PEN İngiltere, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin raporunu yayımladı. Gazeteci Ahmet Şık’ın hazırladığı rapor “Kuşatma Altında Gazetecilik” başlığını taşıyor.
Article 19, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Free Word kuruluşlarının da desteklediği 32 sayfalık rapor, Türkiye Medyası Tarihi, Medya ve AKP, Ödül ve Ceza, Gülen Hareketi ve AKP, Sosyal Medya – Sansüre Karşı Mücadele, Türkiye’de Medyanın Bugünü ile Mevzuat ve İfade Özgürlüğü başlıklarını tartışıyor, önerilerde bulunuyor.
Raporun ön sözünde, Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan ve Cumhurbaşkanlığında Türkiye medyasının sınırsız ve sistematik tacize maruz kaldığı belirtilerek şu ifadeler yer aldı:
“Haber kaynağı ile ilişkiye geçme, ‘yanlış’ olduğu düşünülen kişilerle röportaj yapmak ‘terör aktivitesi’, ‘yasadışı eylemlere katılmak’ olarak değerlendirilebiliyor, ya da askeri yahut sivil darbe iddialarıyla ilişkilendirilebiliyor.
Sansür ve otosansür norm haline gelirken, medya sahipleri gazetecileri kovmaya zorlanıyor, hizaya gelmeyenler felce uğratan vergi cezalarıyla karşılaşıyor.”
Ahmet Şık'ın, Engilish Pen için hazırladığı "Kuşatma Altında Gazetecilik" başlıklı raporu İngiliz basınına sunuluyor pic.twitter.com/vUvluxbW20
— Akın Olgun (@akinolgun) March 23, 2016
Tespitler
Türkiye’deki bağımsız medyanın “emsalsiz” bir krizle karşı karşıya olduğunu belirten rapor, Türkiye’deki basın özgürlüğünün uğradığı “erozyonun” sebepleri olarak şunları gösteriyor:
* Medya sahipliğindeki dönüşüm, hükümet yanlısı medyanın tahakkümü,
* Vergi cezalarının hükümeti eleştiren medya gruplarını cezalandırmak için kullanılması,
* Hükümet yanlısı medyaya, hükümet lehine olanların ilanların verilmesi,
* Muhalif gazetecilerin resmi akreditasyonunun engellenmesi,
* Hükümeti eleştiren gazetecilerin kovulması,
* Hükümete muhalif medya kuruluşlarına ve gazetecilere gözdağı, taciz ve saldırılar,
* Terörle Mücadele Kanunu ve internet düzenlemeleriyle araştırmacı gazeteciliğin kriminalize edilmesi, mevzuatın kısıtlanması,
* Gazetecilerin gözaltına alınması, yargılanması ve tutuklanması,
* PKK ile devam eden çatışmaları haberleştiren gazetecilere yönelik alıkoyma ve saldırı,
* Hükümete muhalif medyalara el konması.
Basına yönelik "kuşatma"
Basın kuruluşlarına yönelik “kuşatmanın” AKP’ye yakın iş çevrelerine, pazar değerlerinin altında bir fiyata satılmasının bir sonucu olduğu belirtilen rapor, Basın İlan Kurumu aracılığı ile dağıtılan resmi ilanlarda hükümete yakın medya kuruluşları üst sıralarda yer alırken, Taraf, Sol, Sözcü ve Zaman gibi muhalif gazetelere verilen ilanlar azalttığı vurgulanıyor.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) da muhalif medya üstünde bir baskı aracı olduğuna dikkat çeken rapor, iki seçimin yapıldığı 2014 yılında RTÜK’ün televizyon kanallarına 78 uyarı ve 253 ceza, radyolara ise 12 uyarı ile 7 ceza verdiğini aktarıyor.
