"Barış planına karşılık silah bırakma eskiden beri var olan söz"
Türk bu sözlerin medyada yer bulması üzerine bir yazılı açıklama yapmış, sözlerine farklı anlamlar yüklendiğini, "çatışmalı sürecin Türk ve Kürt halkına zarar verdiğini ve bu sürecin bitirilmesi gerektiğini" bildirmişti.
PKK'nin silahlı eylemlerinin Kürt muhalefetini engelleyen, Avrupa'da ve Türkiye'de ciddiye alınmasını engelleyen bir özelliği olduğunu söyleyen Yeğen, "DTP içinde bu söylem derinleştirilirse bu yeni bir yaklaşım olur" dedi.
DTP yetkililerinin bir barış, demokrasi planı sunulursa PKK'nin silah bırakmaya hazır olduğuna dair sözleri üzerine de Yeğen, "Bu yeni değil. Son 10 yıldır duyduğumuz, hatta Abdullah Öcalan'ın da dile getirdiği bir şey. Ama barış planı olmasa da silahların bırakılması gerekiyor" dedi: "Bu durum Kürt sorununun üzerine konuşulmasını engelliyor. Aydınlar da bunu talep etmişlerdi; çoktan yapılması gerekiyordu. 'İki taraflı ateşkes' gibi taleplerin karşılığı yok. Devletin merkezinin barış planı oluşturmak gibi bir eğilimi de görünmüyor. Ateşkes tek taraflı yapılmalıydı."
1990'ların sonundan beri PKK'nin Irak'ta ve Ortadoğu'da kendine yakıştırdığı türden bir rolün önünün açık olmadığını saptayan Yeğen, PKK'nin buna direnç ya da uyum kapasitesini öngöremediğini, ancak kısa vadede PKK'nin ortadan kaldırılabileceğine dair bir göstergenin bulunmadığını da ekledi.
"MGK'nin Kürt sorunu tanımında değişiklik yok"
Yeğen Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) bir gösterge olduğunu anımsatarak, MGK'nin Kürt sorununun tanımında bir değişiklik olmadığını söyledi.
"Tek değişiklik, Kuzey Irak'la ilgili siyaset değişikliğinin söz konusu olması. AKP'nin ekonomik yaklaşımı dışında, sorunun siyasi ve kültürel kısmına dair yeni söz sarf edilmiş değil. Aksine her zamanki MGK önermesi var: 'Kürt meselesinin kültürel, siyasi haklarla ilgili bölümü çözülmüştür, ötesi beklenmesin' deniyor."
MGK'nin 24 Nisan'daki toplantısının sonuç metninde "Ülkemizin tüm Iraklı grup ve oluşumlarla istişarelerinin sürdürülmesinin yararlı olacağı mütalaa edilmiştir" deniyordu.
Yeğen Türkiye'nin Irak'la ve Kuzey Irak'la ilgili politikasının değişmekte olduğunu saptadıktan sonra "ABD'yle 2003'ten beri var olan gerilmenin bir düzeyde ortadan kalkması söz konusu. Belli ki Türkiye'deki askeri otorite, K Irak'taki Kürt yönetimiyle devletin dış işlerinin ilişki kurmasına cevaz vermiş" dedi.
"Bir süredir Türkiye'deki Kürt muhalefeti, enerjisinin bir kısmını Kuzey Irak'taki Kürt yönetiminden alıyordu. Bunun önüne geçmek üzere bir şeyler yapılmak isteniyor da olabilir. ABD de Irak'taki Sünni-Şii-Kürt denkleminde Kürtlerin hacimlerinden fazla önem kazanması durumunu 'düzeltmeye' gidiyor olabilir."
AKP ve CHP
Yeğen Kürt sorunu denkleminde kapatma davasıyla karşı karşıya olan AKP'nin ve CHP'nin tutumunun da birer faktör olduğunu saptadı. "AKP'nin iktidarıyla ilgili durum netleşmeden AKP'den yeni bir siyaset beklenemez. CHP'ye de Kürt sorununda ılımlı çizgiye çekilmesi gibi yol göstermeler var. Parti organlarını Diyarbakır'da, Urfa'da toplamak gibi kararlar alan CHP'yi izlemek ilginç olabilir."
"Barış ısrarında yeni araçlara ihtiyacımız var"
Yeğen, bu süreçte Barış Meclisi gibi araçları kullanmakta ısrar etmekten başka yol olmadığını vurguladı; ama ekledi: "Bu araçlar uzun süredir kullanılsa da etki yaratmıyor. Belki de yeni araçlara ya da araçları revize etmemize gerek var. Barış Meclisi'nin esas muhatabı kamuoyu oluşturan aktörler değil, devlet oluyor. Oysa vatandaşlarla doğrudan ilişkisi olan aktörlere, sivil toplum örgütlerine mevcut siyasetin 'çıkmaz siyaseti' olduğunu anlatmak mümkün olursa, kamuoyu ikna edilebilirse, siyaset değişebilir."
Üç hassasiyeti birleştiren, aşan bir siyaset
Türkiye'de kamuoyunun son dönemde "laik", "muhafazakar" ve "Kürt" hassasiyeti yüksek olan üç gövdeye bölündüğünü söyleyen Yeğen, "Bunları içeren ama aşan bir siyaset geliştirmedikçe başarılı olmak zor. Buna hem solda hem sağda ihtiyaç var. Bu üç gövdeyi de ciddiye almak gerek: Çünkü hepsinin taleplerinin demokrasiyle ilgili kısımları var" dedi. (TK)