Salt iki kitabı da büyük bir beğeniyle okuduğumdan değil; aralarında güçlü bağlar bulunduğunu düşünüyorum. Tanışsalar muhtemelen sıkı birer dost olurlar ve Aylak Adam dilsiz arkadaşına "Sizi gözüm bir yerden ısırıyor!" derdi. İkisinde de hayata karşı aynı kayıtsızlık, anlamsızlık ve hiçlik üzerine kurulu hayattan beziş, yerleşiklik yerine göçebelik... İçlerinde varoluşun acısını duyuyorlar ve bu acı dineceğe benzemiyor.
Aylak Adam, Beyaz Mantolu Adam ve Serseri Aşıklar
Davranışlarının kökeninde akılcı sebepler bulunmamakla birlikte, kitapların üzerinden düşününce; onları harekete geçirenin, olağan hayatın beklentilerine ayak uyduramama, bir tür dışarıda kalma ve varoluşlarını unutamama halinden beslenen "ikna edici sebepler" olduğunu anlıyoruz.
Şüphesiz benzer özellikler taşıyan eserlerin sayısı artırılabilir; ancak kapıyı açıp yalnızca birini, Godard'ın Serseri Aşıklar'ını, içeri buyur etmek istiyorum (Ne güzel Türkçeleştirmişler!).
Filmdeki atmosferle, kitaplardakiler birbirine çok yakın; insan üçünde de aynı yürek kabarıklığını hissediyor. Acaba bu üç eserdeki ebedi beğeni (Üzerlerinden fazla zaman geçmemesine rağmen en azından bende ebedi olacağı aşikardır.) keyfi ya da rastlantısal mıdır? Keyfiliği bir yana bırakalım; ama kesinlikle rastlantısal değildir.
Serseri Aşıklar'ın dönemin revaçta yaklaşımıyla, 'kervan yolda dizilir' anlayışıyla üretildiğini biliyoruz. Diğer ikisini de taşıdıkları özellikler itibariyle bu anlayışa dahil etmek galiba güç olmayacaktır.
Sanat eserinin bir ölçü ve kıvam sorunu olduğunu bilmezden gelen bazı insanların, tembel yüzlerini göstermemek için kullandıkları bir maskeye dönüşme riski taşıyan 'kervan yolda dizilir' anlayışıyla yapılan işlerin önemli bir bölümüne itibar etmemekle birlikte, bazılarından adeta büyüleniyorum. Böyle işlere, bu anlayışın sadece tembelliği gizleyecek bir örtü muamelesi görmesinden değil ama aynı zamanda "Hele bir başlayalım, gerisi zaten gelir!" benzeri bir plansızlığa da destek yapılmasından itibar edemiyorum.
Büyülendiğim eserleri üretenlerdeki ustalık, illa bir kervan oluşturacağım diye önlerine çıkan her yolcuyu, sırf yolcu olduğu için, derhal kervana dahil etmemelerinden; her yolcuya bakarken, akıllarında sürekli kervan ve kervanın güvenliği fikrini muhafaza etmelerinden kaynaklanıyor. Yani bu eserler kartopu gibi birikerek değil eksilerek çoğalıyor, büyüyor ve bizi büyülüyorlar.
Öte yandan insan, "Bunlardan etkilenmemizin sebeplerinden biri sonlarındaki umutsuzluk mudur?" benzeri bir soruyu aklına getirmeden de edemiyor. Bazıları "maalesef", bazıları "kaçınılmaz" diyecektir; ama üç eserin sonunun da birbirine çok ama çok benzediğini tespit etmek gerekir.(BB/NK)