Haftada beş gün, günde 10 saat bilgisayar karşısında çalışıp eklem ağrılarından şikayet eden bir plaza emekçisi olan benim için hafta sonu da sabah 06:30’da kalkmak haylice zor olmuştu.
2 Şubat sabahı saat 08:30’da Kadıköy’de, Salı Pazarı'nın kurulduğu meydanda, içlerinde üniversite öğrencileri, öğretim görevlileri, avukatlar ve benim gibi plaza çalışanlarının oluşturduğu bir grup insan “Yörsan Yersen İnsiyatifi" adıyla bir araya geldi.
İnisiyatifimiz Balıkesir, Susurluk'taki Yörsan fabrikasında sendikaya üye oldukları için işten atılan 400 emekçiye destek vermek amacıyla yola çıkmıştı.
“Yediğiniz her üründe gözyaşımız var”
Güneşli Cumartesi sabahının sıcağı otobüsümüze de düşmüş, uyku sersemliğini büsbütün atmaya başlamıştım. Balıkesir yolu üzerinde mola vererek topladığımız paralarla direnişteki işçilere kumanya malzemesi aldık.
Fabrikaya 150-200 metre kala otobüsten inip Bursa’dan gelen dostlarımızla buluşup, sloganlarla yürüyüşümüzü başlattık.
Bu esnada bir grup polis –sinirli ve aceleci bir tavırla- ellerimizde tuttuğumuz pankartlarımızı almaya yeltendi. Böyle bir şeyin söz konusu bile olamayacağını bizi bekleyen yaklaşık 200 işçiyle hep birlikte attığımız “Yörsan işçisi yalnız değildir” sloganlarıyla gösterdik.
Süt ürünleri üreten Yörsan’ın Susurluk'ta hem üretimi gerçekleştirdiği entegre tesisi hem de doğrudan halka satış merkezi bulunuyor.
Fabrika önüne geldiğimizde o esnada alışveriş yapan insanlara da dönerek “Yediğiniz her üründe gözyaşımız var” sloganını attık. Daha anlamlı bir slogan olamaz diye düşünürken bir şey daha fark ettim. Yörsan’da sloganlar İstanbul’daki gibi iki kere tekrarlanmıyor, en az üç kere aynı güç ve coşkuyla atılıyordu.
Yürüyüşümüz bittiğinde insiyatifimiz adına konuşan arkadaşımız “Yoğurt meselesi memleket meselesidir” dedi.
Konuşmalar bittikten sonra işçilerin yaklaşık 1,5 aydır süren direnişleri boyunca çaylarını içtikleri kahvehaneye doğru hep birlikte yol aldık. Tüm pencereleri direnişe dair yazılar ve fotoğraflarla dolu olan kahvede Tek Gıda İş Sendikası bölge örgütlenme uzmanının örgütlenme sürecine dair konuşmasını dinlemek için dikkat kesildim.
İlk gün 12, dördüncü gün 270 sendikalı
Hiç bir sosyal hakkını alamayan bu işçilerin Yörsan’daki sendikalaşma süreci tahmin edilenden daha kısa sürmüş. İlk gün 12 kişi olan sendika üye sayısı, dördüncü gün 270’e ulaşmış.
Bu rakam sendikacıları da şaşırtmış. Çalışma Bakanlığı sendikalı sayısı 170 olunca doğrudan işvereni aramış acele şekilde sigortasız çalışan 300 işçi sigortalı gösterilmiş. İlginç olan Yörsan web sitesinde 850 çalışanı olduğunu rahatça deklare ediyorken SSK kayıtlarında 313 işçi görünüyormuş.
Sendika uzmanı umutlu ve kararlı konuşmasını sürdürdü. Daha önce Danone fabrikasında benzer bir mücadeleyi kazandıklarını Yörsan’da da mücadelelerinin haklarını alıncaya dek devam edeceğini söyledi. Migros, Kipa gibi marketlerin çıkan haber ve yapılan eylemlerden etkilenerek Yörsan alımını kestiklerini iletti.
Bu esnada işçilerin ellerinde maaş bordrolarının kesilmiş parçalarını gördüm. Yanımda oturan işçinin bordrosunu inceledim. Fazla mesaiye kalmadıkları, çalışma ve izin karşılığı tam ücret aldıklarına dair maddeler işçilere imzalatılmıştı. Bundan güç ve cesaret alırcasına ceplerinde bordrolarını taşıyorlardı.
Bir işçi 16 yıldır bir gün bile izin hakkının verilmediğini aralıksız çalıştırıldığını anlattı bana. “Ben gececiyim, gece başlarım çalışmaya. Bak bu saatte ben daha çalışıyordum” -saate baktım 16:00'ydı- “... İş kazası geçirdim, cenaze izni bile vermez bize 'hacı', 1 saat sonra döner işe koyuluruz. İşe giriş çıkış kartı yaptırdılar sırf denetimlerden korkularına, hiçbirini dağıtmadılar bize ne dağıtsınlar günde 16 saat çalışıyorduk...”
Bu şartlarda çalışan işçiler sendikalaşma mücadelesine başladıklarında “hacı” olarak bahsettikleri patronları yanına çağırıp, “fabrika köşelerinde ya da dışarda buluşup gizli gizli konuşacağınıza çekirdek yiyin” diye nasihat veriyormuş.
Cemil Çiçek'İn gelmemesi
İşçinin en ağrına giden olaysa Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in direnişi başlattıkları ilk günlerde “Bayramda rahat rahat çoluğunuz çocuğunuzla oturun, boşuna fabrikanın önüne gelip eylem yapmayın. Ben oraya gelip 'hacı' ile durumu konuşup, onu ikna edeceğim” demesi ve gelmemesi, ve bundan dolayı doğrudan Yörsan’a alışverişe gelen insanlara o günlerde evlerinde oturdukları için seslerini duyuramamaları olmuş.
Dönüş vakti yaklaşmıştı. Dönmeden önce işçi arkadaşlarımızla toplu fotograf çekildik. Hepimizin ellerini tek tek sıkıp, teşekkür ettiler. "Esas biz teşekkür etmeliyiz" diye düşündüm. Keşke onlar kadar cesaretimiz ve ve onlarınki gibi sendikamız olsa.
Şunu gördüm ki polis, Çalışma Bakanlığı , hükümet “hacı”nın yanında; peki işçilerin yanında olan kim? Bu cesaretli işçilerle hepinizin buluşması ümidiyle. (SO/EZÖ)