Bence eylemden çok daha önemli olan, eylem sırasında yapılan açıklamalar ve ortaya konulan gerçeklerdi. Eczacılar, ilaçtan alınan yüzde 18 KDV'nin çağdaş dünyada yüzde 0 ile 4 arasında değiştiğini, en yüksek KDV'yi uygulayan Avrupa ülkelerinin bile yüzde 8'i geçmediğini söylediler. Bu bir. İkincisi de bizim yaygın ve kaygan medyanın birden bire halk dalkavuğu kesilmesiydi. Devletin ilaçtan aldığı KDV oranına, yerlisi en fazla 7 milyon liraya satılırken ve hiç gerek yokken 80 milyon liralık ağrı kesici ithalatına izin verişine değinmeyen medya, halkı ilaçsız bıraktıkları gerekçesiyle eczanelere yüklendi. Medya, "Eczaneler karlarından oluyorlar dile eylem yapıyor" gibi bir tavır ortaya koydu. Aynı medya eylemin hemen birkaç gün sonrasında 2002'de emlak vergisinde yapılacak artış, devletin akaryakıttan aldığı yüksek vergi gibi haberlere yer verdi, sütun, ekran ve mikrofonlarında. Yani anlayacağınız, yine istediklerini istediklri gibi görüp, aktardılar. Bu olayın bir yönü.
Benim bugün asıl üzerinde durmak istediğim, devletin mal ve hizmet üretiminde fiyatı yükselten rolü. İddia ediyorum, Türkiye'deki enflasyonu arttıran en büyük etken kamunun uygulamalarıdır. Devlet en büyük enflasyonist faktördür. Ve yine iddia ediyorum, Türkiye'de malı götüren en büyük aracı kurum da devlettir. Fiyatları yükselten kamu kurumları, özel sektöre nal toplatan bir hız ve acımasızlıkla halkın cebini boşaltıyor.
İlaçtan yüzde 18 KDV alan devlet, ilacı lüks harcama sınıfına koymuş oluyor. Bu çok söylendi. İlaçtaki kar oranlarına bakalım. Bildiğim kadarı ile üretici firma-dağıtıcı-depocu-eczacı ağında fabrika çıkışı ile satış noktası arasındaki fark en fazla yüzde 25, bilemediniz 30. Ancak devlet yüzde 18 alıyor. Üstelik te bu 18 sadece satış noktasında alınan vergi. Üretim-perakende satış noktası arasındaki kar oranları da KDV'ye yansıyor. Sayısını bilmediğimiz doğrudan ve dolaylı vergileri de unutmuyoruz, tabi ki. Ama güncel konumuz KDV ve ilaçtaki KDV.Tüketiciye yansıyan fiyattaki devlet katkısının birinci ayağı böyle.
Gelelim ikinci ve vahim adıma. Ödediğiniz faturalara hiç dikkat ettiniz mi? Eğer dikkat ettinizse faturanızda yer alan örneğin Elektrik Tüketim Vergisi'nin de KDV matrahı içinde yer aldığını görmüşsünüzdür. Sonra cep telefonu faturalarınıza dikkat ettiniz mi? Konuşma ücretlerine zam yapıldığında faturanızın altında şöyle bir not yazılır. "Konuşma ücreti şu tarihten itibaren 145 bin liraya yükseltilmiştir. Ücrete KDV dahildir." Faturanızı iyice incelediğinizde KDV'si içinde olan konuşma ücretleri toplandığında, genel toplam üzerinden yeniden KDV alındığını görürsünüz. Anlayacağınız verginin de vergisini ödüyoruz. Merak ediyorum dünyada verginin de vergisinin alındığı başka bir ülke var mı? acaba. Ya da böyle bir uygulamayı kuzu kuzu kabullenen bir başka toplum.
"En büyük aracı kurum devlettir"e gelince. Türkiye'de birçok ürünün fiyatını arttıran etkenin aracı kurumlar olduğu söylenir. Örneğin çiftçinin elinden 100 liraya alınan domatesin tüketicinin eline 250-300 liraya geçmesinde en büyük payın komisyoncular olduğu söylenir. Diğer ürünlerde de dağıtımcı firmalar, ana bayiler, tali bayiler komisyonculuğun türevi gibidirler. Kamu yani devlette üretim ve satış arasında her noktada aldığı vergiler, fonlarla bir anlamda aracı kurum gibi fiyatları yükseltiyor. "Devlet vergi almasın" demiyorum, tabi ki. Devletin ayakta durması vergilere bağlı. Ancak, bizdeki gibi "vur abalıya" tarzıyla alınan vergilerin adil olduğunu, devletin masum olduğunu söylemek için de sanırım aptal olmak gerek.
En büyük enflasyonist devlettir demiştik. Bakın akaryakıt, elektrik ve suya yapılan otomatik zamlara. Elektrik ayda yüzde 5 otomatik zamlanır. Su illere göre değişmekle birlikte aynı durumdadır. Örneğin Mersinliler geçen yıl aylık yüzde 6 su zammını yaşadılar, bu yıl her ay yüzde 5 zamlı fatura ödeyecekler. Akaryakıttaki durum tam bir facia. 240 küsür bin liraya mal olan benzini yaklaşık bir milyon 200 bin liraya satın alıyoruz. Devletin akaryakıtın litresinden aldığı vergi ve fon miktarı 900 bin liranın üzerinde.
Yaygın ve kaygan medyamızla birlikte bunları görmeyen biz vatandaşlar ne yapıyoruz? Ekmek zammında fırıncılarla, sebze zammında manavla, ilaç zammında eczacıyla karşı karşıya kalıyor, bu kesimleri suçluyoruz. Acaba doğru mu yapıyoruz? Asıl sorumlu kim? Eczacı mı?, devlet mi? yoksa biz mi?