Özuslu, tarihte ilk kez Türkiye dış politikası ile Kıbrıs'ta çözüm isteyen tarafların aynı pozisyonu savunduklarını belirtiyor ve ekliyor; "Rum tarafı da Türk tarafı da masadan kalkan taraf olmak istemiyor. Türkiye de artık, çözümsüzlük halinde kendisine yeni bir dünya aramak zorunda kalacağını ve bu dünyada Avrupa Birliği'nin (AB) olmayacağını anladı".
Türkiye'de ordu ve hükümet arasındaki mücadelenin uzlaşma ile sonuçlandığını belirten Özuslu, ABD'nin Kıbrıs'ta üs istediği yolundaki haberleri de, "AKP'nin askeri çevreleri rahatlatmak için ABD yönetimi kanalıyla verdiği bir mesaj" olarak nitelendiriyor.
New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) merkezinde dün başlayan "Kıbrıs zirvesi"ni değerlendiren Özuslu, bianet'in sorularını yanıtladı.
Müzakere sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
New York görüşmelerine, dün akşama kadar ihtiyatlı bakıyorduk. Birinci nedeni, Cumhurbaşkanı Denktaş'ın bizzat kendisi; ikincisi yanında götürdüğü danışmanı Mümtaz Soysal'dı. Türkiye'de kuvvet komutanlarının birkaç gün önce yaptığı değerlendirme toplantı da soru işaretleri oluşturmuştu.
Dün akşamdan sonra, bu tablo oldukça değişti. Serdar Denktaş'ın "görüşmelerin resme başladığını" açıklaması ve tarafların masayı terk etmemeleri, umutları canlandırdı.
Referandum süreci başlamak üzere. Bu, Annan'ın görüşmeleri başlatma koşuluydu. Görüşmelerin resmen başladığı varsayılırsa, referandum şartı da kabul edilmiş olmalı.
Türkiye'nin sürece etkisi nasıl?
Şu anda insanlar 1 Mayıs'tan sonrasını göremiyor. Hükümet açıklamalarına göre, Türkiye'nin dış politikası ile Başbakan Talat'ın pozisyonu şu anda aynı; ikisi de Denktaş'ı masada tutmak için çaba sarf ediyorlar.
Avrupa Birliği'nden (AB) müzakere tarihi almayı umduğu Aralık'a kadar çözümü hedefleyen Türkiye, artık 1 Mayıs'tan sonrasının felaket olduğunu fark etti. Kıbrıs'taki süreç, Türk dış politikasını da çok etkiledi.
Çözümsüzlük ihtimali?
Çözümsüzlük için iki senaryo var: Rum taraflı ya da Türk taraflı çözümsüzlük ihtimalleri... Biz, Türk tarafının masadan kaçmayan taraf olmasını istiyoruz. Rum tarafının kaçma ihtimali de, teorik olarak var; pratikte yok.
Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Nisan 2003'de Avrupa Birliği'ne (AB) resmen üye olduysa da, Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün faturası Rum tarafına kalırsa AB'den izole edilebilir. AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, bunu açıkça ifade etti.
Rum tarafı, Annan Planı'nı kabullenemese ve Kıbrıslı Türklere çok fazla siyasi hak verildiğini düşünse de masadan kalkan taraf olmak istemeyecektir.
Onlar masadan kalkarlarsa, tarihte ilk kez Türk tarafı anlaşmayı isteyen taraf olarak algılanacak ve bunun da bazı siyasi sonuçları olacak:
AB, Rum tarafına birtakım yaptırımlar uygulayabilir ya da bölünmüşlüğü yani taksimi resmileştirecek bir gelişme yaşanabilir. Bu da adadaki askeri güçlerin varlıklarını sürdürmesi anlamına gelebilir. AB ile Türkiye'nin sınır durumu olur bu da Kıbrıs için ekonomik ya da siyasi fayda sağlamaz.
Türk tarafı masadan kalkarsa?
Türkiye Başbakanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün de söylediği gibi, KKTC bir kez daha kendi içine kapanacak. Kıbrıslı Türkler birey olarak AB vatandaşı olup dünyaya göç etmeye başlayacaklar. KKTC'nin Türkiye'ye ekonomik bağımlılığı devam edecek.
Türkiye de AB şansını yitirecek. Belki İsmet İnönü'nün lafına geri dönülerek yeni bir dünya arayışı başlayacak ve o dünyada AB olmayacak.
Türkiye için çok seslendirilmeyen bir tehlike de, Kuzey Irak'ta yeni bir Türk devleti oluşması ihtimali. Türkiye, Kıbrıs'ta iki devlet birliğini savunursa, neden Kuzey Irak'ta ayrı bir devlet kurulmasına karşı çıktığı sorusuyla karşılaşacak.
1 Mayıs'tan sonra Kıbrıs'taki siyasi yapılanma nasıl değişecek?
Çözüm ve AB halinde, bütün partiler politikalarını gözden geçirecekler. Milliyetçiliği ve çözümsüzlüğü savunanlar, marjinal partiler durumuna düşecek ki, 1975'den beri iktidarda olan Ulusal Birlik Partisi (UBP) için bu senaryo konuşulmaya başlandı.
UBP ya politikalarını çözüme ve iki toplumun barış içinde yaşamasına göre uyarlayacak ve liberal sağ bir parti olacak ya da ayrılıkçılığı, milliyetçiliği ve etnisizmi savunarak marjinalleşecek. UBP'den boşalan yeri de başka partiler dolduracak. Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş, bir liberal sağ parti ile sağın liderliğini ele geçirebilir.
Solda da benzer şeyler yaşanabilir. Bugün sol partiler için Avrupa'yı savunmak ön plandı ve politikaları AB ile uyumlu görünüyor. Ancak AB sürecinde pratikte çeşitli sıkıntılar yaşanabilir. Onlar da çeşitli politika değişikliklerine gidebilirler. Çözüm halinde, CTP lideri Talat, tarihe geçer ve Kıbrıs siyasetindeki konumunu güçlendirir. Uzlaşma halinde Cumhurbaşkanı Denktaş da yitirdiği itibarı yeniden kazanabilir.
Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Kıbrıs'ta üs talebi?
ABD'nin Kıbrıs'ta üs istediği haberlerini, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher, "Kimseye sormadım ama bu soruya yanıtım hayır" diyerek yanıtladı. Bu, diplomatik bir manevra olarak algılanabilir.
ABD, Annan Planı çerçevesinde Kıbrıs'ta bir üs talep edemez. Ancak Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti NATO üyesi olduktan sonra ABD'nin burada bir üs ihtimali olabilir.
İki toplumun güvenlik endişeleri ortadan kalkabilir. AKP, Türkiye'de silahlı kuvvetleri rahatlatmak için böyle bir manevra yapıp ABD yönetimi kanalıyla askeri çevrelere mesaj veriyor olabilir. (BB)