Ancak bu müzakerelerin akıbeti için bir gösterge mahiyetinde. Kıbrıs Cumhuriyeti, dış politikasının tek maddesi olan Türkiye'den öç alma yaklaşımını tüm süreç boyunca sürdürecek. Yıl sonunda Komisyon tarafından hazırlanacak ek protokole uyum raporu şu aralar dile getirildiği gibi bir yıl ertelense de gümrük birliğini doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren epeyi bir başlık var. Pazartesi günü Bilim ve Araştırma için bulunan formüller bu başlıklara sıra geldiğinde bulunamayabilir, başlıklar Kıbrıs'ın muhalefetiyle açılamayabilir, açılsa kapanamayabilir.
Kıbrıs'ın tahribat gücünü küçümsememek
Ankara'nın AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin anlam ve önemi konusunda gerçeklerden çok uzak bir yaklaşımı var. İlkin AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tahribat gücünü hiçbir zaman azımsamamak gerekiyor. Oy hakkına sahip bu ülke Türkiye karşıtı politikasına diğer ülkelerden elde edemediği desteğin acısını başka şekilde çıkartır. Hele AB'nin içinde bulunduğu bu zayıf dönemde. Nitekim "Yeni Komşuluk" politikası çerçevesinde üç Kafkas ülkesine yapılacak bir yardımın tümünü, Kıbrıs'ın kuzeyine uçak indiren Azerbaycan'ı cezalandırmak için vetolamışlardı.
İkincisi, diğer AB ülkeleriyle olan diyaloğumuzda ikide birde "70 milyonluk Türkiye'ye 700.000 kişilik Kıbrıs'ı mı tercih edeceksiniz" yaklaşımı AB işlerini, küçük ülkelerin büyüklerin kararlarına uyması gerektiğini ima eden bir kelle hesabına indirgiyor ve diğer küçük üyelerin tepkisini çekiyor.
Fiili müzakere iş yapmakla olur
Diğer taraftan, müzakere eden başka hiçbir ülkede kullanılmayan "fiili müzakere" diye bir lakırdı üretildi. Halbuki fiili müzakere tarama ile başladı. Olsa olsa "başlığın açılması" denebilir. Müzakerenin ilk ayağı olan, bir başlığın açılıp açılmayacağını belirleyen ve son derece önemli bir çalışma olan tarama süreci yıllardır küçümsenince böyle eöyler uyduruluyor. Keza "fiili müzakere" lafı kıran kırana müzakere edileceği intibasını uyandırıyor ki, bu da maalesef gerçekten uzak. Aday ülke AB mevzuatının neredeyse tamamını olduğu gibi kabulleniyor. Müzakere ya da daha doğrusu pazarlık bu mevzuatın uygulanmasında istenebilecek olan geçiş süreleriyle alakalı. Bu süreleri isteyebilmek için de tarafsız etki analizleri yapmak lazım. Böyle bir çaba ortada yok.
Türkiye AB ile bütünleşme yolunda, Kıbrıs da AB üyesi olduğu sürece Kıbrıs sorunu ilişkinin bir yerinde daima devrede olacaktır. Aylardır söylediğimiz gibi marifet AB uyum çalışmalarına dört elle sarılıp işi layıkıyla yaparak diğer aday ülkelerin tam desteğini almak ve Kıbrıs ipoteğinin etkisini azaltmaktır. Örneğin geçici olarak kapatılan Bilim ve Araştırma başlığında "Araştırma için 7. Çerçeve Program"a (ÇP) vereceğimiz katkı payı konusundaki pazarlığı bir an önce bu işten sorumlu Komiser ile en üst düzeyde görüşerek çözüme ulaştırmak gerekiyor. Zira eğer bu gerçekleşmez ve Türkiye gelecek yıl başlayacak 7.ÇP'nin dışında kalırsa Bilim ve Araştırma başlığı yeniden açılır.
Kıbrıs meselesi sadece Türkiye'nin AB sürecini değil Türkiye-AB ilişkilerini de esir almış durumda. Kıbrıs ile uğraşmaktan sürecin özünü ve önemini artık ne biz görebiliyoruz ne de Avrupa. (CA/TK)