Fotoğraflar: Cem Türkel
On iki yıl aradan sonra yeni romanı "Her Zerre Kara" ile tekrar okuruyla buluşan Özen Yula, Yeni Türkiye'nin, yeni İstanbul'un yeni insanlarının iç içe geçen hikayelerini anlatıyor.
Türkiye'nin son yirmi yılını, "simgeler üzerinden kurulmaya çalışılan bir hayat" olarak tanımlıyor.
Bu yeni insanlar arasında kimler var? Muhafazakâr barista, Suriyeli bir kız çocuğu, sözlük yazarları, milliyetçi rapçi, sabah programı sunucusu, yaşam koçu...
Yula, "Yeni dönemi, yeni görselliği, yeni bir özün ortaya çıkmasını anlatıyorum romanda.
Bir tek kalıba yerleştirilecek karakterler söz konusu değil elbette. Ama genel yapı içinde "görmemek", "işitmemek", "hissi ve tepkiyi ertelemek" üzerine bir konsensus durumu söz konusu" diyor.
"Sistem değişimi sancılarına tanıklık ettim"
On iki yıl önce çok başka bir yerdi Türkiye, bugün bambaşka bir yerdeyiz. On iki yıl boyunca neler demlendi sizde, nelere tanık oldunuz da "Her Zerre Kara" çıktı ortaya?
Bu dünya zamanıyla on iki yıl bayağı bayağı bir kuşak anlamına geliyor. Öncelikle farklı bir kuşağın yetişmesine, ülke genelindeki değişikliklere ve sistem değişimi çabasının sancılarına tanıklık ettim.
Sonra da bu dönemde değerler dizgesinin değişmesini, gerekli bulunmayan değerlerin yerine getirilip ikame edilen durumların neler olduğunu yakından görme ve tanıma fırsatım oldu.
Serinkanlı bir bakışla izlemeye gayret ettim bu durumu. Böylece çevremdeki değişimleri daha tarafsız bir duruştan algılamaya çalıştım. Bazı haberler birikip damıtıldı içimde.
Sonra bu durumlar "Her Zerre Kara" içinde yerlerini aldı. Bire bir anlatılmadı elbette, her biri edebiyatın süzgecinden geçirildi ve bekletilip objektif bir bakış açısıyla anlatıldı.
"Aynen" ve "sıkıntı yok" kalıpları
Yeni Türkiye'nin yeni hikâyeleri, yeni insanları üzerine bir roman Her Zerre Kara. Fonda Taksim Meydanı'ndaki eski AKM değil de, yeni camii var. (Kitabın kapağında da görüyoruz.) Romanda farklı kesimlerden, sınıflardan modelleri takip ediyoruz. Bir bölümden diğerine geçerken bu tipler de iç içe geçiyor adeta. Ayrı gibi dursak da hepimiz bağlıyız birbirimize bir şekilde. Yeni Türkiye'nin yeni insanları, karakterleri nasıl tipler?
Bir yerde en yaygın kullanılan konuşma kalıpları "aynen" ve "sıkıntı yok" ise orada farklılıklar ve değişik yaşam tarzları konusunda ciddi bir sıkıntıya işaret eder bu.
Dediğiniz gibi, yeni dönemi, yeni görselliği, yeni bir özün ortaya çıkmasını anlatıyorum romanda.
Bir tek kalıba yerleştirilecek karakterler söz konusu değil elbette. Ama genel yapı içinde "görmemek", "işitmemek", "hissi ve tepkiyi ertelemek" üzerine bir konsensus durumu söz konusu.
Bu da genel bir "hissedememe" yapısını ortaya koyuyor. Aynı zamanda da yeni bir vicdan ve hissetme algısı var. Simgeler üzerinden kurulmaya çalışılan bir hayat son yirmi yıla damga vurmuş durumda.
"Bu sosyolojik bir inceleme değil"
Muhafazakâr barista, Suriyeli bir kız çocuğu, milliyetçi rapçi, sabah programı sunucusu, yaşam koçu. On iki ya da on beş yıl sonra nasıl okunur, algılanır sizce bu insanlar?
Konumuz 'Edebiyat' olduğu için edebî olarak algılanır ve değerlendirilir diye umarım. Çünkü bu sosyolojik bir inceleme değil. Yazıldığı dönemin izlerini taşıyan kanlı-canlı karakterler olarak değerlendirilirse en âlâ.
