Pen Uluslararası Direktörü Carles Torner, gazeteci Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın pasaportuna el konulmasına karşı açıklama yaptı.
PEN’in resmi internet sayfalarından yapılan açıklamada “Bizler, Dilek Dündar’ın geçerli seyahat evrakının iadesi ve özgürce seyahat olanağının da Türk makamlarınca kendisine geri verilmesi çağrısını yapıyoruz” ifadesi yer aldı.
“Bu karar, Türkiye’de soruşturmaya uğrayan kimselerin yakınları veya ortaklarına yönelik, olağanüstü hal adına halihazırda alınmış aşırı gaddarca tedbirlerin bir yansıması. Bu aynı zamanda, Türkiye Devleti’nin, soruşturdukları bir yana, ailelerinin de pervasız bir güç kullanımıyla bu sürece serbest dolaşım hakkının bastırılmasıyla dahil edilişinin bir örneği. Bugün, suça teşebbüsün bile suçlu olabilmek adına artık önkoşuldan bile sayılmadığı bir Türkiye için, gerçekten kara bir gün. Bizler, Dilek Dündar’ın geçerli seyahat evrakının iadesi ve özgürce seyahat olanağının da Türk makamlarınca kendisine geri verilmesi çağrısını yapıyoruz.”
Havaalanında engelleme
Dilek Dündar, 3 Eylül’de yurt dışına çıkmak için Atatürk Havalimanı'na gediği sırada pasaportuna el konuşarak yurtdışına çıkışına izin verilmemişti.
Cumhuriyet'te yer alan habere göre Dilek Dündar'a Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 22 Ağustos 2016 tarihli genelgesi ile pasaportunun iptal edildiği bildirildi ve tutanak imzalatıldı.
Can Dündar: Orman kanunu
Eşimi rehin almışlar.
— Can Dündar (@candundaradasi) 3 Eylül 2016
Orman kanunu.Ama nafile.
Ne beni,ne silahın üstüne atlayan bir kadını bununla korkutabilirler.https://t.co/zaNWZmj6EJ
Yurtdışında bulunan Can Dündar, Twitter hesabından yaptığı ilk açıklamada “Eşimi rehin almışlar. Orman kanunu. Ama nafile. Ne beni, ne silahın üstüne atlayan bir kadını bununla korkutabilirler” dedi.
Uluslararası PEN’in internet sitesindeki açıklamasında ise “Bu son örnek, Türkiye’nin OHAL uygulaması altındaki otoriter hakimiyetine mükemmel bir örnek teşkil ediyor. Yeni ‘kanunî’ düzende, herhangi biri dava edilirse, o kimsenin tüm ailesi de suçlu muamelesi görebilmektedir” ifadeleri yer aldı.
Can Dündar, 4 Eylül’de Cumhuriyet’te yayınlanan yazısında yaşananları şöyle aktardı:
“Dün, yurtdışına çıkmak üzere havaalanına gelen eşime pasaportunun iptal olduğunu bildirmişler.
Neden?
Hiçbir gerekçesi yok.
Temmuz sonu yurtdışına çıkmış, 3 Ağustos’ta geri dönmüştü. 4 Ağustos’ta pasaportunu iptal etmişler.
Hakkında bir soruşturma, suçlama yok.
O, bir rehine...
Cesaretin bedelini ödeyenlerden biri...
1 Eylül tarihli Kanun Hükmünde Kararname’ye göre, “pasaportları iptal edilen kişilerin eşlerinin pasaportları da -gerek görülürse- İçişleri Bakanlığı tarafından iptal edilebilecek.”
Bunun adı, eşlere karşı eşleri rehin almaktır.
“Suçun şahsiliği” ilkesini ayaklar altına alan bir zorbalıktır.
Cezaevlerinde yer kalmayan ülkeyi, dünyanın en büyük hapishanesine dönüştürme projesidir.
Orman kanunudur, mafya hukukudur, adaletin sonudur.
Aynı kararname ile 50 bin memurun işine son verildiğini de hatırlatalım.
Bir gecede... Sorgusuz sualsiz...”
Ne olmuştu?
Can Dündar, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni iken gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile MİT TIR'ları haberleri nedeniyle yargılandığı davada üç ay tutuklu kaldıktan sonra 26 Şubat’ta tahliye edilmişti.
Davada kararın beklendiği 6 Mayıs günü İstanbul Adliyesi önündeki silahlı saldırıda Dilek Dündar, saldırganı engellemişti.
Can Dündar, Temmuzda izne ayrılarak Ağustos sonuna kadar yurtdışında kalacağını duyurmuştu. 9 Şubat 2015'te geldiği Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği 15 Ağustos’ta bıraktı.
15 ağustos’taki kmşe yazısında “Böyle bir yargıya güvenmek, giyotine kafa uzatmak anlamı taşıyacaktı. Bundan böyle karşımızda mahkeme değil, hükümet olacaktı. Yapılan hukuksuzluğa hiçbir üst mahkemenin itirazı olmayacaktı. Bu nedenle, en azından Olağanüstü Hal kalkana kadar, bu yargıya teslim olmama kararı aldım” demişti. (BK)