Güneydoğu'da o gösterilerin neden yapıldığını, ne yapanlar anlattı ne de görenler anladı. Türkiye'yi yürüdüğü Avrupa yolunda tuzağa düşürmeyi amaçlayan iki esrarengiz olayın, Şemdinli'deki bombalı saldırıyla Diyarbakır'daki gösterilerin peş peşe gelmesi, birçok aydının aklında kuşkular yarattı. Özellikle Türk ve Kürt şahinlerinin el ele verdiği ve ortak operasyonlar düzenlediği yolundaki kuşkular sıkça dile getirilmeye başlandı.
Belki de ilk kez 'İki ayrı taraf gibi görünenler, aslında tek bir cephe mi' sorusu bu kadar açık ve net bir biçimde sorulur oldu. Biz de bu kuşkuları, bu soruları, geçen ay Bilgi Üniversite'sinde gerçekleşen Kürt Konferansı'nın düzenleyicilerinden olan tanınmış Kürt aydınlarından Ümit Fırat'a sorduk.
12 Eylül'de dört yıl hapis yatan, uzun süre İletişim Yayınları'nda çalışan Ümit Fırat, Cem Boyner başkanlığındaki Yeni Demokrasi Hareketi'nin de kurucularındandı.
Güneydoğu gene karıştı. Sokaklarda büyük gösteriler oluyor. Genellikle bu tür gösterilerin nedenleri bilinir ama bu kez gösterilerin amaçları tam anlaşılamadı. Gösterileri düzenleyen Kürt vatandaşlarımızın amacı ne? Ne elde etmek için yapıyorlar bunu?
Gösteriler bitmiş değil. Devam edecek. Çünkü bu gösterilerin sonuçlarına ihtiyacı olanlar var. Bütün bu gösteriler bir senaryonun son halkasıdır.
Hangi senaryonun son halkası?
Sivil alanın etkisizleşmesinden ve silahlı kuvvetlerin daha öne çıkmasından medet umanlar var Türkiye'de. Geçen ağustosta Başbakan Erdoğan aydınlarla görüştükten sonra Diyarbakır'da yaptığı konuşmada, 'Kürt meselesi' ifadesini kullandı ve 'Kürt meselesi benim meselemdir. Bu sorun demokratik yollardan çözülecek' dedi. Amerika tabii ki yeniden keşfedilmedi. Kürt meselesi zaten vardı ve devlette kapalı kapılar ardında konuşuluyordu ama Başbakan bunu yüksek sesle söyledi. Bu meselenin toplumun önünde böyle açıkça söylenmesi, soruna bir çözüm perspektifi sunma ihtiyacından kaynaklandı. Bu, çok olumlu bir gelişmeydi. Ama devletin içindeki bazı odaklar bu sivil yaklaşımı tepkiyle karşıladı. Zaten son olaylar, sivil alanın tahribatıdır, silahlı güçlerin öne çıkmasıdır.
Bu gösterilerin amaçları arasında Abdullah Öcalan'a af sağlamak var mı peki?
Son gösteriler genel afla ilgili bir anlam taşımıyor. Sadece Abdullah Öcalan'a özgürlük isteniyor. 'Onun iradesi bizim irademizdir' deniyor. Ayrıca, 'Kürt sorununun muhatabı Öcalan'dır, Kürt sorununun çözümü Öcalan'dan geçer' diye kampanyalar başlatanlar, Kürt meselesinin sivil alanda sahiplenilmesinden, sivil alanın genişlemesinden memnun olmazlar.
İki tarafta da şahinler gergin ortamı kaybetmek istemiyorlar. Bakın... 2002 seçimlerinden sonra hükümet ve sivil yöneticiler Türkiye'nin geleceğiyle ilgili daha çok söz söyler hale geldi. Öcalan'ın avukat görüşmelerinin tüm tutanakları partinin yayın organlarından izlenebiliyor.
Dikkat edin... Öcalan 1999'da yakalandı. 2002 genel seçimlerine kadar işbaşındaki hükümeti pek eleştirmedi. 2002 seçimlerinde AK Parti iktidara geldi. Öcalan avukat görüşmelerinde sürekli olarak hükümeti eleştirdi.
Ne anlama geliyor peki sizce bu?
Bu, Öcalan'ın askeri kanada daha yakın, hükümete daha tepkili olduğu anlamına geliyor. Öcalan, kendini askerlere daha yakın hissediyor.
Silahlı mücadelede yenildiği bir orduya mı kendisini yakın hissediyor? Üstelik Öcalan askeri bir cezaevinde hapis yatıyor. Bu tuhaf bir durum değil mi?
