Kürtaj, Türkiye'de bir nüfus kontrolü politikası olarak 1983 yılında yasallaştı, diğer bir ifadeyle "suç olmaktan çıkarıldı". Yine de evli kadınlar kürtaj olabilmek için kocalarından izin almak zorundalar.
Muhtar Çokar'ın "Kürtaj" kitabında yer alan bilgilere göre, Dünya Sağlık Örgütü'nün tahmini verilerine göre dünyada her yıl uygulanan 46 milyon isteyerek gebeliği sonlandırma işleminin 20 milyon kadarı güvenli olmayan koşullarda uygulanıyor ve bunun sonucunda senede yaklaşık 80.000 kadın yaşamını yitiriyor. Buradaki en önemli nokta ise, bu ölümlerin tamamına yakın kısmının yasaların gebeliğin sonlandırılmasına izin vermediği veya aile planlaması hizmetleri sunumunun yetersiz olduğu ülkelerde meydana gelmesi.
Türkiye'de kürtaj, üç aşamalı bir hukuki sürecin sonunda 1983 yılında yasallaştı:
* 1923-1965: Yasak dönemi
Gebeliği sonlandırmanın yasak olduğu bu dönemde, gebeliği önleyici tedbirler de yasaklanmıştı. Bu yasak, 1926 tarihli 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ("eski TCK") ile 1930 tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nda düzenleniyordu.
"Çocuk yapmaya mani fiil ve hareketlerin işlenmesi için propaganda yapılması" da, eski TCK'nın getirdiği yasaklardan biriydi. Dönemin dikkat çekici bir diğer hukuki düzenlemesi de Umumi Hıfzısıhha Kanunu'na göre, en az altı çocuğu hayatta olan kadınlara devlet tarafından para ödülü veya arzu edenlere para yerine madalya veriliyordu. Bu düzenlemelerin çıkış noktası, dönemin doğumların artmasını destekleyen nüfus politikalarıdır.
* 1965-1983: Geçiş dönemi
Bu döneme kadar izlenen doğum yanlısı politikalara bağlı olarak 1955-1960 yılları arasında nüfus artışı en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Bu durumun sosyal ve ekonomik sorunlara yol açmasıyla, halk sağlığı ve kadın doğum uzmanlarının gebeliğin sonlandırılmasına yönelik makaleleri yoğunlaştı ve 1965 yılında 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıktı.
Bu yasayla tıbbi zorunluluklar halinde gebeliğin sonlandırılmasına izin verildi ve daha önce verilen para ve madalya ödülleri kaldırıldı.
* 1983 sonrası
2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile gebeliğin 10. haftası dolana kadar isteğe bağlı kürtaj hakkı tanındı. 10. haftadan sonra ise annenin hayatını tehdit edecek ve doğan çocuk için ağır maluliyete neden olacak hallerde gerekçeli rapor ile kürtaj yapılabileceği söylendi.
Hala uygulamada olan bu kanuna göre, gebe kadın evli ise kürtaj için kendi rızasının yanısıra kocasının da izni gerekiyor.
Ayrıca 2005'te TCK'da yapılan bir düzenlemeyle tecavüz halinde gebeliğin 20. haftaya kadar sonlandırılabileceği hükmü getirildi.
Gebelik süresi on haftadan az olan kadının kendi gebeliğini sonlandırması halinde suç oluşmayacak, gebelik süresi on haftadan fazla olan kadının kendi gebeliğini sonlandırması halinde ise kadına bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilmesi öngörülüyor.
"Öyle pırt pırt doğurmak olmaz"
Kürtajın yasallaşması o zaman da erkeklerin garip yorumlarına neden olmuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın günümüzdeki söylemine benzer bir yorum, 15 Nisan 1983'te Milliyet gazetesinde Danışma Meclisi Mardin üyesi Beşir Hamitoğulları'ndan gelmişti. "Kürtaj ana rahmindeki bebe adayının katlidir, idamıdır" diyen Hamitoğulları, "Ana rahmi yol geçen hanı değildir. Kadın rahmi kalas veya kereste deposu değildir. İstenildiği zaman tahliye edilsin, istenildiği zaman yüklensin" diye devam etmişti.
1984'te yine Milliyet arşivinden bir haberde, kadınların kürtaj kuyruğuna girdiği ve doktorların yetişemediği söylenirken, 10.11.1986 tarihli bir haberde "Kimler kürtaj oluyor" başlıklı bir köşe var. Buna göre, o dönemde kürtaj olan kadınların yüzde 56'sını 26-35 yaş arası kadınlar oluştururken, "kadın doğum uzmanları, ilk çocuğunu aldırmaya gelen kadınları ikna yoluyla kürtajdan vazgeçirmeye çalıştıklarını ve çoğunlukla bunun olumlu olduğunu belirtiyorlar" ifadelerine yer veriliyor.
Sağlık Bakanlığının o günden bugüne açıklamalarını karşılaştırıldığında, ortaya ilginç bir tablo çıkıyor:
- 21.08.1984: Sağlık Bakanı Mehmet Aydın, "Öyle pırt pırt çocuk doğurmak olmaz. Bu anaya da, topluma da zararlıdır" diyor. Aynı haberde tüp bebek konusunun gündeme gelmesi üzerine ise "Anaların doğurduğu yetmiyor gibi, bir de fabrika mı kuracağız" diye konuşuyor.
- Mayıs 2012: Sağlık Bakanı Recep Akdağ, isteğe bağlı kürtaj yaptıranların gebeliği sonlandırma gerekçelerinin sorgulanmadığını belirtirken, 2013 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması'nda bu konunun inceleneceğini ve kürtaja başvuranların sosyo-demografik özelliklerinin araştırılacağını söyledi. (ÇT)
* Bu haberde, kürtajın yasallaşmasının hukuki süreci konusunda İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans öğrencisi Ayşe Aydın Şafak'ın çalışmasından faydalandık.