Paris'te Espace Üniversel Derneği ve Avrupa Özgürlük ve Barış Forumu çağrısı ile ‘ERKek militer sisteme direnmek’ başlıklı bir panel ve Ercan Jan Aktaş’ın "Vicdani Ret ve Sosyo - Politik Yaşama Etkileri’ kitap lansmanı yapıldı.
Aktivist Tuğçe Oklay'ın moderatörlüğündeki, etkinliğe kadın vicdani retçi, araştırmacı, aktivist Merve Arkun ve sosyal bilimci, yazar, aktivist Ercan Jan Aktaş katıldı.
Etkinliğe Paris’te yaşayan Türkiyeli Barış Akademisyenlerinden Rana Gürbüz, Selim Eskiizmirliler, Paris Barosu avukatlarından Leo Polin, gazeteci Yıldız Eren, Nor Zartonk aktivisti Norayr Olgar, Sosyalist Kadınlar Birliği’nden Nazgül Top, Zeynep Birsen, LGBTİ + aktivisti Çağdaş Bilir ve Paris’te yaşayan Türkiyeli göçmenler, vicdani retçiler katıldı.
Kitabını Türkiyeli vicdani retçilerden Nazan Askeran, Alper Sapan ve Polen Ünlü’ye adadığını ifade eden Ercan Jan Aktaş özetle şöyle dedi:
"Vicdani ret mücadelesi benim için her zaman yeniden yeniden öğrendiğim bir bilgilenme/öğrenme, deneyimleme alanı oldu. Politik bir tutsak iken Yıldırım Türker’in bir makalesi ile vicdani ret ile tanıştım. Cezaevinde çıktıktan sonra 2005’te vicdani reddimi yaptım, o tarihten bu yana içinde bulunduğum temel mücadele alanlarından bir tanesi her zaman vicdani ret mücadelesi oldu. L'École des hautes études en sciences sociales (EHESS) - Paris / Paris Sosyal Bilimler Yüksekokulu bitirme tezim olarak da bu konuyu çalıştım. Bir yerde bir gönül borcu olarak bitirme tezimden ‘Vicdani Ret ve Sosyo - Politik Yaşama Etkileri’ kitabı Türkçe olarak yayınlandı. Çok şey öğrendim bu mücadelede, birincisi farklı politik aidiyetler, kimlik, cinsel kimlik ve yönelimlerden insanlar ile politik angajman/ajandalarına takılmadan ortak paydamız olan vicdani ret mücadelesinde birlikte mücadele yürüttük. Anarşist, sosyalist, demokrat, ekolojist, feminist, anti-militarist, LGBTİ+'lar, müslüman ve de Türk milliyetçisi insanların bir arada uzun soluklu bir mücadele içinde olmaları benim için çok öğretici oldu. Hepimizin en temel gündemlerinden bir tanesi elbette toplumsal barıştı. Bu mücadele ile öğrendiğim şeylerden ikincisi de, ulus-devlet, zorunlu askerlik, militarizm ile şekillenen ERKek militer sistemin kodları oldu.
Milliyetçilik ideolojisi ulus-devletin temel ideolojisi ise, bunu mümkün kılan geniş çerçevede tanımlanmış militarizmdir. Zorunlu askerlik kanunları ve uygulamaları, tam da bu ‘sürekli savaşa hazırlık’ çerçevesinde ve sürekli düşman yaratımıyla meşrulaştırılır. Böylece, sürekli savaş halinde olan ulus-devlet, yüzünü, kendisi için savaşmak eylemini gerçekleştirecek olan tek kişiye, vatandaşa döner.
Vatandaş, bu şekilde ordulaştırılır ve militerleştirilir. Militarizmin merkezi kavramı olarak disiplin ve itaat ortaya çıkar. Zorunlu askerliğe karşı vicdani reddin ortaya çıktığı genel politik şema işte bu ulus devlet-milliyetçilik-militarizm üçgeninin ortasında top ateşine tutulmuş bir alandır. Bu açıdan vicdani ret, zorunlu disipline ve itaat gerektiren militarizme, sürekli fiziksel olarak olmasa da fikren topyekûn bir ordulaşmayla kendini var etmiş ve edegelen ulus-devletin sabit faktörü olan savaşmak eylemine ve bu savaşmak eylemine mecbur tutulan vatandaşlık tanımına karşı çıkar.
Karşı olduğunu ifade ettiğin sisteme karşı söz kurmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Söz, sözü kurmak, sözün anlamı: Sanıldığı gibi uçmaz, kalır, değerlidir. Sensin, neysen onu konuşur, onun sözünü verirsin. Kültür sadece yazıdan oluşmaz, her söz yazıya geçirilemez. Evet ağızdan bir kere çıkar, kulaktan geçer, akıl defterine kaydedilir, beynin kıvrımlarında kıvrılır, eğilir, bükülür, değişir; unutulur belki, belki bir hatırlayan çıkar. Söz bağlar. Her bir vicdani ret metnine bu göz ile baktım/bakıyorum. Vicdani ret metinleri kendimizi kurduğumuz metinlerdir aynı zamnda. Çalışmam kapsamında bir kez daha derinden okuduğum vicdani ret metinlerinden doğru toplumsal barış metnini kurabileceğimizi düşünüyorum" dedi.
Merve Arkun Skype ile bağlandığı programda ‘Militarizm ve Kadın’ başlıklı sunumunda özetle; "Militarizmin kadınlarla ilişkisi ya da kadınların bir süreç olarak var olan militarizme dahil olmaları, bu tartışmada oldukça önemli bir noktadadır. Kadınlar bazı coğrafyalarda fiziksel olarak ordulara dahil olarak, bazı coğrafyalarda fiziksel olarak dahil olmasalar da ordunun ‘hizmetine’ sunularak, militarist şiddetin yol açtığı yıkımların mağduru olarak, militarizasyon sürecinin tam ortasında yer almaktadır" dedi.
Diğer katılımcıların değerlendirme, soru ve cevaplar ile etkinlik tamamlandı.
(EJA/EMK)