Geçen ağustostaki avukat görüşmesinde Öcalan, 'Net olarak söylüyorum. AK Parti hükümeti Genelkurmay'la PKK'nın arasını açmaktadır. Böyle giderse bu ülke bölünür' dedi. Zaten avukat görüşmelerinde söylediği pek çok şeyden anlıyoruz ki, Öcalan'ın askerlerle baştan beri bir diyalogu var. 'Kürt meselesini ikimiz çözeriz. Askerlerle ben çözerim. Araya sivil yöneticilerin girip bir gayret göstermesi gerekmiyor' diyor. Nitekim 1999 Eylülü'nde biten savaş, 2004 Haziranı'nda tekrar başladı. 2004'te yeniden ilan edilen savaş, AB yolunda önemli mesafe kaydetmiş olan AK Parti hükümetine karşı ilan edilmiş bir savaştır. Zira Türkiye, Kürt sorununu böyle bırakamaz ve AB yolunda ilerledikçe Kürt sorununu da demokratik yöntemle çözme yoluna gidecektir. Kürt sorunun AB üyesi ülkelerdeki örneklerine benzer bir biçimde çözülmeye çalışmasını her iki taraftaki savaş ağaları ister mi peki? Böyle bir çözüm sürecinde siviller önem kazanır, savaştan güç sağlayan odakların önemi ise biter. Çünkü çözüm sürecini sivil hükümetler yürütür.
Şemdinli'de bir dükkanı bombalarken yakalanan astsubaylar için iddianame hazırlayan Van Savcısı, bunların ortamı germek için bu olayları yaptığını ileri sürmüştü. Güneydoğu'daki gösterilerin amacı da ortamı germekmiş gibi görünüyor. İki ayrı ucu, aynı amaçta buluşturan ortak çıkar ne?
Ortak amaç, sivil alanın yok olmasıdır. Kürt sorununun 'çözümsüz' kılınmasıdır. Demokratik yoldan mücadele etmek isteyenler, silahlı olanların borusunun öttüğü bir ortamda barınamaz ve Kürt sorunu da böylece çözülmez. Zaten Kürt sorununu silahlı mücadeleyle çözmek istiyorsanız, aslında siz Kürt sorununu çözmek istemiyorsunuz demektir. Nitekim son çatışmalarda daha da insanlar öldükçe, çözüme yaklaşmıyorsunuz, aksine çözümden uzaklaşıyorsunuz. Neticede barış için el sıkışması gerekenler sivillerdir. Sivil alan yok oldukça ve siviller birbirinden uzaklaştıkça, o el sıkışma ortamı kayboluyor. Bakın... PKK Şemdinli olayından sonra güçlendi. Beş ay önce PKK bugünkünden çok daha zayıftı. Şemdinli'de yaşanan olaylar, hukuksuzluklar onun elini kuvvetlendirdi.
New York Times, 'Kürtlerin iç savaş çıkarmak istediğini' söylemişti. Kürtler iç savaş mı istiyor?
Kürtler iç savaş çıkarmak istemiyor. Sokaktaki insanlar, Diyarbakır'daki protestocu insanlar savaş istemiyor.
Son sokak gösterilerine karşı çıkan Kürt örgütleri bildiriler yayımladılar. Bu olayların bölgenin kalkınmasına zarar verdiğini söylediler. PKK, bölgenin kalkınmasını, zenginleşmesini kendi varlığına karşı bir tehdit olarak mı algılıyor?
Tabii öyle. Geçmişte Kürt örgütleri korkudan böyle açıklamalar yapmıyordu. Şimdi yapıyorlar. Çünkü şimdi kitle de onlar gibi düşünüyor. Savaş istemeyen Kürtlerin arkasında şimdi halk desteği var. Oysa yedi yıl önce PKK'ya çok yoğun ve aktif bir destek vardı.
Şimdi PKK'ya destek azaldı mı?
Savaşa destek azaldı, PKK'ya değil. PKK'nın 1999 öncesinde yaptığı 'Tek çözüm savaştır' dayatması artık eskisi kadar rağbet bulmuyor. Büyük çoğunluk, 'Gel seçimlere gir, belediyelerde etkin ol ama savaşma' diyor.
Uzun yıllar Kürt sorunu ve PKK birlikte anıldı. Hâlâ Kürt sorununun temsilcisi PKK mı yoksa Kürt sorunu ve PKK sorunu iki ayrı soruna mı dönüşüyor?
