Yönetim kadrosuyla beraber görevden alınan ve yerine mahkeme kararıyla yeni heyet atanan CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, DEM Parti Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu'nun "Yerel Demokrasi Konferansı"na katıldı.
Konferansın ikinci oturumunda "Yerel Demokrasi ve Kayyım" başlığında konuşmacı olarak yer alan Çelik, 2016'dan bu yana devam eden kayyım atamalarını eleştirdi. CHP'nin kayyım siyasetini Esenyurt Belediyesi Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasıyla deneyimlemeye başladığını hatırlatarak, sürecin partinin kurumsal kimliğini hedef alan bir hale dönüşmesine tepki gösterdi.

Çelik, 2016’dan bu yana uygulanan kayyım atamalarını eleştirdi ve uygulamanın hedefinin artık sadece Kürt siyasetini dışlamak değil, CHP’nin iktidar alternatifi olmasını engellemek olduğunu söyledi.
Çelik'in Mithat Sancar ile arasında geçen "Kendisini görünce 'damdan düşenin halinden damdan düşen anlar' dedim" şeklindeki diyaloğu aktarması salonu güldürdü.
"Anayasayı askıya alma süreci"
Çelik, kayyım siyasetini 'anayasayı askıya alma, anayasasızlaştırma süreci' olarak nitelendirdi. 15 Temmuz sonrası savunulan gerekçelere rağmen herhangi bir AKP’li belediyeye kayyım atanmadığını vurgulayan Çelik, uygulamanın başlangıçta Kürt muhalefetini meşru alandan dışlama amaçlı kullanıldığını, zamanla hedefin genişleyerek muhalefetin tümüne yöneldiğini belirtti. Çelik, devamında şunları söyledi:
"Millet egemenliğine darbe"
"Aslında temel olarak bir rejim meselesi, otoriter, baskıcı bir azınlık iktidarının meselesi. Türkiye'nin ikinci partisi konumuna düştüklerinden dolayı kendi siyasi varlığını sürdürmek için uygulamaya koyduğu bir süreç. Millet egemenliğini dilinden düşürmeyenlerin millet egemenliğine darbe vurduğu bir takım uygulamalar. Halkın seçtiğini, halktan kaçırma meselesi ve bir şekilde muhalefetin meşru alandan dışlanması meselesi. Yani diyor ki; sen kimi seçersen seç, ben belli amaçlarım doğrultusunda bu uygulamaları gerçekleştiririm."
"AKP'li başkanlar affını istedi"
Dünden bugüne kayyımın belli amaçlarla kullanıldığını ifade eden Çelik, bugünün amacının "CHP’nin iktidar alternatifi olmasını engellemek" olduğunun altını çizdi:
"15 Temmuz sonrası dediler ki 'FETÖ ile mücadele için bu uygulamaları çıkarttık'. Bir tane AK Partili belediyeye kayyım atamadılar, onlar affını istedi. O dönemden itibaren aslında Kürt muhalefetini yasal meşru alandan dışlama uygulaması olarak kullandılar. O günün HDP'si, bugünün DEM Parti’si artık yerel yönetimler eliyle daha güçlü bir siyasi parti haline geliyor. Kendini daha fazla ifade edebiliyor, bir biçimiyle bölgede vatandaşla daha iyi bir bağ kurabiliyor. O zaman Kürt siyasetinin meşru alanın dışına itme meselesi olarak uygulandı.
"İktidar rıza üretemiyor"
"2017'den beri referandumuyla beraber oluşmuş bir ittifak var. Bu ittifak 2019'da bir biçimiyle mevcut siyasi iktidarı geriletti. Bizim adına ‘İstanbul ittifakı’ dediğimiz, partinin genel merkezinin ‘Türkiye ittifakı’ dediği, DEM Parti'nin ‘kent uzlaşısı’ olarak ifade ettiği ittifak sayesinde 2024 seçimlerinde Türkiye'nin 2. partisi konumuna düştüler. Bu aslında bir taban ittifakıydı. İktidarı kaybetme korkusu sardı. İktidar bu tür uygulamalarla iktidarını sürdürme meselesine dönüştürdü. Çünkü artık rıza üretimini gerçekleştiremiyorlar."
"Kampanyaları yerelden finans ettiler"
Çelik, iktidarın yerel yönetimleri siyasetin finansman kaynağı olarak görmesi nedeniyle saldırıya geçtiğini vurguladı:
"Uzun zaman bunu yerel yönetimler eliyle bir biçimiyle gerçekleştirdiler. Bir yerelin rantıyla, siyasetin finansmanını hep buradan sağladılar. Siyasetin finansmanını, bütün mitingleri yerel yönetimlerle buralarda organize ettiler. Bütün seçim kampanyaları yerel yönetimlerin finansmanı üzerinden gerçekleştirdiler.
"Muhtaçlaştırma politikası"
"Uzun yıllar Türkiye'yi bir muhtaçlaştırma politikasıyla yönettiler. Vatandaşı bir kuru ekmeğe, bir suya muhtaç ettiler ve yerel yönetimlerin küçük küçük sosyal yardımlarıyla vatandaşla bağ kurdular. Özellikle 2019'da büyük kentleri kaybedip 2024'te de 2. parti konumuna geldiklerinde ‘eyvah’ dediler. Şimdi 2016'dan beri Kürt muhalefetini meşru alanın dışına itmek istiyorlar. Çünkü ikinci parti oldular ve muhtaçlaştırma politikası çöktü. Yerel yönetimler rantını kaybetti. Yerel yönetimler üzerinden kadrolaşma, oralara insan yerleştirme meselesi çöktü. Artık burayla bağ kuramayacak ve siyasetin finansmanını sağlayamayacak."
