“Mağdur suçlayıcılık, fail savunusu, yargı sürecindeki cezasızlık politikası kadınları susmaya zorluyor. Faili ifşa etmek hiç kolay değil. Bununla anılmak, yaşadıklarınızı ilan etmek sahiden çok yaralayıcı. Ancak kadınlara ifşadan başka yol bırakmayan bir sistem var.”
Yakın zaman önce erkek yazar-çevirmen*(kendisi ile aynı cümlede anılmasın diye erkek yazarın adını belirtmemeyi tercih ettik) çok sayıda kadını taciz ettiğinin ortaya çıkmasını sağlayan Yazar Pelin Buzluk, edebiyatta ifşa hareketinin başlamasına neden olan sistem sorununa böyle dikkat çekiyor.
2002’de bu yana çeşitli dergilerde öyküleri yayımlanan Buzluk’un ilk öykü kitabı Deli Bal 2010’da yayınlandı ve kitapla Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü'nü, ikinci öykü kitabı "Kanatları Ölü Açıklığında" ile Selçuk Baran Öykü Ödülü'nü aldı.
2016’da ise "En Eski Yüz" ile 63. Sait Faik Öykü Armağanı'nı alman Buzluk, Türkiye öykücülüğünde “distopik” kurguları ile dikkat çekiyor.
İfşa hareketinin kadınlara yeni mücadele alanları açtığına dikkat çeken Buzluk’un son sözleri de tıpkı öyküleri gibi çok kıymetli:
“Birbirimizin çaresi olmaya, eşitlik ve adalet mücadelesine devam edeceğiz.”
Pelin Buzluk’u dinliyoruz…
“Hayal gücümüz yaşam deneyimlerimizden de besleniyor”
İlk önce şunu merak ediyorum, öykülerinizde, yoksulluk, işsizlik gibi toplumsal sorunlara değindiğin gibi hep kadınlara bakan ve okura da baktıran bir tarzınız var. Bunu özellikle mi tercih ediyorsunuz?
Buna “tercih” dersem görev bilinciyle yazıyormuşum gibi anlaşılacak. Yazdıklarımız hayal gücü ürünü, ancak hayal gücümüz doğrudan yaşam deneyimlerimizden de besleniyor.
Yaşadıklarımız, yaşayamadıklarımız, tanıklıklarımız, özdeşlik kurduğumuz ya da kuramadığımız gözlemler, mahrumiyetler, eşitsizlikler, adaletsizlikler… Bütün bunlar toplumsal sorunlarla ilgilenen, bunlara karşı mücadele veren herkes gibi bizzat benim meselem haline geliyor.
Adalet ve eşitlik herkes için var oldukça erişmiş sayılabileceğimiz kazanımlar. Zihnimde bu sorunları algılayan, bağlantıları seçen, düşle değiştirmek isteyen bir taraf sürekli işliyor. Bu nedenle kurgu düşüncelerim de bu meselelere yöneliyor.
Öykülerinizde bazen de distopik bir dünya ile karşılaşıyoruz. Bunu nasıl yaratıyorsunuz?
Distopya, karanlığın gidiş yoluna bakmak gibidir, daha ne kadar kararabilir diye düşünmek, o kurgularda insanın olabilirliklerine eğilmek.
Siz kendi öykücülüğünüzü bir kalıba koyuyor musunuz? Bu anlamda bir tanımlamanız var mı? Yoksa da kalıplar ötesi bir yazım süreci mi geçiriyorsunuz?
Elbette bir kalıba koymuyorum. Öykü okumanın ve yazmanın daimi öğrencisi olduğumu düşünüyorum. Bu nedenle her kitabımda yeni bir öykü seçkisi sunmak isterim okura.
Tekrara düştüğümü düşündüğüm öykülerimi dosyaya almam. Ama kalemimin ayırt edilmesi, altında imzam olmasa da bir öyküyü benim yazdığımın bilinmesi hoşuma gider. Sanatımın değişip dönüşse de ayırt edilebilir olması güzel.
"Kadınların susmasını sağlayan erkek adaletidir"
Gelelim güncel hayata… Kadın edebiyatçıların başlattığı ifşa hareketinde sizin de sözleriniz vardı? Ne yaşadınız ne hissettiniz o dönem, paylaşmak isterseniz, biz dinlemeyi isteriz.
Mağdur suçlayıcılık, fail savunusu, yargı sürecindeki cezasızlık politikası kadınları susmaya zorluyor. Faili ifşa etmek hiç kolay değil. Bununla anılmak, yaşadıklarınızı ilan etmek sahiden çok yaralayıcı. Ancak kadınlara ifşadan başka yol bırakmayan bir sistem var.
Elit İşcan yargıya başvurdu, şahitleri bile vardı. Ancak fail beraat etti. Kadınlara “Yargıdan size bir çare çıkmaz,” demektir bu. Biz de buna karşılık “Birbirimizin çaresiyiz” diyoruz. Elit İşcan’ın mücadelesi, direnişi, yorgunluğu asla boşa değildi, sayısız kadına güç verdi. İfşa süreci neredeyse maruz kaldığım saldırı kadar travmatik oldu benim için.