Kürt sorunu hep vardı. 90 yıl önce de vardı. PKK, Kürt sorununun göze çarpan sonuçlarından biridir. PKK Kürt sorununun kendisi değildir. Ama Kürt sorununu çözmek için PKK sorununu çözmek zorundasınız. PKK, bugün Kürt sorununun önünde büyük engeldir, bir tıkayıcıdır. PKK'yı normalleştirmeden Kürt sorununu çözemezsiniz. Kürt bölgesinde istediğiniz kadar yol, otel yapın, PKK'yı çözmeniz, bugünkü siyasetini tüketmeniz, onu siyasi olarak bitirmeniz lazım. Bunun için de genel afla birlikte iyileştirme projeleri ve bazı reformlar yapmak gerekir. O, gene de dağa çıkmak, silahlı bir örgüt olmak isterse, toplumsal meşruiyeti kalmaz. PKK yasadışıdır ama toplumsal meşruiyeti vardır bugün. Yoksa bu kadar büyük bir siyasi alana hitap edebilir miydi?
PKK, Avrupa Birliği'nin bu ülkedeki Türklerle Kürtlere sağlayacağı zenginlikten ve özgürlükten hoşlanmıyor. PKK niye AB'ye karşı?
AB üyesi bir ülkede PKK olmaz çünkü. Temel hakların, özgürlüklerin hukukun güvencesinde olduğu bir ülkede PKK'nın varlık nedeninin anlamı kalmaz. PKK, 'Kürtlere özgürlük istediğim için dağdayım' diyor. Eğer Kürtler Avrupa'daki gibi özgür olacaksa, PKK ne diyecek o zaman? Hak ve özgürlükler sorunu çözüldüğünde, başka siyasi alternatifler ortaya çıkar. Peki PKK kendi içinde bir dönüşüm sağlar mı? Sağlarsa iyi olur ama ben pek umutlu değilim.
AB'ye karşı olan Türklerle PKK arasında nasıl bir ortaklık var?
Tam da Türkiye demokratikleşirken, AB'den tarih alma yaklaşırken, birtakım güçler çatışmayı yeniden başlattı. Çünkü askeri güçler çatışma dönemlerinde daha çok söz sahibidir. Hatırlayın... 2002-2004, reformların yapıldığı ve askerlerin siyaset sahnesinde daha az rol aldığı bir dönem oldu. Zübeyir Aydar, savaşın tekrar başladığına ilişkin metni 1 Haziran 2004'te Kandil Dağı'nda okudu. Oysa bu, bir ay önce Öcalan'ın avukat görüşmesinde verilen bir karardı. Ve hapishaneden çıkan bu savaş kararı 'Görülmüştür' damgasını taşıyordu.
Peki... Güneydoğu'daki sıradan bir Kürt ne istiyor? Avrupa Birliği'nin getireceği özgürlük ve zenginlik ona yetersiz mi görünüyor?
Sıradan bir Kürt için yetersiz değil ama daha okumuş, iş güç sahibi bazı Kürtler için AB'nin getirecekleri yeterli olmayabilir. Bu doğaldır. Sayıları çok fazla olmasa da bazı Kürtler bağımsız devlet olmak istiyor. Bunlar, Türkiye'nin AB'ye girmesini ve Kürtlerin de AB'nin komşusu olmasını isteyebilirler.
Gösterilerin amacı bağımsızlık isteği mi peki?
Hayır. Sokak gösterileri PKK'nın siyasi gösterisidir. Siyasi olarak biz varız anlamına geliyor bu. Nitekim Murat Karayılan, Kandil'den 'Eylemler devam edecek' diye açıklama yaptı.
Büyük şehirlere göç etmiş çok sayıda Kürt vatandaşımız var. Birçok Kürt genci buralardaki gösterilere katıldı. İki toplumu birbirine karşı kışkırtmak mı istiyorlar?
Devletin içinde bunu kışkırtmak isteyenler var ama Türkiye'de devlete hâkim olan eğilim böyle bir kışkırtmayı önleme yönündedir. Çünkü Türkiye'de devlet genel olarak kontrol edilebilir krizler yaratır. İki toplum birbirine düşerse, devlet bu krizi kontrol edemez. Devlet böyle bir krizden kaçar.
Sıradan bir Türk ile sıradan bir Kürt'ün çıkarı çok farklı mı?
