Avrupa Birliği'nin (AB) kapısında, içeri girmek için sabah akşam nöbet tutan, ama bu arada nedense demokrasisini iyileştirmek için verdiği sözleri unutan Türkiye, 28 Mart sonrası yönetimlerinde daha da "erkekçi" bir yapılanmaya yelken açıyor.
Kadınlar nerede?
Devletten beslenmeli siyasi partilerimizde tam bir iki yüzlülük yaşanıyor. Bu iki yüzlülük her seçimde daha da sırıtıyor. Paranın her şeyi satın aldığı bir düzende, elbette siyasette de paran kadar konuşacaksın.
Eğer paran varsa "bey"sin ve istediğin partiden aday olursun. Hatta genel merkeze telefon açıp "bu kadar çok para verdim, herhalde beni bir yere koyarsınız" diye posta atarsın.
Kimsenin gıkı çıkmaz. Üstelik daha da itibar sahibi olursun. Bilgiymiş, beceriymiş, yetenekmiş geç bunları... Onca bilgili, becerili, donanımlı kadınlarımız var nerede bu kadınlar?
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, içeride başka söylese de dışarıda, hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) önünde açıklamış; Türkiye'de kadınların yüzde 68.8'inin ekonomik açıdan erkeğe bağımlı olduğunu. Az bile söylemiş, bütün gün bir işte çalışıp didinip kazandığı parayı kocasına veren ya da zorla elinden alınan kadınları da katarsak, erkeğe bağımlı kadın oranı yüzde 80'i bile geçer.
Böyle bir yapıda, erkek egemen devletten beslenmeli siyasi partilerimiz kolay kolay kadınlara yer açar mı?
Bakmayın siz her seçim dönemi kadınlara mavi boncuk dağıttıklarına, canım gülüm dediklerine... Hiçbiri samimi değil, içten değil.
Paran yoksa, aday olamazsın
Eğer gerçekten içtenlikli olsalardı 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden bu yana bir yılı aşkın süre geçti, bırakınız Anayasa'nın 10. maddesini Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları'nda "olumlu ayrımcılık" yönünde gerekli düzenlemeleri yaparlardı.
Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KADER) Başkanı Ayşe Bilge Dicleli'nin dediği gibi, kadınların ekonomik güçsüzlüğünü bile bile hem onlardan aday adaylığı için çok yüksek paralar talep edeceksin, para bulamayıp aday olamadıklarında da "ne yapalım kadın aday yok" diyeceksin. Bu kadarına da pes doğrusu. Bu iki yüzlülük değil de nedir?
Siyasi Partilerin sırları döküldü ama biz kadınlarda moral kalmadı, umut kalmadı.
1999 Yerel seçimlerinde daha bir umutluyduk, daha cesaretliydik ve kendimizi daha da güçlü hissediyorduk. Seçim dönemiydi ya; partiler kadınların sorunlarını, siyasal temsildeki eksikliklerini gündeme getirip kadınlardan aday olmalarını istediler. Kadınlar da ilk kez siyasette daha görünür olmak için bu çağrıyı kabul ettiler. Gerçekte çağrı kadınlara değildi, nüfusun yüzde 52'sini oluşturan kadın oylarınaydı.
Hiçbir liderin kafasında "kadın" olmadığı için seçim sonuçları hep aynıydı: Yüzde 1.
Aradan üç yıl geçti... Genel seçimler geldi, kadınlar her şeyi göze alarak bir kez daha aday oldular. Sonuç yine aynı: Yüzde 4.4
Kadınlar da bir gün el ele verirse
Şimdi yerel seçim hazırlığındayız. Ama bakıyoruz kadınlar bu kez pek istekli değil. Ekonomik özgürlüğünü kazanma çabasında olan kadınlara bunca yıl aldatılmışlığın yanına şimdide "ödenti" sorununu çıkarıyorlar. Amaç kadının özgür iradesine el koymak.
Bu seçim de onların istediği gibi geçecek! Ama eksik temsilin sadece kadının sorunu olmadığını, bir demokrasi sorunu olduğunu eninde sonunda bir gün anlayacaklar.
Nasıl, erkekler İzmir'deki profesyonel spor kulüplerini kurtarmak için bir araya gelip bir saat içinde 579 milyar lira toplayabiliyorsa, dileriz bir gün kadınlarla da el ele verip, dayanışma içinde tıkanmış demokrasimizin önünü açarlar. (BB)