Paris yoksullaşsa da güzel. İki yüzünden biri her zaman görkemli. Sein Nehrinin üzerinde sıralanan birbirinden güzel köprülerin altı ve üstü gibi.
Her biri sanat abidesi sayılacak Sein köprülerinin altında yaşamını sürdürmeye çalışan evsizlerle, üstünde manzara seyretmek, fotoğraf çektirmek ve öpüşmek için duranların yaşamı arasında büyük uçurumlar var.
Chatelet Meydanında, Belediye Tiyatrosunun yanındaki Sarah Bernadette isimli kahveye giriyoruz. Fransızlardan çok turistler var içerde. İki espresso ve günlük gazete istiyorum. "Parisien var" diyor barmen.
Paris'te bütün kahvelerde Parisien'i bulabilirsiniz. Sadece Fransız müşterilerine hitabeden "cafe-bar"larda, fazladan Le Monde, Liberation ve Le Figaro gazeteleri bulunur.
Hızla göz atıyorum gazeteye; "Paris'te güvenlik sorunu çözülemiyor" diye bir başlık. Yanında Fransa'da işsiz sayısının, aktif nüfusun yüzde 10'unu geçip rekor düzeye ulaştığı haberi var. Memurlar maaş artışı konusunda sağcı hükümetle anlaşamamış.
Enflasyonun yüzde 3 olduğu varsayılan ülkelerinde, binde sekiz artışı yetersiz bulmuşlar. Fransa'nın dört büyük sendikası CGT, FO, CFE-CGC ve CFDT yaptığı çağrıda, 1 Temmuz'dan itibaren gaz fiyatına yapılacak zammı protesto edip, bunun özelleştirmeye hazırlık yapma amacını taşıdığını, Elektrik ve Gaz Kurumlarında greve gideceklerini açıklamışlar.
Başbakan Raffarin'in, 16 mayıs "Pentecote" tatilini, yaşlı ve engellilerle dayanışma adı altında, çalışma günü ilan etmek istemesi çalışanlar tarafından tepkiyle karşılanmış. İşçi ve memur sendikaları, başbakana: "Dayanışmayı patronlar yapsın, neden hep biz" diye tepki göstermişler.
Sosyalist Partinin sağ kanadından Laurent Fabius, AB anayasasına "hayır" demesinin gerekçelerini açıklamış. Yine eski başbakanlardan Lionel Jospin, "Para dünyasının egemen olduğu bir Avrupa istemiyorum ama AB anayasasına 'evet'" demiş.
Fransa Komünist Partisi, "Daha fazla gelir adaletsizliği daha az sosyal güvence amaçlayan sermayenin Avrupasına Hayır" diyor. Sağ ve Sol partilerden "hayır"cılar az değil. Kimisi küreselleşmeye, kimisi hükümete, işsizliğe, Euro'ya, kimisi Türkiye'ye, kimi gruplar da azalan tarım sübvansiyonlarına tepkiden "hayır" diyor.
Fransa'daki Anayasa referandumuna, "Anglosakson tarzı kapitalizm" ve "Neo-liberalizm" tartışmaları eşlik ediyor. Ama bunlara rağmen, 29 Mayısta yapılacak anayasa referandumunda "evet" oyu çıkacak. Benzer tartışmaların yaşandığı Almanya'da, Federal Meclis, AB anayasasını kabul etti.
Türkiye'de, -içeriğine bakılmaksızın- yürütülen AB anayasası tartışmaları, aklıma şu atasözünü getiriyor: Zenginin malı züğürdün çenesini yorar.
Günah keçisi Euro
Fransa'da çocuklar dilenmiyor. Sokakta yaşayan tek bir çocuk bile yok. Bulamazsınız. Tabi bunun bedelini yoksul ülke çocukları ödedi, ödüyor. Ama gözle görülür bir yoksullaşma var. Sosyal haklarda kısıtlamalara gidiliyor.
Her geçen yıl bir öncekini aratıyor. AB, Fransızların yaşam standardını yükseltmemiş. Türkiyeli göçmen işçiler, yeni para birimi euro'yu günah keçisi ilan ederek bu durumu açıklamaya çalışıyorlar.
