İlk bakışta güneşten kavrulmuş gibi görünse de Ahmet esmer tenli, zayıf ama uzun boylu bir genç. 3 numaraya vurulmuş saçları, özenle alınmış kaşlarının ortasıyla dikkat çekiyor.
Osman’ın elleri kınalı. Annesi her ay itinayla kına yakar, nasırlarına iyi gelsin diye.
Saçlarının önünü annesinden gizlice uzatan Salih eve gideceği zaman jöle ile saçlarını arkaya yatırır ki fark edilmesin. Kocaman gözleri, tavşanı andıran dişleri kumral teni ile arkadaş grubunun ‘en yakışıklısı’ olarak adlandırılır.
Ahmet, Osman, Salih. Bu üç arkadaş her gün Diyarbakır'ın Ofis semtindeki Kooperatifler Mahallesinin çöp konteynerlerini, sokaklarını, esnaflarını gezer. Buralardan pet şişe, teneke, demir toplar, ne kazanırlarsa üçe böler, birlikte geçinirler.
Ahmet arkadaş grubunun en büyükleri, abileri. Bu işe 6 yaşında başlamış. Dedesiyle başladığı işe 9 yaşında, tek başına devam etmiş.
Ahmet, "Eve ben ve annem bakıyoruz, 3 kardeşim var. İkimiz de gün içinde ne kazanırsak o. Birçok işim var benim bazen su satarım, bazen pazarda el arabasıyla eşya taşırım, ama düzenli olarak plastik, teneke, demir toplar onları Suriçi’ndeki Sinan abiye götürür satarız’’ diyor.
"Yaz ayları hep masraf"
Yaptıkları işin yaz aylarında daha da zorlaştığını söyleyen Ahmet, "Çok sıcak abla, ben mahalle mahalle dolaşmalıyım. İki sokak geziyorum sonra dinleniyorum. Yaz ayları hep masraf. Su, gazoz, kola serinlemek için deniyorum her şeyi” diye anlatıyor.
“Vallahi yanıyorum, rengim beyaz normalde benim güneşten karardım’’ dese de çocuklar buna gülüp, "Yalan abla bu zaten kara" diye ekliyor.
Bu üç arkadaşın yolları aynı mahallede kesişmiş. Ahmet, Diyarbakırlı. Tam bir Bağlar çocuğu. Osman Halepli, Salih ise Afrinli. Osman ile Salih Diyarbakır’da doğmuş olsalar da bu sokaklara karşı hep yabancılık çekmişler. Ta ki Ahmet ile tanışana kadar.
Ahmet tanışma hikayelerini şöyle anlatıyor:
"Abla Osman ile Salih bir gün bizim mahalleye taşındı. Zaten aileleri tanışıyordu. Kiralar artınca onlar da Bağlar’a gelmiş. Annem de yeni geldiler diye çorba yaptı. Ben götürdüm. Bu şekilde tanıştık. Baktım paraya da ihtiyaçları var, aldım yanıma birlikte çalışmaya başladık’’ diyor ve ekliyor, ‘’Biz birbirimizi koruruz, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez.’’
O gün bugündür yan yana olan bu üç arkadaş, günde 13- 14 saat çalışıyor. Bazı günler çok, bazı günler az kazanıyorlar. Ne kadar az ne kadar çok olduğunu sorunca da Salih, cevaplıyor: "Bazı günler iyi peynir alacak kadar, bazı günler hiç peynir alacak kadar.’’
Salih en küçükleri. 11 yaşında ama matematiği iyi. Çarpım tablosunu ezbere bilirim, der. Sorulan soruları doğru cevaplar. Bununla övünen Salih, bulmaca çözmeyi ve 4 işlem yapmayı çok sevdiğini söylüyor. O yüzden hesap-kitap işleri de ona kalmış. Gün içinde toplanan paraları o üçe bölüp paylaştırıyor. Diğer gün kahvaltı ve su alacak parayı da arkadaşlarına pay ediyor. Salih simiti, Ahmet üçgen peyniri, Osman ise domatesi alıyor. Güne böyle başlıyorlar.
