Pakistan’da aşı yapan sağlık çalışanları öldürülüyor
ABD 2011 yılında Usame bin Ladin’i Pakistan’da bulup öldürdüğünü ilan etti. Ladin’i bulmak için uyguladıkları yöntem Pakistanlı bir doktoru kullanmaktı. Doktor uydurma bir aşı kampanyasıyla evlere girerek DNA örneği topladı ve örnekler Ladin’in izini sürmek için kullanıldı. Sonuçta doktor yargılandı ve hapse gönderildi. Ancak yol açtığı hasarın büyüklüğünü öngörmek dahi zor.
Taliban 2011 öncesinde aşılama çalışmalarını Müslüman kızları kısırlaştırmak için bir Batı komplosu olduğunu söyleyerek engelliyordu. Şimdi ise aşılama için köyleri dolaşan sağlık çalışanlarını doğrudan hedef almaya başladı: Son iki yılda en az 35 sağlık çalışanının aşılama çalışmaları sırasında kaçırıldığı ve işkence edilerek öldürüldüğü bildiriliyor.1 İnsanlar çocuklarını aşılatmaktan vazgeçtiler, sağlık çalışanlarını kovmaya başladılar.
Bütün bunlar Dünya Sağlık Örgütü’nün “dünyanın en büyük çocuk felci virüsü kaynağı” olarak nitelediği Peşaver ve çevresinde gerçekleşiyor. Çocuklar sadece Pakistan’da değil başka ülkelerde de tehdit altında. Örneğin Suriye’de görülen, şimdilerde Türkiye’ye yayılma riski bulunan salgın, savaşın yanı sıra Pakistan’la da bağlantılı. Sadece bu olay toplumun tıbba güvenini korumanın ne kadar yaşamsal olduğunu gösteriyor. Büyük isimli uluslararası sağlık, biyoetik ve insan hakları örgütleri ise bir CIA operasyonu için tıbba güvenin yok edilmesine karşı sessizler.
Homeopatik “ilacın” içinden gerçek ilaç çıktı
Türkiye’de yaklaşık iki yıl önce Eczacılık Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle homeopatik* ürünlerin eczanelerde satışının önü açıldı. Hazırlanmakta olan Geleneksel, Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği ile de homeopatik ürünler, hacamat, sülük, kupa gibi girişimlerle birlikte yaygınlaştırılarak birer şifa aracı olarak topluma sunulacak. Homeopatik “ilaç”ların tedavi edici özelliklerinin bulunmadığı biliniyor. Birleşik Krallık’ta ve Avustralya’da ulusal araştırma konseyleri ilgili tüm bilimsel çalışmaları derlediler ve homeopatik ürünlerin plasebodan daha etkili olmadığını belirlediler. Ayrıca, pek çok hastalığı tedavi ettiklerini ileri sürdükleri için homepatik ürünleri “tehlikeli plasebo” olarak nitelendirdiler ve hükümetlerin bu ürünlerin bedellerini ödememesi gerektiğine karar verdiler. Buna karşın homeopatik ürünlerin Birleşik Krallık’ta 200 milyon, Fransa ve Almanya’da 400 milyon sterlin büyüklüğünde pazarları var ve şirketler kesmeşekerden farksız olan ürünlerini pazarlamak için çeşitli yöntemler denemeyi sürdürüyorlar. ABD’den bir haber bu durumu doğruluyor: Habere göre, Terra Medica şirketi rutin kontrollerde içlerinde penisilin saptandığı için çeşitli ürünlerini geri çekme kararı almış.2 Şirketin internet sitesinde ise ürünler, “antibiyotik ya da hormon içermeyen geniş spektrumlu tıbbi alternatifler” olarak tanıtılıyor. Plasebo etkisi satışları yeterince artırmamış olmalı.
Domuz gribi ilacının etkisinin abartıldığı, yan etkilerinin gizlendiği ortaya çıkarıldı
Domuz gribi 2009 yılında tüm dünyayı etkileyen bir salgına dönüştüğünde, Dünya Sağlık Örgütü gibi saygın kuruluşlara bağlı uzmanlar hastalığın ölümcül etkileri olabileceği konusunda uyarılarda bulunmuşlar, koruyucu ve tedavi edici olarak eldeki tek ilacın Tamiflu olduğunu duyurmuşlardı. Bunun üzerinde pek çok ülke milyonlarca dolar harcayarak Tamiflu stokladı. Türkiye’de 2009 yılında yaklaşık 500 bin kutu Tamiflu satıldı. Ancak sonraları, domuz gribinin etkilerinin düşünüldüğü kadar ağır olmadığı, sadece gebe, iki yaş altı çocuk, astımlı hasta gibi yüksek riskli kişilerde ilaca hemen başlanması gerektiği, ilacın çocuklarda önemli yan etkileri olabildiği, ilacı öneren uzmanların ilaç şirketi ile bağlantılı oldukları öne sürüldü. Ülkeler ellerindeki milyonlarca kutuluk stokları Afrika ülkelerine bağışlamak gibi çözümlere başvururken, Tamiflu’yu üreten Roche şirketi hisse başı kârını yüzde 20 artırarak dünyanın en büyük dördüncü ilaç şirketi oldu.
British Medical Journal yürüttüğü “açık veri kampanyası” kapsamında, geçen ay Tamiflu ile ilgili tüm çalışmaların bağımsız araştırmacılara açılmasını sağladı.3 Bu sayede yapılan kapsamlı incelemelerle, önceki kaygıları ve iddiaları doğrular biçimde, Tamiflu’nun etkinliğinin abartıldığı ve yol açtığı zararların bildirilmediği saptandı. Tamiflu’nun geliştirilmesi sırasında Roche 84 klinik çalışma yürütmüştü; ancak araştırmacıların ortaya çıkardıklarına göre, bu çalışmaların sonuçları ne Tamiflu stoklanması kararını veren hükümet yetkililerince, ne de verileri biraraya getirerek analiz etmek isteyen bağımsız araştırmacılarca görülebilmişti.
Toplumun tıbba güvenini azaltan bir örnek daha… Bu örnekler var oldukça modern tıbbın “Bilim dışı-aldatıcı tedavi iddialarının tuzağına düşmeyin!” çağrısı ne kadar ikna edici olabilir? (MC/HK)
* Hastalık belirtilerini ortaya çıkarabilecek maddeleri çok düşük dozlarda hastanın vücuduna vererek o hastalığa karşı bağışıklık kazanılacağını öne süren alternatif tıp yöntemi.
1 Canadian Medical Association Journal, 22 Nisan 2014
2 Global News, 27 Mart 2014
3 British Medical Journal, Mart 2014