İşkenceye, öldürülmeye, "faili meçhul"e yabancı olmayan bu şehir haber bültenlerinde, gazete sütunlarında genelde çatışma haberiyle yer bulmakta. Uzun bir süredir çatışmalı dönemin bedelini ödemekte, yaralarını sarmaya çalışmakta, toplumsal sorunlarla cebelleşmekte diğer taraftan büyüyen bazı sorunlar karşısında çaresiz durmaktadır.
Bir yönüyle lüks arabaları bozuk yollarda görebileceğiniz bir yer. Doğal güzellikleriyse, bu ağır konuların altında "önemsiz" bir ayrıntı görünümünde. Konumuz Yüksekova'nın tanıtımı olmadığı için söyleyeceklerimize burada son verip biraz da özgen Acar'ın Yüksekova'sına bakalım.
Özgen Acar'ın Van'daki Yüksekovası
Özgen Acar 8 Ağustos'ta Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Yüksekova'ya yer verme gereği hissetmiş asi bir edayla. Başlıktan ötürü yanlış anlaşılmasın Yüksekova Hakkari'ye bağlı bir ilçe. Ama nedense Acar Van'ın Yüksekova'sı demek istemiş. Acar'ın yazısından bir paragraf;
"İkinci batak ise Yüksekova'dır. Türkiye için en önemli tehlike, Kandil Dağı'ndaki PKK teröristleri değil, Türkiye'nin içindeki Van'ın Yüksekova'sıdır. Oraya giderseniz 'Toyota' arabalarının adının herkesin dilinde 'tozoto' ve otobüslerin de 'dört kilo toz, bir otobüs' olduğunu duyarsınız. Yüksekova, Kandil Dağı'nın bankasıdır. Jandarma Genel Komutanlığı'nın bu kapıyı 1984'ten bu yana kapatamayışı bir ayıptır. Yeni komutan Orgeneral Işık Koşaner 'in, Yüksekova'nın PKK olayındaki stratejik önemini algılayacağına inanıyoruz"
Acar "bataklık" olarak değerlendirdiği bu şehirden kurtulmayı önermekte ve şehrin eroin trafiğindeki rolüne tepki göstermektedir. Üslubundan sorunun bununla sınırlı olması durumunda bunda bir sakınca görülmeyeceği sezilmekte.
Ama Acar'a göre eroinden kazanılan paralar "Kandili ayakta tutmakta" ve sınır dışı operasyon yerine Yüksekova üzerine gidilmesi gerekmekte. Acar bunun için Orgeneral Işık Koşaner 'e öneride bulunmaktan da kaçınmıyor.
Cefalı Yüksekova
Bu tepkinin Yüksekova'nın politik yapısından ayrı olduğunu düşünmek pek olası değil. Hatırlanacağı gibi Yüksekova son olarak Diyarbakır'da yaşanan olaylardan sonra on binlerin katıldığı kitlesel olaylarla gündeme geldi. Ondan önce de onlarca kitlesel olaya mekân oldu ve "faili meçhul"lere, sürgünlere pek çok kurban verdi. Bir anlamda çatışmalı, cefalı ortamın en aktif merkezlerinden biri.
4 Kasım 1993'te dönemin başbakanı Tansu Çiller "PKK'nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, onlardan hesap soracağız" demişti. Bu açıklamalardan sonra bir dizi cinayet gerçekleştirildi. Behçet Cantürk, Yusuf Ekinci, Fevzi Aslan, Şahin Aslan, Namık Erdoğan, Hacı Karay, Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve başkaları bu dönemde benzer yöntemlerle öldürüldü.
Cinayeti gerçekleştirenler polisiye önlemlerin olduğu yerlerden geçmelerine rağmen bir türlü yakalanamıyordu. Herhalde Acar'ın da beklentisi o günlere dönülmesi, aynı şeylerin yaşanması. Nasıl olsa oralarda gerektiğinde yargı mensuplarının rehavete kapılmaması için bomba atmaktan imtina edilmez. Yargı mensuplarını hizaya getirenlerin muhalif insanlara ne yapabileceği öngörülebilir.
1990'lardan sonra Yüksekova'da bir sabah dükkânızın bombalanmış halde bulunması, "faili meçhul"e giden insanlara taziye ziyaretleri, işkenceye uğrayan, tutuklanan insanların hikâyesi gündelik yaşamın bir parçasıydı. Yüksekova hala o dönemin sancılarını yaşamakta ve pek çok sorunla cebelleşmektedir.
Acar'ın tepkisiyle beraber çözüm olarak neyi düşündüğünü de açıklaması gerek. Elinde bir bilgi varsa bunu yargıya taşıması gerekir. Bu kadar aşırı bir tepkinin fütursuzca ortaya konması Acar'ın ayıbı olmaktan öte bir tahammülsüzlüğün yansımasıdır.
İnsanların tepkilerini linç anlayışıyla, milliyetçi reflekslerle ortya koyuşlarını azetecilerin tepkilerini bu kadar vurdumduymaz bir şekilde ortaya koymalarından bağımsız düşünmek zor.
Acar da bu vesileyle yapmak istediğini yaptı herhalde. (SA/EK)