Medyanın bugünü
Kapsamı ve yoğunluğu itibariyle, AKP’nin iktidarda olduğu bu dönemde, medyaya yönelik baskının Türkiye’nin otoriteryen ve askeri yönetimleri ile karşılaştırılabilir olduğunu belirten rapor, medya sahipliğindeki yapısal değişiminse gazeteciliğin kalitesinde de tahribat yarattığını belirterek şu ifadelere yer veriyor:
“Medya talimatla içerik aracı haline gelirken, habercilikse gazeteciliğin temel ilkelerine aykırı olarak tümüyle politikleşmiş durumda. Bir zamanlar askerin denetimi altındaki medya, şimdi de demokratik olarak seçilmiş hükümetin parmağının ucunda. Birkaç istisna hariç, gazeteciler mesleklerinin, toplumsal yarara dair temel işlevini ihmal eder, tarafsızlık sorumluluklarını terk eder ve hükümetin sözcüsü haline gelirken Türkiye medyasının siyasi iktidara ekonomik bağımlılığı da bozulmamış durumda.”
Gazetecilerin sorumluluğu
Bu krizde gazetecilerin de kendilerine sorumluluk payı seçmesi gerektiğini vurgulayan rapor şöyle devam ediyor:
“Basındaki sendikasızlaşma, gazetecilerle köşe yazarları arasındaki rekabetin sonucu olarak standartların düşmesi ve gazetecilerin kovulmasına medyayı zayıflattı. Gazetecilerin arasındaki sansürü yaymaya yönelik ihtilaf ve otosansüre heveslilikleri medyadaki bozulmaya katkı sağladı. Hala en büyük sorunlardan biri serbest olan gazetecilerin etkili bir şekilde susturulmuş olması.”
Gülen hareketi ve AKP
Rapor, Gülen hareketinin AKP hükümetinin “gayri-resmi ortağı” iken, bu dönemde Ergenekon davalarıyla aralarında asker, avukat ve gazetecilerin de olduğu yüzlerce kişi soruşturulmuş, bu soruşturmalar Gülen hareketine yakın ve hükümete yakın medya tarafından meşrulaştırılmışken 2012’de iki taraf arasındaki ayrılıkların yaşandığını ve son süreçte Gülen hareketine yakın medya kuruluşlarına hükmet tarafından el konu-duğunu hatırlatıyor.
Twitter trolleri
Başta Twitter olmak üzere sosyal medya ve internet üzerindeki sansüre de dikkat çeken rapor, AKP yetkilileri tarafından yönetilen 10 bin “troll” olduğuna yönelik iddialar olduğuna da dikkat çekiyor. Bu iddialar kanıtlanmasa da sosyal medyada hükümet yanlışı “eşi görülmemiş” bir faaliyet olduğunu belirten rapor, bilhassa çok takipçisi olan, aralarında gazetecilerin de olduğu muhaliflerin sosyal medyada hedef haline geldiğini söylüyor.
Öneriler
Türkiye hapishanelerinde mahpus gazetecilerin listesine de yer veren raporda yer alan önerilerse şu şekilde:
* Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapsedilmiş tüm gazeteciler serbest bırakılmalı.
* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları uygulanmalı.
* Türkiye; AB, Avrupa Konseyi, BM’nin insan hakları ve ifade özgürlüğüne ilişkin öneri ve kararlarını uygulamalı.
* İfade özgürlüğünü kısıtlayan tüm mevzuatlar iyileştirilmeli ve uluslararası inşan hakları sözleşmelerindeki standartlara getirilmeli. Bu iyileştirmelerde sivil toplum örgütlerinden ve gazetecilerden destek alınmalı. Bu bağlamda; TMK, Türk Ceza Kanunu, AİHM standartlarına getirilmeli.
* Yargının internet sansürü, ve içerik kaldırmaya yönelik keyfi uygulamalarının sona erdirilmesi için yasal, siyasi ve idari tedbirler alınmalı.
* Kamu görevlileri muhalif görüşlerini dile getiren bireylere yönelik sansür girişimlerine son vermeli.
* Medya ve hükümet arasındaki ilişki şeffaf olmalı. Hükümetin devlet kaynaklarını kullanarak medya yapısına müdahalesi engellenmeli.
* Vergi yasaları tüm medya kuruluşlarına tarafsızca ve adil uygulanmalı.
* RTÜK, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bağımsız ve otonom olmalı. TRT gibi devlet tarafından yönetilen radyo ve televizyonlar kaybettikleri otonom yapıya ve editöryel bağımsızlığa kavuşmalı.
Ahmet Şık imzalı rapor, bugün kamuoyuyla paylaşıldı. Raporun İngilizce tam metnini şuradan okuyabilirsiniz. (EA)
Fotoğraf: Habernobeti.org