Zamanla Ofis semtinde tanınan bu üç arkadaş esnaf tarafından da epey sevilmiş. Mahalledeki birçok kafe onlar için pet şişe, teneke biriktirip çay ikram ediyor, hal hatır soruyor. Oturup sohbet ettiğimiz çaycıda da bu hissediliyor.
Gelen geçen selam veriyor. Çaycının yanındaki tütüncünün sahibi Hasan, Ahmet’e "Ne zaman tavla oynuyoruz’’ diye sorup Ahmet’in tavlada onu yendiğinden yakınıyor.
"Şifremiz Arapça"
“Çocuklara benden 3 yeşil orelet” diyen Hasan, ‘’Bu üçü var ya çok akıllı çocuklar. Hele Ahmet, ağzı çok iyi laf yapar. Geldi konuşa konuşa bağladı herkesi kendine. Küçük olduğuna bakma, çalışkandır, iyi de tavla oynar. Kaybedene gazoz ısmarlatır. Ekmeğini kendi kazanır, bir gün bile veresiye istemedi. Biz versek o almaz’’ diyor Ahmet’in omzunu sıvazlayarak.
Osman, hiç okul okumamış. Anadili Arapça ama iyi derecede Türkçe ve Kürtçe biliyor. Salih’in anadili Kürtçe, Türkçe bilse de Suriyeliler ile büyüdüğü için Arapça da biliyor. Ahmet de arkadaşlarından birkaç cümle Arapça öğrenmiş. Ama Ahmet İngilizce öğrenmek için epey mesai harcıyor "Annem sarışın gelin ister, ben de Avrupa vizesi isterim’’ deyince de niyetini belli ediyor.
Bu lafların üzerine Osman, aralarında şifreye de ihtiyaç duyduklarını belirterek, "Abla sokaklar bazen tehlikeli oluyor o yüzden birbirimizi uyarmak için Arapça konuşuyoruz. Ahmet’e de öğrettik ki o da bilsin. Dövüş filmlerinde de hep öyle oluyor ya şifreli konuşuyorlar. Bizim de şifremiz hep Arapça işte. Ama bazen küfür de ediyorum ne yalan söyleyeyim. Birine çok sinirlenince Arapça küfrediyorum zaten anlamıyorlar’’ diyor.
Topladıkları şişeleri Suriçi’ndeki Sinan abilerine satıp mahalleye geri dönüyorlar. Demir toplayıp onları da Fabrika Mahallesi’ndeki hurdacıya satıyorlar. “Fabrika Mahallesi Ofis’e çok uzak, bu kadar yolu nasıl gidiyorsunuz?” deyince de Salih araya giriyor:
"Abla biz bu kirli halimizle otobüse mi binelim? Parasını versek taksi bile almaz bizi. Zaten çekçek de sığmaz otobüse. El mahkûm yürürüz oraya da, şehrin öbür ucuna da. Şişelerden çok para gelmez, önemli olan demir satmaktır, parası iyidir. Benle Ahmet abi yürümekten şikayet etmez de bu şişko Osman yüzünden sürekli mola veriyoruz. Yürüsün spor olur diyoruz, kilo alıp duruyor."
Osman kızmış olmalı ki lafı havada yakalıyor, "Bunların hepsi boya gidecek abla, annem öyle dedi. Boy atıp basketbolcu olacağım, bunların da suratına bakmayacağım."
Öğreniyorum ki Osman basketbolcu olmak istiyor. Diğerlerine de soruyorum.
Ahmet, dünyayı gezmek istiyor. Instagram’dan birkaç video gösterip "Bak abla ben de böyle gezip video çekeceğim parayı da gezerek kazanacağım o yüzden İngilizce şart’’ diyor. Salih’e dönüyorum, Salih camı kırık telefonunun ekranını gösterdi masmavi bir denizi kapak fotoğrafı yapmış onu gösteriyor. Denize mi gitmek istiyorsun, deyince "Ben değil annem. Annem bir kez deniz görmüş buraya kaçarken. O gün bugündür denize gitmek istiyor. Ben annemi denize götüreceğim’’ dedi. (ED/TY)