Zira bir devri edebiyat üzerinden anlatmak zor bir iş. Yeni bir zaman dilimindeki yeni ekalliyeti ve Türkiye'nin yeni kültürel iklimini kısmen de olsa yansıtmış olduğumu umuyorum.
Belki on ya da on beş yıl sonra okunduğunda bu çeşitlilik üzerinden değerlendirirler karakterleri ve o dönem daha farklı bir zaman dilimi olur.
"İstanbul benim evim"
Özellikle son on yıldır yakın çevremden "İstanbul artık yaşanmaz oldu, bu şehri sevmiyorum" cümlesini çok duyar oldum. Bu yeni İstanbul'dan her an gitmeyi düşünenlerden misiniz siz de? İstanbul'un bu hızlı değişimi sizi nasıl etkiliyor? İstanbulla bağınız nasıl?
İstanbul benim evim. Birçok köşesinde farklı zamanlarımı, insanlarımı bıraktığım bir şehir. Dokusunu, kokusunu, lodosunu, seslerini sevdiğim bir memleket. Yıllarımızı birbirimize verdik.
Onun için bendeki anlamı başka. Büyük emeği geçti bana bu şehrin ve beni olgunlaştırdı. Vazgeçmeyi de düşünmüyorum.
Elbette hayatta her yerde ve her koşulda yaşanabiliyor. Ama hayatımda başka ülkede yaşamam mümkünken birkaç kez geri döndüm şehrime. Belki de bunun temelinde bu sevdiğim coğrafyaya gönül borcum olduğunu hissetmek yatıyordur, bilemem.
"Melez türleri barındıran bir tiyatro yapısı geliyor"
Salgın kültür-sanatı da vurdu. Özellikle oyuncular ve sahne emekçileri açısından özel tiyatrolar en çok konuşulan alanlardan biri oldu. Oyunları online izledik, tiyatrocular "Susuyoruz" eylemi yaptı. Avrupa'da bazı tiyatrolar koltuk sayısını azaltarak salonlarını yeniden tasarladı. Elbette virüs ile ilgili bir öngörüde bulunmak zor ancak ileriye dönük özel tiyatrolarla ilgili nasıl bir gelecek bekliyor bizleri ve üretenler olarak sizleri?
Pandemiyle beraber her yapı gibi tiyatronun yapısı da, iç dinamikleri de dönüşüyor ve dönüşecek. Ama elbette şu zorlu süreçte hakiki özel tiyatrolara destek sağlanması çok önemli.
Gelecek açısından, bugünün nasıl değerlendirileceğini ve şu anki yapının dram sanatına biçimsel ve dramatik öz olarak ne katacağını çok merak ediyorum.
Yalnızca şu öngörüde bulunmak olası görünüyor bana: çok melez türleri barındıran bir tiyatro yapısıyla ve biçimiyle karşı karşıya kalacağız. Tiyatro sanaldan birçok yapıyı ödünç alacak ve kendi yararına değerlendirecek gibi geliyor. Sanırım, bugünkü seyirci-oyuncu ilişkisinin farklı yüzlerini göreceğimiz bir süreç de başlıyor.
Özen Yula hakkındaÖykü, roman, denemeve tiyatro yazarı,yönetmen. Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Anabilim Dalı'nda yüksek lisansını tamamladı. Daha sonra yayınevinde editörlük, reklam ajansında metin yazarlığı yaptı. Edebiyat ve tiyatro alanında eğitim verdi. Televizyon alanında senarist olarak çalıştı. 2010'da ABD - Cleveland'da "Creative Fusion" programına seçilen ilk uluslararası sanatçı olarak üniversitede ders verdi, orada ve Cleveland Public Theatre'da yazdığı oyunları sahneledi. Eserleri on dört dile çevrildi. Haldun Taner Öykü Ödülü, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, Afife Ödülleri, Cevat Fehmi Başkut En Başarılı Yazar Ödülü, İsmet Küntay En İyi Oyun Yazarı ve En İyi Yönetmen Ödülü, Sevda Şener Tiyatro Yazarlığı Ödülü gibi ödüllerini aldı. |
(AÖ/PT)