Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Basın Özgürlüğü kampanyasının öncülüğünü yapıyor. Medya patronlarının keyfi uygulamalarına karşı gazetecilerin özlük ve sendikal haklarını korumaya çalışıyor. Hapisteki gazetecilerin Avrupa'da sekiz ülke tarafından sahiplenilmesi kampanyasını yürütüyor.
TGS Genel Başkanı bianet'in sorularını yanıtladı.
Türkiye'deki habercilik sorunları ile ilgili editoryal bağımsızlık, sansür, otosansür gibi konularda ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
TGS, 2005'teki Türk Ceza Kanunu (TCK) ve 2006'daki Terörle Mücadele Kanunu (TMK) değişikliklerinden bu yana, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların daha da ağırlaştırılmasını eleştiriyor.
Özellikle son iki yıldan beri basın ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalara, baskılara, gazetecilerin yargılanmasına ve tutuklanmasına dikkat çekmek amacıyla başlatılan Basın Özgürlüğü kampanyasının öncülüğünü yapıyoruz.
Basın ve ifade özgürlüğü mücadelesi iki temel alanda yürütülüyor. Bunlardan biri devlete karşı özgürlük alanlarının genişletilmesi; diğeri ise gazetecilerin editoryal bağımsızlığının sağlanması için kendi medya patronlarının keyfi uygulamalarına karşı gazetecilerin özlük ve sendikal haklarının koruma altına alınması.
Gazetecilerin sendikal örgütsüzlüğü, siyasi iktidarın yasalar ve yargılamalarla yarattığı korku ortamında ve medya sahipleri üzerindeki mali baskı neticesinde sansürü ve otosansürü getiriyor.
Gazetecilerin cezaevine konulması dışarıdaki gazetecilerin de kendilerini cezaevine girme tehdidi altında hissetmesine neden oluyor.
Siyasi iktidarın icraatlarını eleştiren çok sayıda gazetecinin işten atılması, yine gazetecilerin meslek ilkelerine uygun olarak halka gerçekleri aktarmasını engelliyor.
Gazetecilere siyasi iktidarın çıkarları doğrultusunda dokunulmasıyla yasak alanlar belirleniyor.
Böyle bir ortamda, TGS'nin verdiği mücadele, doğal olarak öncelikle devlete karşı özgürlük alanının genişletilmesine odaklanıyor. TGS'nin bu mücadelesi, sendika üyesi olan ve olmayan tüm gazeteciler için de ortak bir zemin oluşturuyor.
Gazetecilerin bu mücadeleyi sendikal örgütlülüğünü genişleterek sürdürmesi, başarı ihtimalini de kuvvetlendirecektir. O nedenle TGS, Basın Özgürlüğü kampanyası ve sınıf sendikacılığı politikalarını, yeni örgütlenme stratejisiyle de desteklemeye gayret gösteriyor.
Bu amaçla, yeni medya kuruluşlarında ciddi bir örgütlenme faaliyeti yürütülüyor.
Elbette bunlar tek başına yeterli değil. Gazetecilerin editoryal bağımsızlığının sağlanabilmesi için sendikal örgütlülüğün yanı sıra, yasalarla devlete ve medya patronlarına karşı özel koruma altına alınması da gerekiyor.
Bunun için de gazetecilerin cezaevine konulmasına dayanak oluşturan TMK'da acilen değişiklik yapılmalı. Özel yetkili mahkemeler kaldırılmalı. TCK'da basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan kanun hükümleri özgürleştirilmeli.
Hapisteki gazeteciler ve gazetecilerin yargılanmaları hakkında nasıl çalışmalarınız var?
Cezaevindeki gazetecilerin ve tutuksuz yargılanan gazetecilerin duruşmalarını izleyerek dayanışmamızı gösteriyoruz.
Silivri ve Sincan F Tipi Cezaevi'ndeki gazetecileri ziyaret ettik. Önümüzdeki dönemde Diyarbakır ve Kandıra cezaevlerindeki gazetecilerle görüşeceğiz.
Bu kampanya sırasında, cezaevindeki gazetecilere ulusal ve uluslararası düzeyde kartpostal gönderilmesi de sağlandı.
Cezaevindeki gazetecilerin Avrupa'daki medya tarafından "sahiplenilmesi" (adopt) kampanyası da devam ediyor. Şu anda sekiz ülkedeki (Belçika, Fransa, İtalya, İngiltere, Macaristan, Almanya, İsveç, Norveç) gazeteci sendikaları aracılığıyla, bu ülkelerdeki medya kuruluşlarınca 16 gazeteci sahiplenildi.
Sahiplenilen gazetecilerden Doğan Yurdakul, Ragıp Zarakolu ve Baha Okar tahliye oldukları için yerlerine yeni isimler bildirilecek.
Önümüzdeki dönemde bu "sahiplenme" kampanyasının tüm Avrupa'ya yayılmasını hedefliyoruz.
Bu kampanya sayesinde, medya kuruluşları sahiplendiği gazetecilerin davasını ve hikâyesini haberleştiriyor. Böylelikle Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğü ve cezaevindeki gazeteciler sorununun gündemde tutulması ve kamuoyu oluşturulması sağlanıyor.
Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki başlıca engeller sizce neler?
Temel sorun TMK'nın hayatın her alanını "terör" olarak tanımlamasından kaynaklanıyor. Ayrıca TCK'nın 27 maddesinde de basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler var. İnternet sitelerinin yasaklanmasına, her türlü iletişimin devlet tarafından izlenmesine olanak tanıyan kanun hükümleri de dâhil olmak üzere, basın ve ifade özgürlüğünü engelleyen tüm kanunlar özgürleştirilmeli.
Medyaya yönelik hazırlanan yargı paketindeki yenilikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Söz konusu kanun tasarısı, hükümet tarafından ocak ayında sanki yürürlüğe girmiş de bütün sorunlar çözülmüş gibi takdim edildi.
18 Ocak'ta "üçüncü yargı" paketi adıyla açıklanan tasarı, içerik itibariyle "şartlı tahliye" niteliğindeki bazı düzenlemelerden öte yeni bir hak getirmiyor. TCK ve TMK'daki basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler, özü itibariyle aynen korunuyor.
Böyle bir düzenleme kısmi bir rahatlama sağlasa bile, Türkiye'de cezaevindeki gazeteciler sorununu ortadan kaldırmaya yeterli değil. Kaldı ki, ocak ayından beri eğitim sistemi gibi daha geniş kapsamlı kanun değişiklikleri, hızla parlamentodan geçirilirken basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki yasaklarla ilgili bu düzenleme hâlâ meclis komisyonunda bekletiliyor.
Bu politika siyasi iktidarın cezaevindeki gazeteci, yazar, aydın, akademisyen, öğrenciler sorununa ne kadar ilgisiz olduğunu gösteriyor. Bu irade değişmeden, ne üçüncü yargı paketinin, ne de üzerinde çalışıldığı söylenen dördüncü yargı paketinin "iyileştirme" getireceğini bekleyebiliriz. (EG/YY)