Peggy Lee, en son müzik dünyasında Universal Plak şirketi'ne karşı açtığı davayla gündeme geldi. Hasta yatağında telif hakları için sergilediği amasız mücadele, genç şarkıcılara örnek olmuştu. 1994'te Buderburg Filarmoni Orkestrası ile Londra'da tekerlekli iskemleyle sahneye çıkan Lee, 1995 yılında Ömür Boyu Başarı dalında Grammy Ödülü kazanmıştı. O, Frank Sinatra'nın kusursuz yorumcu, mükemmel sanatçı diye söz ettiği bir kadındı.
1920 yılında İskandinav göçmeni yoksul bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Peggy Lee, liseden sonra çalışma hayatına atıldı. Bir yandan garsonluk yaparken, bir yandan da müzikle ilişkisini yürütüyordu. Bir yerel radyo tarafından keşfedildikten sonra, sahneye çıkma fırsatı buldu. Benzersiz yorumu ve disiplinli çalışma tarzı ile kısa süre büyük gece klüplerinin aranan şarkıcısı haline geldi. Peggy'nin bir başka özelliği, iyi bir şair olması, şarkı sözü ve besteciliği birlikte götürebilmesiydi. O dönemde yalnızca yorumcu kadınlara alışık olan "yüksek gösteri dünyası", işin mutfağında da yer almaktan kaçınmayan bu kadını hayretle izliyordu. Siyah müzisyenlerle olan yakınlığı ırkçıların tepkisini çeken Peggy Lee ise her konuda tavizsizdi. 1950'lerde ilk evliliğini yaptı. Yetenekli bir gitarist olan kocası, onun müzik kariyerinde de önemli bir ilham kaynağı ve gerçek bir çalışma arkadaşı olarak yerini aldı. Ancak genç adamın alkol düşkünlüğü, büyük aşkın acıklı bir biçimde sona ermesine neden oldu. Bundan sonraki iki evliliğinde de pek yüzü gülmeyecekti. 1950'lerin ortasında sinemaya yöneldi Lee.
Boşanmanın sarsıntısını setlerde gidermeye çalıştı. The Jazz Singer, Mr Music gibi filmlerde oynadı, Pete Kelly's Blues ile Oscar adayı oldu. Film müzikleri alanında çalışmaya başladı. Şarkılarla avunuyordu. Johnny Guitar filmi için yaptığı şarkı, kısa sürede bir hit haline geldi. Sonrasında çok sayıda film müziği çalışması yaptı. Duke Ellington gibi önemli isimlerle işbirliği gerçekleştirdi. 1960'ların sonunda o, Amerikan Besteciler, Yazarlar ve Yayımcılar Derneği'nin aktif ve saygın üyelerinden biriydi. 1970'lerde sağlık engelleri yüzünden sahneye veda etti. Bu dönemde bri Paul McCartney ile olmak üzere toplam üç albüm yaptı. 1980'lerin büyük çoğunluğunu sessiz geçirdi. 1988'de çıkardığı Peggy Sings the Blues albümü, dinleyicileri için büyük bir avuntu oldu.
Peggy Lee, müzik konusunda akademik çalışmalar yapmakta da istekliydi. Uzun süren çalışmalar sonucunda jazz müziğinin kökleri konusunda önemli sayılabilecek bir sunum hazırladı. "Jazz Ağacı" adını verdiği çalışmayı büyük üniversitelerden birinde bizzat sundu. Aynı dönemde bir şiir kitabı yayımladı. Edebiyata karşı büyük bir düşkünlüğü vardı. Özellikle Emerson gibi şairlerden etkileniyordu.
Peggy, sekiz çocuklu yoksul bir ailede, 4 yaşında kaybetttiği bir annenin özlemiyle büyüdüğünü anlatıyordu şiirlerinde. Kendi hayatını üstün görüp çekip gitme lüksüne sahip eşlerin arkasından çocuk büyütmenin güçlüğünü... Bir yıldız olarak yaşarken yalnızlığını... Kimseye fırsat vermemek için sürekli güçlü görünme zorunluluğunu... Ama bütün bunlara rağmen ayakta kalmayı başarmıştı. Jazz ağacının çetin cevizi olarak, geri bıraktıklarıyla yaşayacak.