Bazen aynı, bazen farklı. Mesela, bir Türk işadamının uluslararası saygınlık kazanması, Türk sinemasının başarılı olması, bir Kürt için çok fazla bir şey ifade etmiyordur. Türk milli takımının dünya üçüncüsü olması da Kürtler için çok fazla şey ifade etmedi. Tersine Paris mahalli kümesindeki Kürdistan futbol takımının başarısı bir Kürt için gurur okşayıcı olabilir. Mesela Barzani'nin Kürt otonom yönetimi başkanı olması sıradan bir Kürt için çok fazla anlam taşıyor ama sıradan bir Türk için bu belki de esef verici oluyor.
Özellikle 1970 sonrasındaki devlet politikalarının sonucunda oluşan bir bilinç bu. Öteki olmayı Kürtler istemedi. Biz Türk sayılmak istemiyoruz. Biz Türkiye'nin Kürt yurttaşları, Kürt vatandaşlarıyız. Türklük bir etnik kimliktir. Biz buna bir refleksle karşı çıkıyoruz. Siz milli takıma Türk milli takımı dediğiniz zaman bir Kürt kendisini Türk kavramı içinde düşünmüyor.
Kürtlerde ırkçılık artıyor mu?
Çok büyük bir hızla değil ama neticede her toplumda benzer duygular yaşanır. Tabii Kürtler arasında da daha bir soya dönük, daha bir soyu öne çıkaran arayışlar içinde olan unsurlar var. Bunlar gelişiyor. Bu bir etki-tepki meselesi.
Avrupa Birliği hedefi, demokrat Türklerle Kürtleri birleştirmez mi?
Zaten biz de bunu istiyoruz. Bir ay önce yaptığımız Kürt Konferansı da buydu. Demokrat Kürtlerle demokrat Türklerin talepleri aynı.
PKK, Avrupa Birliği'ne karşı. Peki bütün Kürtler AB'ye karşı mı?
Sıradan Kürt halkı AB'den yana. Kürtler eskisi gibi savaşı desteklemiyor.
Birçok Türk aydını bu olaylarda Türk ve Kürt şahinlerin ortak çıkarını görüyor. Olanlardan kuşku duyuyor. Kürt aydınlarda böyle bir kuşku yok mu?
Var ama bütün Kürt aydınları kuşku duymuyor. İkili görüşmelerde size bu savaşın çok kötü sonuçlar vereceğini söylerler ama bunu korkudan ya da başka nedenlerden yüksek sesle söylemezler. Çünkü bazılarının bir dahaki seçimde DTP'den aday olmak gibi politik ve popülist beklentileri vardır. Merkez politikalarıyla ters düşmezler.
Türk ve Kürt şahinler ortaklaşa hepimize bir tuzak kuruyor olabilirler mi peki?
Evet, tabii ki. Bunlar bir pazarlık yapıp birlikte bir senaryo yazmış değiller ama her ikisinin 'de facto' bir mutabakatı var. İkisinin çıkarları ortak. İmralı'da adamı hapsetmişsiniz. Bunun adı hücre cezasıdır. Bir adam tek başına bir odada kalıyor. Hücre olunca illa dört metrekare mi olması lazım? Kurban Bayramı arifesinde avukatı, kız kardeşi gidiyor. 'Hücre cezası var, görüştüremeyiz' diyorsunuz. Ne manasız, ne densiz bir şey bu. Bunu size tercüme edeyim ben. Dünyanın her yerindeki Kürtler gene sokağa dökülecek demektir bu. Nitekim öyle oldu. Avustralya'ya kadar dünyada nerede Kürt varsa gösteri yaptı. Öcalan'a hücre cezası vermenin anlamı ne? Ne yaptı, isyan mı etti? 'Örgüte müdahaleler' deniyor. Bütün tutanaklar senden geçiyor, izin verme. Bu, arı kovanına çomak sokmaktır.
Son soru... Kürt gençlerini ne tür bir gelişme mutlu eder?
Kürt gençleri, yoksulluktan kurtulup daha iyi üniversiteye girme şansını kazandıkları, daha az 'öteki' sayıldıkları, kültürel haklarını sağladıkları zaman birçok sorunlarını çözerler. Kürt gençleri genel olarak militanlaşma eğilimi taşıyan gençlerdir. Büyük travmalar yaşıyorlar. Gözlerinin önünde kardeşleri, ağabeyleri öldürüldü. Anne-babalarına işkence yapıldı. Bu gençler gelecekten umutsuz. Çok azı lisede okurken üniversiteye gider doktor olurum umudunu taşıyor. O zaman da, silaha sarılıp kahraman olmak ona cazip geliyor.
Orada özgürleştiğini düşünüyor. Bu, bir algılama biçimidir. İyi bir şey değildir ama bir toplumun gerçeğidir bu. (ND/BA)