Esnafların euro'ya geçişle birlikte, fiyatları tüketicin aleyhine yuvarladıklarını söylerken, küçük ve orta işletmelerin yaşam standartlarının düşmesini, iflasları göremiyorlar.
Son 20 yılda, konfeksiyon atölyelerinde çalışan onbinlerce Türkiyelinin, bu sektörün krizden kurtulamaması nedeniyle işsiz kalmalarının nedenini, ucuz çalışan Çinlilere ve Tunus-Romanya gibi ülkelerde açılan -Fransız firmalarına fason çalışan- fabrikalara bağlıyorlar.
Fransa'nın tekstil pazarının yüzde 40'ını İtalya vb. ülkelere kaptırdığını ve kapitalizmin dünya genelinde yaşadığı krizi bilmiyorlar.
Evsizim, işsizim, AB'liyim
Chatelet'deki kahveden çıkıp, Sen nehrinin üzerinden geçiyoruz. Köprünün ortasında saçı sakalına karışmış bir adam duruyor. Yanında iple bağlanmış eski bir valiz var.
Köprü altı çocukları çoğalınca, köprü üstünü de işgale başlamışlar diye düşünüyorum. Karşıda "iktidar"ı çağrıştıran, halk arasında "Site" diye anılan tarihi adliye binası var. Yanında Paris valiliği. Bodrum katındaki zindanların hala önemli suçlular için kullanıldığı anlatılıyor.
Türkler arasında Sen Mişel diye bilinen, Fransızların "Kartiye Latin" dedikleri mahalleyi dolaşıyor, Türkiye'den bir arkadaşımın siparişi olan Apollinaire'in "Onze Mille Verge" adlı kitabını arıyoruz. Ne büyük, ne küçük hiçbir kitapevinde yok.
"Boşuna aramayın" diyorlar, "Tükeneli yıllar oldu. Yeni baskısı da yapılmadı." Şaşırıyorum. Hayal kırıklığım, yorulup geri dönüş yolunda metroya binince artıyor. Kompartımanda oturan 40-50 kişi arasında kitap ve gazete okuyan sadece beş-altı kişi var. Oysa 1983'te, ilk Fransa'ya geldiğimde, gözlemim bunun tam tersiydi!
Şimdi akordeon çalan bir çingene olsaydı ya da Fransız şansonları söyleyen bir kadın, ne hoş olurdu, diye düşünürken, bir dilenci nutuğa başlıyor: "Evsizim. İşsizim. Sosyal yardım alamıyorum...". Sanırım bu klasik nutuk yakın bir tarihte, "Evsizim. İşsizim. AB'liyim"e dönüşecek.
Günün lafı
Türk gettosuna gitmek için, Strazbourg St. Denis metro istasyonunda iniyoruz trenden. Çıkışı ararken çöp kutusunu karıştıran bir kloşar dikkatimizi çekiyor. Adam çöpten sadece gazeteleri alıyor.
Sonra bize doğru geliyor ve "Kamarad, yirmi sent versene" diyor. Çıkarıp veriyorum. Canı konuşmak istiyor, belli. Teşekkür bile etmeden nereli olduğumu soruyor. Türkiyeli olduğumu söylüyorum. "Hay allah kamarad, Türksün demek. Ya siz delirdiniz mi, neden Avrupa Birliğine girmeye çalışıyorsunuz?" diye soruyor.
Anlamadığımızı görünce ekliyor: "Ne yapmak istiyorsunuz Avrupa Birliğine girip? Ne olmak istiyorsunuz? Benim gibi olmak mı?"
"Günün lafı bu işte", diyorum çıkış merdivenlerine doğru yürürken. "Evet", diyor arkadaşım, "Günün lafı. Ve bunu mutlaka yazmalı".(AO/EÜ)
* Kloşar: Paris'te, daha çok metro istasyonlarını mesken tutan, işsiz, evsiz, alkolik kesim. Almanya'da "Pena" denir. Komün halinde yaşarlar. Sadece şarapları bitince para isterler.