Haberin İngilizcesi için tıklayın
Uluslararası PEN Yazarlar Birliği 37 yıl önce başlattığı 15 Kasım Uluslararası Hapisteki Yazarlar günü için basın toplantısı düzenledi.
Cezayir toplantı salonunda gerçekleştirilen basın açıklamasına PEN Türkiye Merkezi 2. Başkanı Halil İbrahim Özcan, Türkiye Yazarlar Sendikası'ndan Tahir Şilkan ve Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk katıldı.
Dünya ve Türkiye'de yazdıkları için hapsedilen yazarların isimlerini kamuoyuna duyurmak, zor koşullara dikkat çekmek üzere düzenlenen etkinliği yerli ve yabancı gazeteciler de takip etti.
TIKLAYIN - 15 Kasım Hapisteki Yazarlar Günü: Türkiye'den Bir Şair, İki Gazeteci-Yazar
Uluslararası PEN'in her yıl beş ülkeyi odak ülke seçtiğine dikkat çekilen toplantıda bu seneki odak ülkelerin şunlar olduğu açıklandı. Bangladeş, Eritre, Meksika, Mısır, Rusya ve Ukrayna.
Bu ülkelerden "düşünce özgürlüğünden" yargılanan şu isimlere dikkat çekti:
-Bangladeş'te aktivist yazar-fotoğrafçı Shahidul Alam için 7-14 yıl hapis cezası isteniyor.
-İsveçli-Eritreli gazeteci -yazar Dawit Isaak Eritre'de 17 yıldır hapiste ve iletişim dışı.
-Mısır'da aktivist yazar Wael Abbas'ın keyfî tutukluluğu sürüyor.
-Rusya'da Kırım'ın işgalini protesto eden Ukraynalı filmci yazar Oleg Sentsov Sibirya'da 20 yıla mahkûm.
Uluslararası PEN Yazarlar Birliği'nin geçtiğimiz yıl dünya genelinde dikkat çektiği beş isimden biri tutuklu gazeteci Zehra Doğan olmuştu.
"Hayallerimiz gerçek olana kadar yazacağız"
Toplantıda ilk olarak konuşan PEN Türkiye Merkezi 2. Başkanı Halil İbrahim Özcan günün, baskı gören yazar, gazeteci ve ya düşünce ve ifade özgürlüğünden hayatları kısıtlanan insanlarla dayanışma günü olduğunu söyledi.
"15 Kasım Dünya Hapisteki Yazarlar Günü artık yok' şeklinde bir başlık gördüğünüzde aklınızdan neler geçer? İşte bizler bu başlık gerçek oluncaya kadar yazacağız" diyen Özcan her 15 Kasım'da Türkiye'nin ahvalini konuştuklarını belirtti.
"Her 15 Kasım'da içimizden geçiririz ki, 'Umarız gelecek yıl içerdeki insanların sayısı daha da azalır. Hatta ve hatta içeride düşüncelerinden dolayı kimse olmaz' Ama bu temennimizin hiç gerçekleştiğini görmedik. Tersine giderek artan bir şiddeti konuşur olduk.
PEN Türkiye Yazarlar Demeği olarak bu ve benzeri uygulamaları kınıyoruz. Türkiye'de, Meksika'da, Malta'da, Rusya'da 'yok edilen' gazetecileri öldüren ve öldürtenlerden hesap sorulmasını talep ediyoruz.
"Ayrıca, çeşitli anti-demokratik uygulamaların bir parçası olarak ülkemizde düşüncelerinden ve yazdıklarından dolayı tutuklu bulunan 123 gazeteci ve yazarın durumunu kabul edilemez buluyoruz."
TIKLAYIN - BİA Medya Gözlem Raporu: 123 Gazeteci Hapiste
"Düşünce özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğüdür"
Oturumda ikinci olarak söz alan Türkiye Yazarlar Sendikası'ndan Tahir Şilkan düşünce özgürlüğünün düşünceyi açıklama özgürlüğü olduğu ifade etti.
Özgürlüklerin bulunmadığı yerde demokrasinin olmadığını belirten Şilkan faşizm, ırkçılık, ayrımcılık ve savaş kışkırtıcılığının düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini söyledi.
"Bunlar yasalarda da suç olarak tanımlanmış fiillerdir.
"Barış akademisyenlerinin kanını içeceğini söyleyen insanın açıklanmalarını düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek yargı yolu kapatılmıştır. Buna karşın düşüncesini açıklayan gazeteci ve yazarlar hapse atılmaktadır.
"Düşünce suçundan içeride yatan gazeteci ve yazarların yayındayız. Umarım ileride bu suçlardan hiçbir arkadaşımızı içeride görmeyiz."
"Haklarımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'yle garanti altına alındı"
2018 yılının İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 70. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk ise bu beyannamenin altında Türkiye'nin de imzası olduğunu söyledi.
Yayıncılığın temel iki kuralından birisinin düşünce ve ifade özgürlüğünü yayma özgürlüğü olduğunu söyleyen Kocatürk yayıncılık sektörünün bu bildiriyi temel aldığı bir söyledi.
"İçinde şiddet içermeyen her türlü düşüncenin "canımızı sıksa bile" ifade edilme ve söylenme hakkı vardır. Bu hak bildiri tarafından garanti altına alınmıştır.
"Son dönemde yerel mahkemeler de kitapları suç veya terör unsuru olarak görüp dava açmaya başladılar. 12 Eylül dönemiyle benzer dönemlerden geçiyoruz. Normalde yaptıkları yasal değil. Kendi görev kapsamlarında olmasa bile yapıyorlar.
"Bu durumun bir an önce bitmesi lazım. Umarız hiçbir kısıtlamanın olmadığı demokratik zamanların geleceği umuduyla çalışmalarımızı sürdürürüz." (HA)