Ancak dayanışmanın verdiği cesaret ve güç daha yoğun, sağaltıcı. Aynı failin saldırısına uğrayan başka bir kadınla dayanışma göstermek için faili ben de ifşa ettim, on binlerce insan da bizimle dayanışma gösterdi. Çünkü herkesin benzer bir hikâyesi var, herkes adalet istiyor.
Eril fail onlarca kadına cinsel taciz veya cinsel saldırıda bulunmuş, bazı kadınları çocuk yaşta istismar etmiş. Yıllardır her bir kadının, çocuğun susmak zorunda kalmasının sorumlusu erkek adalettir. Kadınları, çocukları uğradıkları saldırı ve tacizi anlatamayacak hale getiren bu adaletsizlik, faillerin korunması, cezasız bırakılması, mağdurun suçlanmasıdır. İfşa hareketi adalet mücadelesinde kadınlara başka bir alan açtı.
"Edebiyat dünyasındaki talebimiz karşılık buluyor"
Mağdur suçlayıcılık, fail savunusu, yargı sürecindeki cezasızlık politikası kadınları susmaya zorluyor. Faili ifşa etmek hiç kolay değil. Bununla anılmak, yaşadıklarınızı ilan etmek sahiden çok yaralayıcı. Ancak kadınlara ifşadan başka yol bırakmayan bir sistem var.
Bu dönem erkek edebiyatçı ve yazarların değil kadınların daha önde ve üretken olduğunu görüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Son yıllarda kadınlar sadece edebiyatta değil, bütün mücadele alanlarında öndeler. Kadın ve LGBTİ+ hareketleri Türkiye’de en yüksek ve güçlü mücadeleyi veriyor, vermek zorunda. Bunun bir nedeni en büyük eşitsizlik ve adaletsizliklere maruz kalmamız olmalı. Bir diğer nedeni ise heteronormatif düzenin, her bileşeniyle varlığımızın aleyhine çalışması, var olma çabasının kendisi bir mücadele olarak beliriyor böylece. Bu hareketlerin önümüzdeki on yıllarda iklim mücadelesiyle birlikte dünyayı değiştireceğini görebiliriz.
Edebiyat dünyasındaki eşitlik talebimiz de karşılık buluyor. Bu karşılığı kendi direncimize, dayanışmamıza, mücadelemize borçluyuz.
Yaratıcılığın, üretkenliğin artması ise talep ettiğimiz eşitliğe bir oranda erişmemize bağlı, diye düşünüyorum. Mücadelenin yolu uzun, eşit işe eşit ücretten tutun da, 6284 sayılı kanunun, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına kadar yaşamın her alanına sirayet ediyor. Bütün kazanımlar düş alanlarımızı genişletmeye bir oranda yardımcı oluyor. Bir kadının sesi daha yüksek çıktığında bütün kadınlar cesaret ve güç buluyor.
"Birbirimizin çaresi olmaya devam edeceğiz"
Öykücü kadınlar olarak bir örgütlenme veya yan yana gelme çabalarınız var mı? Kadın dayanışması anlamında bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bir örgüt çatısı altında mücadele etmek gibi bir düşüncemiz yok. Dayanışma o kadar kendiliğinden, güzel işliyor ki buna ihtiyaç duymuyoruz, diye düşünüyorum. Ama neden olmasın…
Son olarak 8 Mart geliyor. Bu konuda bir mesaj da paylaşır mısınız?
Birbirimizin çaresi olmaya, eşitlik ve adalet mücadelesine devam edeceğiz. Dayanışma yaşam ve düş alanlarımızı, dünyamızı genişletiyor.
Pelin Buzluk hakkında ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Öykü ve yazıları 2002'den bu yana çeşitli dergi ve seçkilerde yayımlandı. Deli Bal (2010) adlı ilk öykü kitabı Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü'ne, ikinci öykü kitabı Kanatları Ölü Açıklığında (2012) Selçuk Baran Öykü Ödülü'ne, son öykü kitabı En Eski Yüz (2016) ise Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı'na layık görüldü. Belli aralıklarla "Öykü Üzerine 5 Hafta" başlıklı semineri yürütüyor. Son iki yıldır Ankara Öykü Günleri'ni organize ediyor. Hem mühendis hem serbest editör olarak çalışıyor. |
TIKLAYIN- EDEBİYATIN KADINLARI ANLATIYOR: Burçin Tetik: Dayanışma yaşatır, dışlayıcılık ise öldürür
TIKLAYIN - EDEBİYATIN KADINLARI ANLATIYOR: Meryem: İfşalar, iktidarı hizalandırmak için çok yararlı
TIKLAYIN – EDEBİYATIN KADINLARI ANLATIYOR: Şahiner: Zalimin adına utanmak vatani göreve dönüştü
SON
(EMK)