“Bir büyük ayna kırılmış
Kırılıp yere dökülmüş
Kainat içine düşmüş
Düşmüş ama paramparça”
Bedri Rahmi Eyüboğlu
“Sol” siyasetin uleması günlerdir çeşitli yayın organlarında “peki şimdi ne yapmalı” konusunu tartışıyor. Ben de cok kimse gibi bütün bu söylenenleri izlemeye ve “sadre şifa” bir öneri ve /veya “proje” yakalamaya çabalıyorum. Kederle söylemeliyim ki söylenenlerin çoğu -hem de aynı soruları cevaplamalarına karşın- gelecekten çok geçmişe yönelik, kendisini aklamaya, rakibini mahkum etmeye meraklı, eskilerin deyimiyle “kerameti kendisinden menkul” şeyh kelamları.
Oysa siyaset yapmanın tam zamanı. 12 Eylül Anayasası’nın yerine yeni bir anayasa getirilmeye çalışılıyor. Emek cephesinin bu konuda görüşleri olması gerekmez mi? Daha sonra mutlaka değiştirilmesi gereken Siyasal Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Sendikalar Kanunu, Dernekler Kanunu, YÖK Kanunu, TRT Kanunu, Polis Görev ve Yetkileri Kanunu gibi onlarca yasanın anti-demokratik hükümlerinin ortadan kaldırılabilmesi için ilk aşama demokratik bir anayasadır.
AKP'ye muhalefet görevi
AKP, temel hak ve özgürlükler meselesinden daha çok, 12 Eylül’de “Köşk” e kaydırılan adam seçme ve atama yetkilerinin tekrar hükümetin eline verilmesi derdinde gibi görülmektedir. Köşk artık elden gittiği için öyle ya da böyle olması CHP’nin ilgi alanı dışına çıkmış olmalı. Öyle ilgisiz ve moralsiz görünüyorlar. En son aldıkları komut da bunu gösteriyor:”Aman ağzınızı fazla açmayın.Sonra gerilimlerin faturasını bize çıkartıyorlar!” Bu durumda meclis içinde demokratik muhalefet görevi Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve bağımsızlara kalıyor. Bir de meclis dışı muhalefete.
Bu zor durum bir yandan da en azından aydın kesimde bir dinamik yaratmak ve tutarlı bir temel hak ve özgürlükler savunucusu olarak ün kazanmak açısından fırsatlar da içeriyor. AKP’yi kolay yoldan devirme düşüncesinin –en azından bu günlerde – artık eskisi kadar revaçta olmaması, AKP’nin siyasetle yıkılması düşüncesine eskiye gore daha fazla yer açacaktır.
Kısacası, halk için örgütlenmenin objektif koşulları vardır. Peki, bu koşulların içinde “halk” da var mıdır? Bu sorunun cevabı iyimserle kötümserin yarısına kadar dolu olan bardağa bakışı gibidir. Kayseri fabrikalarındaki işçiyi patron ile aynı tarikate mensup diye “işçi” saymayan bir bakış açısına sahip ve hala kendinizi “solcu” sanıyorsanız işiniz zordur.
Çelişkiler artarken
Durağan bir sistemin değişim dinamiklerinin -sistemik çelişkilerin doğru gözlem ve değerlendirmesiyle- bir “dışsal etki” olacağını düşünüyorsanız “uzun ince bir yolda” herşeye karşın yürümektesinizdir...
Emniyetin beşinci katında ölen siyah adamın neden ve nasıl öldüğünü sorgulamak da sol siyasal mücadelenin önemli bir parçasıdır, “mortgage” faizlerinin nasıl fahiş bir kazık olduğunu kitlelere anlatmak da... AKP ile ordu arasında, varıldığı çok açık olan “el sıkışma”, bu partiye önümüzdeki beş yıl için daha geniş bir oyun alanı yaratıyor. Kitlelere verdiği iddialı sözler var. Bu alanda rakipsiz oynaması en çok istediği şey.
Bu sahaya inmek ve AKP’ye “tam saha pres” yapmak için tüm fırsatlar da “Türkiye Solu”nun önünde duruyor. Gelin şu topa biz de vuralım.(AE/EÜ)