PEN Norveç, Türkiye’de ifade özgürlüğü ihlallerini incelemeye devam ediyor. Bu kapsamında yılın ilk makalesini yayımlayan PEN Norveç, son dönemde gazetecilerin sık sık karşı karşıya kaldığı ‘terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme’ (TMK 6/1) suçlamasını konu edindi.
Şerife Ceren Uysal’ın kaleme aldığı makaleye göre Adalet Bakanlığı, adli istatistik yayınlama sistemini değiştirdiği için artık suç tiplerine göre soruşturma ve kovuşturma kesin sayılarına açık erişim mümkün değil. Hükümetin yargı alanı ile kurduğu ilişkinin analizi için önem taşıyan istatistikler artık kamuoyu ile paylaşılmıyor.
Bu durum bakanlık tarafından bir raporlama politikası değişikliği gibi sunulmuşsa da, esasında şeffaflığın önünde yeni bir engele dönüştü. Bir başka değişle bu suçlamayla kaç kişinin yargılandığı belirsiz.
Ancak gazeteci yargılamalarını konu edinen kuruluşların yayımladığı verilere göre 2020 ile 2022 yılları arasındaki üç yıllık süre zarfında hedef gösterme suçlaması nedeniyle en az 22 haberci yargılandı. 2023’te bu suçlamayla yargılanan gazeteci sayısı Kasım sonunda kadar 20’ye ulaşmıştı bile.
Şerife Ceren Uysal, makalesinde istatistiklerle ilgili “Bu sayıların gerçek tabloyu tümüyle yansıtmadığını tahmin etmek de güç değil. Zira ilgili veriler çeşitli meslek örgütleri ile daha yakın ilişki içerisinde olan gazetecileri içeriyor. Bu ağlar dışında çalışan internet haberciliği yahut yerel gazetecilik yapan birçok kişi bu verilerde yer alamayabiliyor” notunu düştü.
Ardından da Canan Coşkun, Ayça Söylemez, Buse Söğütlü, Eren Keskin, Nazlan Ertan, Mansur Çelik, Derya Saadet, Yağmur Kaya, Rabia Çetin, Fırat Can Arslan, Dilan Balat, İsmail Saymaz, Gökçer Tahincioğlu, Furkan Karabay, Faruk Eren, Sibel Yükler, Delal Akyüz, Evrim Deniz, Evrim Kepenek ve Yıldız Tar’ın ismini verdi.
Uysal “Muhtemelen burada ismini atladığımız birçok gazeteci aynı suçlama ile cezai işleme tabi tutuldu” diye devam etti. Adalet Bakanı Yardımcısı ve Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK) doğal üyesi Akın Gürlek’in bu suçlamayla gazetecilere uyguladığı yargı tacizini hatırlattı.
Yargı ile ilgili yazan gazeteciler risk altında
TMK 6/1 kapsamında yargılanan gazetecilerin ortak özelliğinin Türkiye’de yargı mekanizması üzerine köşe yazısı yazmaları veya kamuoyunun yakından takip ettiği davalarla ilgili haber hazırlamaları olduğu belirten Uysal makalede şunları söyledi:
Suçlama genelde haber içerisinde ismi geçen bir savcı ya da yargıcın, salt isminin haberde geçmesi ile terör örgütlerine hedef gösterildikleri iddiasına dayanıyor. Bütün mahkemelerin hakim ve savcılarının isimlerine internetten açık olarak erişilebilmesi mümkünken, bu kişiler hakkında haber yapmanın yargılama konusu edilmesi ilk bakışta abesle iştigal.
Ama daha abes olan, TMK md. 6/1’in açıkça ‘terörle mücadelede görev alan kamu görevlileri’nden söz etmesi. Bir savcı ya da hakimin terörle mücadele eden bir kamu görevlisi olarak değerlendirilmesi hem hukuken hata hem de yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak ölçüde sorunlu bir politik yaklaşım.
Özellikle bir hakimin görev yaptığı mahkemenin niteliği nedeniyle terörle mücadelede görev alan bir kamu görevlisi olduğunu ileri sürmek, o mahkeme önüne gelen tüm yargılamalar yönünden masumiyet karinesinin ihlali anlamını taşıyor.”
Yargılamalar eleştiri ve haber alma hakkını engellemeyi hedefliyor
Uysal raporda, gazetecileri hedef alan TMK 6/1 kapsamındaki yargılamaların büyük kısmının şu an için beraatla sonuçlandığı bilgisine de yer verdi. Ancak “Gazeteciler için bir ceza ya da tutukluluk riski olmadığını söylemek mümkün değil” diyerek Ferhat Çelik ve İdris Yayla’nın onanan 1 yıl 3 aylık hapis cezalarını örnek gösterdi.
Fırat Can Aslan’ın 1991 tarihli TMK 6/1'den tutuklanan ilk gazeteci olduğunu hatırlattı ve şöyle dedi:
Bu yargılamalardaki ortak örüntü özel bir önem taşıyor. Fırat Can Aslan ve Evrim Deniz, Sibel Yükler, Evrim Kepenek, Delal Akyüz yönünden bakıldığında örneğin, Diyarbakır’da tutuklu yargılanan 18 gazetecinin iddianame savcısı ile davanın ilk duruşmasını gören hakimlerden birinin evli olmalarını haberleştirdikleri için yargılandıkları görülüyor. Oysaki bu önemde bir dosyada iddianame savcısı ile bu iddianamenin kabulü ve reddi yönünde karar verip akabinde yargılamayı yürütecek kişinin evli olmasının haber değeri olduğu açık.
Örnekler artırılabilir, ancak burada verilen sınırlı sayıdaki örnek dahi Türkiye’de gazetecilerin belirli konularda yazmalarının, olguya dayalı bilgileri kamuoyu ile paylaşmalarının istenmediğini ve aslen yargılamalarla amaçlananın da bu bilgilerin kapalı kapılar ardında tutulması olduğunu ortaya koymakta.
"Toplumsal yaşamın bütününü etkiliyor"
Türkiye’deki ceza mevzuatının gazeteciler yönünden adeta bir mayın tarlasını andırdığını söyleyen Uysal, gazeteciler üzerindeki yargı tehdidinin toplumsal yaşamın bütününü etkilediğini ifade etti:
Gazetecilik mesleği doğrudan halkın haber alma hakkıyla ilişkili olduğundan esasında bu alandaki baskı ve yargısal taciz geniş kesimler üzerinde sonuç doğuruyor. Bu makalede incelenen örneklerin büyük çoğunluğunda gerek Anayasa gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında korunan ifadenin cezalandırılmasını isteyenlerin hakim ya da savcılar olması ise ayrıca bir endişe kaynağı. Zira Türkiye uygulamasında sıklıkla gözardı edilse de uluslararası meslek ilke kuralları gereği her iki meslek grubu mensuplarının görevleri arasında insan haklarının korunması da yer alıyor.
Türkiye’de yargı alanında çok yapısal sorunlar olduğu ve bu nedenle yapısal bir dönüşümün acil bir ihtiyaç olduğu bugün birçok kurum tarafından yürütülen tartışmaların temel konularından birini ifade ediyor. Gerçekçi bir demokratik dönüşüm için öncelikle ifadenin kriminalizasyonuna son verilmesi gerekiyor.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
(HA)