Tiyatro Oyunbaz'ın uzun bir çalışma döneminin ardından geçen sezonun sonunda sahnelediği Peer Gynt adlı oyun, 16 Eylül'de sezonun ilk performansını gerçekleştirdi. 50 yıldır genel izleyiciye açık bir topluluk tarafından sahnelenmeyen Henrik Ibsen'in klasik eseri, orijinal metinlerine göre beş perdelik bir oyun olmasına rağmen, izlenme koşulları gözönüne alınarak, Tiyatro Oyunbaz tarafından iki perde olarak Bilgi Üniversitesi, Dolapdere Kampüsü'nde izleyiciyle buluşuyor.
Bu oyunu özel yapan kaç perde olduğu değil kuşkusuz. Peer Gynt'ün yazarı Henrik Ibsen, tiyatro ve edebiyat tarihi açısından son derece özel bir isim. 1828 doğumlu Norveçli yazar Ibsen, anarşist yazın açısından büyük öneme sahip.
Kapitalizmin teslim aldığı akıl
Gelelim Peer Gynt'ün (Per Günt) anlam ve önemine. Oyun her yıl, dünyanın en önemli tiyatro grupları tarafından sergileniyor. İşin ilginç yanı oyunun ilk performansı 1867 yılında Danimarka'da gerçekleşmiş ve günümüze kadar batı tiyatrosu Peer Gynt'ü hiçbir zaman gözden ırak tutmamış. Oyunun geçerliliğini koruması ve geçen zamanın bu oyunu daha güçlü bir metin hâline getirmesi boşuna değil.
Peer Gynt, hayalperest ve yalancı bir genç olarak yaşam öyküsüne başlar. Önceleri zengin olan ama parasını har vurup harman savurduğu için yaşamını hamal olarak sonlandıran bir babanın oğlu. Türlü kahramanlık öyküsünü başından geçmiş gibi anlatan Peer Gynt, yaşadığı dağ köyünün insanları arasında alay konusudur.
Fakat Peer Gynt, bir gün kral olmanın hayalini kurmaktadır. Gönlü Peer Gynt'te olan köyün en zengin adamının kızı, başka biriyle evlendirilecekken, herkes onunla alay ettiği için sinirlenen Peer Gynt, gelini bir ren geyiğinin sırtında dağa kaldırır ve onunla birlikte olur. Gelinle birlikte olduktan sonra sarhoş olduğunu söyleyerek birlikte olduğu kadını köye gönderir.
Artık köylü tarafından dışlanır ve dağda yaşamaya başlar. Annesinin ölümünün ardından köyle tek bağı, Katolik ve dindar bir ailenin kızı Solveg'dir. Solveg düğün gecesi gönlünü Peer Gynt'e kaptırmıştır ve onun peşinden dağa gelmiştir. Fakat Gynt, cinli perili öykülerden kendine kalanı seçer ve Solveg'i dağda bir başına bırakarak Norveç'ten denizi olan ülkelere göç eder.
Gemilerle ABD'ye köle, Çin'e put satan bir adam olarak güce ve paraya sahip olur. Bunu da cinlerden öğrendiği yöntemle gerçekleştirir. Peer Gynt'ün hedefi ömrü boyunca "kendi olmaktır." Kendi olmayı, arzular, istekler ve amaçlarla donatılmış bir yaşam olarak tanımlar. Daha da ileri gider, "Ben kendimim çünkü param var" der.
Kirli yollardan paraya kavuşan Peer Gynt, elde ettiği güce rağmen, vicdanlı ve kötülük yapmayan biri olduğunu kendine ve tanrıya ara ara anlatır. Parası için ona dalkavukluk eden insanların servetini çalmasıyla çöllerde parasız ve şöhretsiz bir başına kalır Peer Gynt. Tek derdi kendine ayırabildiği az bir parayla Norveç'e dönmek hâline gelir.
Gemi kayalıklara çarpar, tüm mürettebat ölür. Birinin canını almak pahasına hayatını kurtaran Gynt, nihayet kasabasına geri döner. Hayatının sonunda Azrail'le yaptığı hesaplaşmalarda, Azrail'in ona söylediği söz mühim: "Akıl ölmedi, kendi olmaktan çıktı." Peer Gynt fakir bir adam hâline geldikten ve gözlerden uzak, dağlarda yaşayan birine dönüştükten sonra, yaşamasına rağmen ölü olarak bilinir. Peer Gynt'se kendi yalnızlığı ve yarım kalmış günahkârlığıyla sürekli vicdani hesaplaşmalar yaşar. Tanrı onu ne cennete ne de cehenneme alır. "Hatalı üretim" olarak kabul ettiği Gynt'ü tekrar dünyaya göndermeye karar verir.
Sömürü düzeniyle yüzleşmek
Oyun kapitalizmin yalnızlaştırdığı ve tektipleştirdiği, aklını yitirmiş insanın, kapitalizm yaşadığı sürece mutsuzluğa ve tamamlanmamışlığa mahkûm biri olduğunu 1800'lü yıllarda söyleyecek kadar önemli bir tarihsel değere sahip. Plazadan, fabrikadan eve döndüğünde kendiyle buluşmayı aklına dahi getiremeyecek insanla, dönecek bir evi olmayan Peer Gynt çok mu farklı yaradılışa sahip acaba? Hayrettir ki; modernizmle beraber aklın yoluna girmiş olan insanlık tarihi, bu aklın doğurduğu ilerlemecilik hedefi nedeniyle, aklın iflasına yol açıyor. O gün köle ticareti yapanla, bugün devlet içinde çete kuranların arasında nasıl bir fark olabilir? O gün put tüccarlığı yapanlarla, bugün cemaatçilikle iktidar sağlayanları birbirinden ayırmak mümkün müdür?
Ibsen, döneminde çok eleştirilmiş bir yazar olmasına rağmen hâlâ sözü geçerliliğini koruyan bir anarşist durumundadır. Onun güncel değerini yitirmesi için, Azrail'in bu sömürü düzeniyle yüzleşmesi gerekiyor. Bu yüzleşme gerçekleştiğinde Ibsen de, bizler de aynı insan olacağız zaten.
Peer Gynt, çölde bir başına, beş parasız kaldığında şu sözleri söyler: "Hayat varsa, umut da var demektir." Biz de Walter Benjamin'in selamını Peer Gynt'e iletelim: "Eğer elimizde umut diye bir şey hâlâ kalmışsa, bu umutsuzluk adınadır."(OY/EÜ)
* Oyun, gösterimler ve daha fazla bilgi için: Tiyatro Oyunbaz