Öykü, 15 yaşındaki Bouna Traore ve 17 yaşındaki Zyed Benna 'nın elektrik trafolarında can vermesiyle başlar. Bu iki çocuk Paris'in Afrikalı göçmenlerindendir. Onların yanan vücutlarının ateşi Sefiller'in elinde Paris sokaklarına sıçrar ve tüm şehir aleve verilir.
Polis bu çocukları muhtemelen bir hırsızlık vakası dolayısıyla kovalamaktadır. Çocuklar belki farkına bile varmadan elektrik trafolarının bulunduğu bir yerde saklanmaya çalışmaktadırlar ve burada tahmin edilebileceği gibi can verirler.
Bu öykünün bir başka anlatımı da var. Bölgede yaşayanların anlattıklarına göre bu çocuklar bir futbol maçından dönmektedirler. Artık yılmış oldukları polis kontrol noktalarından birinden geçmekten kaçındıkları için bu trafolara yönelmişlerdir ve burada hayatları son bulmuştur.
Öykünün başladığı ve sonrasında alevlerin yükseldiği yerler, Paris'in kenar mahallelerinden Aulnay-sous-Bois ve Clichy-sous-Bois. Her iki semtin ortak özelliği, nüfusunu Bati ve Kuzey Afrikalı göçmenlerin oluşturması, yoksulluk, yüksek işsizlik ve suç oranı, kötü koşullardaki konutlarda barınma ve dolayısıyla sefilleşme. 1960lar'dan sonra yüksek bloklarla sarılan Aulnay semti aslında kartpostalları süsleyen güzellikte bir semtmiş.
Bu güzelliğini hala koruyan kısmı Vieux Pays, Paris orta sınıfının mekanı ve bahsettiğim bugünkü göçmenlerin yerleşim yerinden bir tren yoluyla ayrılıyor. Her ne kadar "ırkçı" bir çizgi olmasa da tren yolunun her iki yanında çok başka yaşamlar var. Paris'in bir haftadır yanıyor olması aslında yaşamların bu kadar başkalaşmasına ve ayrımlaşmasına bir tepki.
Yabancı, göçmen, Müslüman kavramları, Fransa'da birbiriyle öyle bütünleşmiş durumda ki işsizlikten, yoksulluktan bahsederken kimin ima edildiği çok açık. Fransa nüfusunun yüzde 8'ini oluşturan bu 5 milyon insanin yüzde 35'i Cezayir, yüzde 25'i Fas, yüzde 10'u Tunus asıllı. Fransız asıllı nüfusun işsizlik oranı yüzde 9'iken bu oran bahsettiğimiz yabancı asıllılar için yüzde 14'ü buluyor. Kuzey Afrikalı üniversite mezunlarının yüzde 26.5'i işsiz.
"Çünkü bu insanların yüzleri beğenilmiyor" diyor, Yazid Sabeg. Kendisi, Fransız iletişim sektöründe önde gelen bir şirketin Yönetim Kurulu Başkanı ve bu konuma ulaşmış tek Kuzey Afrika kökenli insan. Ama onun hakkında Savunma Bakanlığı ve Gizli Servis zaten harekete geçmiş durumda. Bir is başvurusunun olumsuz sonuçlanmasının en kısa yolu adınızı söylemeniz. Fransız olmadığınız apaçık ortaya çıkıyor, özellikle genç nesil Fransız vatandaşı olsa dahi Fransız asıllı değiller, işte ondan.
Paris geçtiğimiz aylarda zaten sıklıkla alevler içindeydi. Ama bu alevler Afrikalı göçmenlerin yaşadığı çok kötü koşullardaki binalardan ve otellerden yükselmekteydi. 15 Nisan'da böyle bir binada çıkan yangında 24 kişi hayatını kaybetmişti. 26 Ağustos'ta 14'ü çocuk 17 kişi ve 30 Ağustos'ta 4'ü çocuk 7 kişi aynı şekilde can verdi.
2001 yılında belediyenin tespit ettiğine göre bin dolayında uygunsuz binada insanlar yaşamak zorundaydılar. Bu konuda çok az şey yapıldığı ortada ki her yangından sonra göçmenler gösteri yapıyor, seslerini duyurmaya çalışıyor. Ama onların sesleri bu sefer diğerleriyle birleşti ve alevleri başkalarına yöneltti.
Fransa'da "Pozitif Ayrımcılık" (Discrimination Positive) politikasının mimari Nikolas Sarkozy İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor. Bu politika özellikle göçmenleri işaret ederek işsizlik, eğitim, şehirleşme ve konut politikası konusunda göz ardı edilen bu kesimi ön plana çıkararak onlara öncelik ve bir anlamda ayrıcalık veriyor.
Bu politikanın işlemediği konusunda başta Chirac olmak üzere birçok kişi hemfikir. Sarkozy bir yandan sağcı politikalarını yürürlüğe koyarken bir yandan da göçmenlerin entegrasyonunu işlemeye çalışıyor. Ama onun asil yüzü sefillerin ayaklanmasından sonra ortaya çıktı. Bu insanlar, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve ayrımcılığa son verilmesi için Sarkozy'e seslenirken, beyefendi bu insanlara "Ayaktakımı" (racaille) diye hitap etti ve sefillerin hiddetini körükledi.
Gençler birbirine molotof kokteyli nasıl yapılır diye mesaj gönderiyor artık. Diğer yandan ortaya çıkan kaos ortamından yakınan Paris halkı tepkisini tam da Sarkozy'nin istediği gibi gösteriyor ve göç kontrol altına alınsın diyorlar. Bütün her şeyin sorumlusu göçmenler, durdurun, gönderin! Sarkozy 2007 seçimlerinde istediği oyu alacağa benziyor, yani Fransa artık daha çok sağdan vuracak.
Siz ki Fransız Devrimi ile tarihe adınızı yazdırdınız, eşitlik, özgürlük, kardeşlik dediniz. Ama biz size değil bu ilkelere saygı duyuyoruz. Var mı öyle bu insanları önce sömürgeleştirin, sonra neo-liberalizmin ayakları altında sürükleyerek bir kenara atin! Yok efendim öyle bir şey, olamayacak da! Bunu size en iyi şekilde sizin "Ayaktakımı" dedikleriniz gösterecek. En iyisi mi siz "Ayaktakımına" kulak verin.(EÇ/KÖ)