Çoğumuzun süslenmeyle ilk ilişkimiz saçlarımızla gerçekleşti galiba.
Saçımız sosyal durumumuzun, sınıfsal konumumuzun, moralimizin de aynası aslında. Bazen bir kadının saçından medeni durumunu bile anlayabilirsiniz. Seçtiğimiz model, tercih ettiğimiz renk, boyatıp boyatmamamız, kullandığımız aksesuvarlar, tanımadığımız insanlara hakkımızda bir bilgi verir çoğu kez. Değişiklik ihtiyacımız, biraz moral kazanma çabamız ilk önce saçlarımıza yansır.
Tarihte de kadınlar (erkekler de) saçlarıyla çok ilgilenmişler. İlkçağ'dan itibaren de peruk kullanmışlar. Peruk, süslenme aracı olmanın yanı sıra, statü sembolü de olmuş.
Kimliği yeniden yaratmak
Evet, nihayet konuya girdik. Kutluğ Ataman'ın Venedik Bianeli'nde sergilenen video çalışması Peruk Takan Kadınlar kitap haline geldi. Metis Yayınları, Siyah-Beyaz dizisinden çıkan kitapta, Hostes Leyla 12 Eylül yıllarında özgürlüğünü korumak, türbanlı öğrenci okuldan atılmamak, travesti Demet Demir yaşamını sürdürebilmek, gazeteci Nevval Sevindi kemoterapi tedavisinden sonra kendisini iyi hissetmek için peruk kullanmışlar.
Bu dört kadın da süslenmek için değil, mecbur oldukları için peruk kullanmışlar.
Kutluğ Ataman dört kadının peruk kullanmak zorunda kalmasını ele almasını "Direk olarak erkek egemen olan erkeği göstermek yerine, onun basmış olduğu mühürü göstermek istedim," diye açıklıyor: "Peruk, kimliği değiştirmek ve tekrardan yaratmak üzerine bir araç. Baskıcı, otoriter, kişilere özgürlük tanımayan, demokratik olmayan bir toplumda yaşıyoruz. Gittikçe özgürleşen bir toplum ama, genede bu özgürleşme hem çok yavaş, hem çok dıştan dayatma. Klasik erkek ideolojisinin (baba otoritesini temsil eden devlet ve onun özel yaşantıya girmiş uzantıları, örneğin Hortum Süleyman dayağı, dini inançların kontrolü, vs.) hakim olduğu bu toplumda ben kadınların bu ideoloji karşısında peruğu, hangi şekillerde kullandıklarına işaret ederek aslında toplumun genel bir portresini çizdiğime inanıyorum."
Bir savunma aracı
Kutluğ Ataman konuştuğu kadınların cesur insanlar olduğunu söylüyor: "Her şeyden önce bu miskin çoğunluğa karşı bir mücadele veriyorlar ya da vermişler. Ama bütün bunların ötesinde peruk bir araç, bir savunma aracı. Peruk takarak kendilerine ısmarlanmış kimlikleri değiştiriyorlar, kendilerine yönelmiş hücumların hedefini bu yolla ve akıllıca saptırıyorlar ve böylece var olabiliyorlar."
Kutluğ Ataman'ın konu ettiği kadınlardan Demet Demir'i bir travesti olarak mücadeleye başladığı ilk yıllardan beri tanıyorum. Onun saçlarının kazınmasına, yine de dimdik durmasına yakından tanık oldum. Bu dört kişi içinde en çok onun yaşamak zorunda kaldıkları ve onun peruk hikayesi öfkelendiriyor beni.
Nevval Sevindi'nin yaşadıkları aslında diğerlerinden bir farklılık gösteriyor. Onun karsında erkek egemenliği var ama devlet yok. Yine de en çok özdeşlik kurduğum Nevval Sevindi oldu. Tabii ki ikimiz de gazeteci olduğumuz için değil. Onun yaşadıklarına benzer şeyleri bir yakınım yaşadığı için belki. Ya da çoğumuzun onunkine benzer bir hikaye yaşama ihtimalimizin daha fazla olmasından.
Kemoterapi tedavisi gören bir yakınımın da saçları dökülmüştü. Önce direndi. "Doğal bir şey yaşıyorum, insanların gözü alışsın, dedi. Saçsızlığını hiç saklamadan öylece dolaştı. Biz alıştık ama bir süre sonra sonra kendisi alışamadı. Dışarı çıkarken şapka taktı, evde de şık yemeniler. Sonra peruk takmaya karar verdi. Birden bire üç peruk sahibi oldu. Bir arkadaşının iş arkadaşının teyzesinin peruğu, bir başka arkadaşının komşusunun peruğu, kız kardeşinin sevgilisinin ablasının peruğu. Kısa zamanda tanımadığı başka kadınların peruğu kafasındaydı. Hiç birini sevemedi. Birinin rengi, diğerinin biçimi, ötekinin boyunu sevmemişti. Sonunda eşi ve kızkardeşi kafa kafaya verip onun isteği gibi bir peruk yaptırdılar.
Şimdi o peruğa ihtiyacı yok. O da peruğunu dolaylı ilişkileri kanalıyla ihtiyacı olanlara veriyor.
O sırada yaşadıklarını benimle paylaşıyordu. "Çok yabancılık çekiyorum," diyordu. Galiba işin püf noktası burada. Dünyada peruk üretimi tüm hızıyla sürüyor. Süslenmek için, seçerek, isteyerek peruk kullanan pek çok kadın var. Ama Kutluğ Ataman'ın konuşturduğu "perukla var olabilen" kadınlar için, peruk kullanmak mecburiyetten başka bir şey değil.
Yine de bir ortaklık var. Kendimizi iyi hissedelim ya da yabancılık yaşayalım, süslenelim ya da mecbur olalım, peruk takmamazın nedeni erkek egemenliği değil mi?