"Çökme operasyonları"
"İlk önce Tasarruf Tedbirleri Genelgesi çıkardılar. Bir tane uyan AK Partili belediye yoktur. Baktılar ki genelgeye rağmen belediyeler vatandaşa hizmet etmeye devam ediyor. Başladılar finansman baskısına. Yıllarca biriktirdikleri 15-20 yıllık vergiler SGK borçları akıllarına geldi. Belediyeleri borçlandırmışlar, İller Bankası'ndan gelen payın yarısını kesiyorlar. O ülkenin nüfusuna göre İller Bankası'ndan belediyelere pay gelirdi. Gelen payla maaşlar ödenirmiş, projeler yapılırmış, vatandaşa hizmet verilirmiş. Bugün İller Bankası payı bırakın SGK borçlarına, maaşlara yetmiyor. Şimdi yüzde 50'sini kesiyorlar. İşte silkeleme dedikleri bir meseleyle başladılar, ardından yargı tacizine, çökme operasyonlarına başvurdular."
"Tehditle şantajla transfer dönemi"
Çelik, belediyelerdeki "tasfiye ve transfer" çabalarına da işaret etti:
"Kayyımların ardından 'tehdit ve şantajla' transfer süreci başlattılar. Ailesiyle tehdit ediyorlar, belediye içerisindeki bazı meseleler üzerinden tehditlerle transfere başvuruyorlar. Tüm bunlar belediyelere çökme operasyonunun bir parçası. Bayrampaşa'da olduğu gibi ya bize katıl ya da seni tutuklarız diyorlar. Boyun eğmeyenleri tutukluyorlar. Meclis içerisinden seçim yapılıyor, kura yoluyla CHP’nin adayı seçiliyor. Yine siyasallaşmış yargının parçası bir mahkemeyle onu da iptal ettiler. Yeniden seçim yapıldı. Bu kez Meclis üyelerine teklifler, başkan yardımcılıkları, başka başka tekliflerle bir biçimiyle dengeyi değiştirdiler."
"Basına, gençlere, işçilere gözdağı..."
"Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak bildiğimiz medyaya Tele1’e kayyım atandı. Ortada verilmiş ne bir hüküm var, ne bir karar var. Kayyım atayarak özgür basını susturma çabasındalar. Bugün orayı susturacak, yarın öbür tarafı susturacak. Bir gazeteciyi tutukla, cezaevine koy, sudan sebeplerle basın dünyasına gözdağı ver. Öğrencileri tutukla, toplumun bütününe gözdağı ver. Sendikalı işçileri tutukla, emek dünyasına gözdağı ver. İş dünyasına soruşturma aç, iş dünyasına gözdağı ver. Dolayısıyla aslında topyekün, toplumsal muhalefete saldıran, otoriterleşmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Amaçlarının ne olduğunu biliyoruz. Şimdi tabii tükenmiş iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Baktılar yerel yönetimler üzerinden yaptıkları uygulamalarla bir biçimiyle toplumda ikna oluşturamıyorlar, partimizin kurumsal kimliğine saldırmaya başladılar."
"Kent uzlaşısı" soruşturması
Çelik, "kent uzlaşısı" soruşturmaları kapsamındaki suçlamalara da değindi:
"Bizim İstanbul İttifakı dediğimiz DEM Parti'nin kent uzlaşısı dediği mesele üzerinde meclis üyelerimiz tutuklandı. Bütün davalarını takip ediyoruz. Savcılığın tutukluluğa sevk yazısında şöyle bir ibare var: Kent uzlaşısıyla Batıdaki Kürtler belediyeleri kazanamasalar bile yerel yönetimlerde söz sahibi yapılmıştır. Şimdi ne demek bu? Kürtün doğusundakiyle batısındaki arasında fark mı var? Yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşıyoruz. Bu salonda Türkiye'nin dört bir yanından gelmişiz, burada yaşıyoruz. Tam olarak aslında yerel demokrasi dediğimiz şey budur."
"Birleşik mücadelemizi sürdüreceğiz"
Çelik, konuşmasını birlikte mücadele mesajı vererek tamamladı:
"Türkiye'nin doğusundan batısına kuzeyinden güneyine birçok yerden insanlar geldi ve burada bir kültür çatışması var. Burada bir çatışma ortamının içerisinde yerel demokrasiyle bir uzlaşma aranıyor. Yerel demokrasi bu yönüyle demokrasinin en önemli taşıyıcı konumlarından bir tanesi. Bu çatışma ortamlarını sonlandıracak. Hedef aldıkları şey bu aslında. 9 meclis üyemiz tam olarak 'İstanbul İttifakı' ya da 'kent uzlaşısı' nedeniyle tutuklu. İşte bundan korkuyorlar tam olarak.
Hani biz hep diyoruz ya 'birleşe birleşe kazanacağız, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz' diye. İşte o sloganların bir şekilde vücut bulmuş hali. İşte tam olarak korktukları şey bu. Demokrasiden, adaletten, özgürlükten, eşit yurttaşlıktan yana olanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Birleşe birleşe karanlıkla mücadelemizi sürdüreceğiz. Biz bu ülkenin barış, eşit yurttaşlık, demokrasi, adalet isteyen insanlarıyız. Asla geri adım atmadan birleşik mücadelemizi sürdüreceğiz."
(AB)








