Yaygın medyanın Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) sonuçlarının açıklanmasının ardından mutlaka yaptığı klişe haberlerden biri "başarılı iller-başarısız iller" sıralamasıysa, bir diğeri de neden başarısız olduğu asla haber konusu edilmeyen bu illerden çıkan başarılı öğrencilerin portreleri.
Bu yıl da bu medya klişesi tekrarlandı; cuma günü yerleştirme sonuçlarının açıklanmasının ardından gazetelerde bu minvalde haberler çıkmaya başladı.
Özel olarak çocukların eğitim hakkının gerçekleşmesinde, genel olarak da sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin üzerini örten ve çoğunlukla haber ajanslarının yerel muhabirlerine dayanan bu haberler, gazetelerin yazı işlerinde kendi meşreplerine göre paketlenip sayfalara yerleştirildi.
İki haber
Semptomatik bir örnek 19 Ağustos'ta Hürriyet'tin manşetindeydi: Alçaklara en güzel yanıt bu
Başlığın altındaki haber şu: 3 Ocak'ta Diyarbakır'da bir dershanenin önünde meydana gelen, üçü çocuk altı kişinin öldüğü ve daha sonra PKK'nin askeri kolu HPG'nin kısmen üstlendiği patlamada yaralanan öğrencilerden Görkem Emre Öz tıp fakültesini kazandı.
Yüzlerce dershane öğrencisi de sınav sonucuna göre üniversiteye yerleştirildi. Haberde Doğan Haber Ajansı'ndan (DHA) Canan Altıntaş'ın imzası var.
Aynı bakışı görece hafif şekilde koruyan fakat iki klişeyi başarılı bir şekilde harmanlayarak öne çıkan bir başka örnek de bugünkü Radikal'in manşetindeydi: Sonuncu kente umut veren birinci.
Burada da haber şöyle: Hemen her sene "en başarısız iller" arasında yer alan Hakkari, Yüksekova'da yaşayan ve çobanlık yapan İrfan Töreci, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazandı. Toprak bir evde, 11 kardeşiyle yaşıyordu. Anadolu Ajansı (AA) ve DHA mahreçli haberde Töreci'nin "tek kollu" olduğu da spota çıkarılarak vurgulanıyor.
Bütün yükler çocukların omzunda!
Her iki haber de, gerek başlıkları, gerek haber dili, gerekse de gazetecilerin göstermeyi ve gizlemeyi seçtikleri bilgilerle epik bir kahramanlık öyküsü olarak sunuluyor. Yaşadıkları inanılmaz zorluklara rağmen bu çocuklar kaderlerine karşı gelmeyi başarmışlar ve bu halleriyle de tüm insanlığa örnek olarak sunuluyorlar.
Oysa, kuvvetle muhtemel ki, bu çocukların ne "PKK'ye yanıt vermek", ne de "müzmin sonuncu bir kenti kurtarmak" gibi bir dertleri var.
Onlar da -birkaç bin varsıl yaşıtlarını saymazsak- yüksek öğrenim haklarını elde edebilmek için bin bir eşitsizliğin, yoksunluğun üstesinden gelmek zorunda kalan yüz binlerce çocuk gibi canlarını dişlerine takıp çalıştılar. Bu sırada çocukluklarından, gençliklerinden fedakarlık etmek zorunda kaldılar.
Haklar da, sorunlular da belli aslında
Oysa her çocuğun kaliteli ve ücretsiz eğitime erişim hakkı olduğu gibi, yaşam hakkı, dahası barış içinde yaşama hakkı ve kendini geliştirebilme hakkı da var. Bunları hayata geçirmekle sorumlu olan da hükümet, devlet, iktidar...
Peki, Kürt sorununu çözüp, Öz'ün barış içinde yaşama hakkı için tek bir politika oluşturmayan hükümet dururken, "alçaklara yanıt vermek" Öz'e mi düşüyor? Yoksulluğu, yoksunluğu, gelir eşitsizliğini, bölgesel eşitsizlikleri gidermek için kılını kıpırdatmayan hükümetin yanında, Hakkari'yi kurtarmak çalışmak zorunda bırakılan Töreci'ye mi kalıyor?
Olasılık ki, bu haberin ardından üniversitede okuyacak parası olmayan Töreci'ye burs verecek hayırseverler çıkacaktır. Gazeteler de gönül rahatlığıyla böbürlenecektir. Peki ya dışarıda kalan binlerce çocuk ne olacak?
Medyanın işlevi politik mesaj vereceğim diye çocuk haklarını ihlal etmek ya da mistik bir hava yaratıp bireysel kurtuluş mitleri kurmaktansa, yalın gerçeği bulmak aktarmak olmalı herhalde.(EÜ/EZÖ)