuoyuna duyurulmadığını da söyledi ve ekledi:
"Kimseyle görüştürülmeden gözaltı süreci, şeffaflaşmalı. Bunun için, yetkili, bağımsız uzmanlardan oluşan sivil kurulların karakollara, cezaevlerine girebilmeleri, izleme yapabilmeleri gerekiyor."
Uluslararası hukuk tersini istiyor
Türkiye karakol ve cezaevlerinde bağımsız sivil denetimi öngören Birleşmiş Milletler metnini, geçen yıl sonunda imzalamıştı.
Son olarak, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), hükümete yaptığı çağrıda, Türkiye'de işkenceyle mücadelede önceden bildirmeden yapılan karakol ziyaretlerinin en temel yöntem olduğunu belirtmiş ve etkin mekanizmaların kurulmasını istemişti.
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi de, 2004 ziyaretlerinden yola çıkarak hazırladığı raporunda, gözaltı koşullarına dikkat çekmiş, "Kolluk kuvvetlerinin insan hakları ve modern sorgulama yöntemlerini kullanma eğitimleri kuvvetle takip edilmeli" ve "Yetkililer, gözaltında avukata erişimi etkin bir şekilde desteklemeyi sürdürmeli" demiş; savcı ve yargıçların da gözaltında kötü muameleyi ortaya çıkaracak şekilde eğitilmeleri gerektiğini belirtmişti. (TK/EK)