Uluslararası Yazarlar Birliği PEN'in İsviçre Merkezi'nin hazırladığı "The Dissident Blog" (Muhalif Blog) son sayısında tek gündem olarak Türkiye'deki ifade özgürlüğü ihlallerini konu aldı.
12 makalede Türkiye'deki ifade özgürlüğü sorunlarını işleyen sayıda Türkiye'den sekiz yazarın makale, şiirleri yer aldı.
"Türkiye'de İfade Özgürlüğüne Neler Oluyor" başlıklı editör yazısında Türkiye'nin sadece birkaç yıl evvel Avrupa Birliği ile kurduğu yakın ilişkiler ve gelecekteki üyelik için yapılan reformlarla pek çok açılım gerçekleştirdiği ifade edildi. Ancak, son yıllarda, bu durumun tersine dönerek, giderek daha fazla yazar ve muhalifin tutuklandığının altı çizildi.
Uluslararası PEN Başkanı John Ralston Saul "It Must End" (Bitmek Zorunda) başlıklı yazısında, PEN'in tarihindeki en geniş heyet ile Türkiye'ye yaptığı ziyarete değindi. Geçmişte oldukça iyimser olduklarını belirten Saul, bunun sebebinin tutuklu yazarların sayısındaki azalma olduğunu ifade etti.
Saul, son iki yılda havanın aniden değiştiğini tutuklamaların, uzun tutukluluk sürelerinin arttığını, Terörle Mücadele Yasası'nın sert bir şekilde uygulanmasıyla pek çok yazar ve yayıncının tutuklandığını belirtiyor.
"Duruşma öncesi tutukluluk süreleri, uzun yargılamalar, henüz sadece yargılanan kişilere tescilli teröristler gibi davranılması, askıya alınan duruşmalar yazarların üstünde Demokles'in kılıcı gibi sallanmaktadır. Artık bu durum sona ermek zorunda.
"Biz, Türkiye hükümetinin bunu gerçekleştirebileceğine inanıyoruz. Türkiye halkları ifade özgürlüğüne inanıyor. Biz de onların inancını paylaşıyoruz."
bianet'ten Emel Gülcan "Gazetecileri Hapseden Zihniyet Çok Çalışkan" başlıklı yazısında sadece Ekim ayında hapse giren 72 gazetecinin 71'i ve 35 dağıtımcının 34'ünün Kürt medyasından olduğuna değiniyor.
"Yine de bugün itibariyle Türkiye'de hala gazeteciler cezaevinde, mevcut yasalarla haklarında yeni davalar açılması ve cezaevine konulmaları pekala mümkün. Üstelik ifade özgürlüğü ihlalleriyle ilgili rapor hazırlamayacağımız günler için, aslında iktidar dahil, herkes ne gerektiğini iyi bilmesine rağmen!"
Blogda, Gazetecileri Koruma Komitesi'nin (CPJ) 2012 ifade özgürlüğü raporuna da değinildi. Raporda Türkiye'nin hapis gazeteci sayısıyla Çin, İran ve Eritre'yi geride bıraktığı, gazeteciler için "Dünyanın En Büyük Zindanı" olduğu yer alıyordu.
The Dissident Blog'da sekiz de Türkiye'li yazar yer aldı. Yavuz Ekinci, babasının, gerilla diğer oğlu Fırat'ı "belki bir gün yine televizyonda görürüm" diyerek hevesle izlediği (kapatılan) ROJ TV'nin önünde hayatını kaybettiğini anlattı.
Sanatçi Yeşim Ağaoğlu, Aziz Nesin'in "mizah, zayıfın güçlüye; ezilenin ezen karşı en büyük silahıdır" sözünü hatırlatarak "Yasaklı Cıvıltı" isimli hiciv şiirini paylaştı.
Blogda Gülsüm Cengiz'in de "Kamber Ateş Nasılsın?" isimli şiiri yer aldı. Cengiz şiirine şöyle başladı:
"Yedi yıl görmediği cezaevindeki oğluna görüşe gittiğinde, kendi diliyle konuşması yasak olduğu için, yolda öğretilen bir cümleyle konuşabilen bir Kürt ana ve dili yasaklı bütün insanlar için yazılmıştır."
Petek Demir de "Writings Letter On Water" (Suya Yazmak) başlıklı makalesinde Oda TV, Ergenekon ve KCK davalarındaki uzun tutukluluk süreleri ve koşullarını anlattı.
Aktan: "PKK'yi şeytanlaştırma şartı"
Ekspres Dergisi muhabiri İrfan Aktan "Kitaptan Bomba, Haberden Molotof Kokteyli" başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:
"PKK'yi dikkate almadan Kürt sorunu konusunda herhangi bir öngörüde bulunmak ve hatta haber yapmak bile zordur. Ne var ki Türkiye, gazetecilere, araştırmacılara, akademisyenlere, yazarlara PKK'yi incelemeyi tek bir şarta bağlıyor: 'PKK'yi şeytanlaştırarak araştırma yapmak!' Devlete göre PKK'yi şeytanlaştırmadan yapılan her gazetecilik faaliyeti, örgütün propagandasını yapmakla eşanlamlıdır."
"Devletin bu dayatmasına karşı gazeteciler 1990'lı yıllarda faili meçhul cinayetlere kurban gitmeyi, 2000'lerde ise Terörle Mücadele Yasası kapsamında hapse atılmayı göze almak zorunda kaldılar, kalıyorlar."
Ayhan Geverî, anadilinde savunma hakkına değindiği "İstikrarlı Kürtçe Israrı" yazısında son açlık grevlerini örnek göstererek anadilini "insanların en çaresiz kaldıklarında sığındıkları liman" olarak nitelendirdi.
"Şunu belirtmek gerekir ki, evet Türkiye'de insanlar sırf Kürt oldukları için eskisi gibi (istisnalar vardır belki) fişlenip takibe alınmamakta ya da fail-i mechule uğramamaktadır. Ama Türkiye'de milyonlarca insan sırf kendini ana-dili ile ifade edemedikleri için, kamu kurum ve kuruluşlarında mağdur olmakta, adliye ve mahkemelerde kendini yeterli derecede savunup duygu ve düşüncelerini aktaramamaktadır."
Delil: Bomba değil, fotoğraf
"Türkiye'de Gerillanın Yönetmen Kızı Olmak"da yönetmen Mizgin Müjde Arslan, gerilla babasının belgeselini çekmek isterken gözaltına alınış hikayesini anlatıyor.
"Birkaç polis peş peşe içeri girdi, annemin sararmış yüzünü gördüm. Hala sakindim. İki yıldır gelmelerini bekliyordum. Eşyaları karıştırmaya, bomba, silah gibi suç unsuru aramaya başladılar."
"Elinde silah, üzerinde gerilla kıyafeti olan bir adamın fotoğrafını aradıklarını bulmuş gibi sevinçle, 'işte yakaladık' dercesine gözlerime önüne tuttu biri. Fotoğraftaki 'gerilla', babamdı." (EA/HK)