Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) anayasa taslağını hazırlayan komisyonun başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, taslakla ilgili soruları CNN Türk'te Taha Akyol'un Eğrisi Doğrusu programında yanıtladı.
Özbudun metnin paylaşılabilmesi için tamamlanması gerektiğini, topluca bir taslak oluşturulamayacağını söyledi. İdeolojiden olabildiğince arındırılmış bir anayasa tartışmalarıyla ilgili liberalizmin ekonomik düzlemde olabileceğini, siyasi anlamda bir ideoloji olamayacağını söyledi.
Özbudun "Tartışmaları mutlulukla karşılıyorum. İyi niyetli, yapıcı öneriler Meclis'e sunulacak metinde yer bulacaktır. Metnin de kusurları olması tabiidir. Tartışma süreci içinde daha geniş çoğunluğun benimseyeceği bir metin ortaya çıkacaktır. Yeter ki peşin, önyargılı yaklaşılmasın."
Taslakta Özbudun'un yanı sıra profesörler Zühtü Arslan, Yavuz Atar, Fazıl Hüsnü Erdem, Levent Köker ve Serap Yazıcı'nın imzaları var.
Özbudun'un sivil, demokratik,insan haklarını evrensel düzeye yükselten, kısa ve özlü olarak nitelediği taslakla ilgili şunları söyledi.
Cumhuriyetin nitelikleri: İnsan haklarına saygılı yerine insan haklarına dayalı dedik. İnsan haklarına vurguyu güçlendirdik. Atatürk milliyetçiliğine bağlı ifadesini kullandık. Atatürk'e referansları kaldırmadık. Temel niteliklerin değiştirilemeyeceği Anayasa'nın değiştirilmesiyle ilgili maddede yer alıyor.
Din ve inanç hürriyeti: 1982 Anayasası'yla içerik açısından hiçbir farkı yok. Laikliğin altının boşaltıldığı iddiaları ya bilgisizlikten ya da çok güçlü önyargılardan kaynaklanıyor; insafın, hayal gücünün sınırlarını zorluyor. 82 Anayasası'nda olup da bizim taslakta korunmayan tek nokta yok. Tersine laiklikte iyileştirme var. Din değiştirme hürriyeti bizim taslağımızda açıkça belirtiliyor.
Laiklikle uyuşmayan zorunlu din eğitimi taslakta seçimlik hale getiriliyor. Devletin temel hukuki, ekonomik, sosyal, siyasi düzeninin din esaslarına dayandırılamayacağı hükmü var.
Devlet düzeninin din kurallarına dayanmayacağı hükmüyle, din ve vicdan hürriyetinin birbirinden ayrılması mümkün değil. Bunlar birbiriyle bütünleşir.
Din ve inanç hürriyetinin tanım alternatifleri: Üç tanım önerisi var. Üçü de aynı amaca hizmet ediyor. İkincisi bugün mevcut olan metin. Benim kişisel tercihim birincisinden yana. "Din ve inanç hürriyeti devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz."
Bugünkü tanımda yer alan "istismar": Neyin istismar, kötüye kullanma olduğu öznel takdire bağlı. Siyasetçinin mitingde "Allah yardımcınız olsun" demesi, bir ayete atıfta bulunması da istismar sayılabilir. Deniz Baykal seçim konuşmalarında Hz. Muhammed hadisine atıfta bulunuyordu "Komşunuz açken tok yatamazsınız". Ben bunu istismar saymıyorum elbette, ama sayanlar olabilir. Bence öznel takdire açık hükümler anayasada yer almamalı.
Devletin resmi dili: Devletin resmi dili olur, devletin dili olmaz.
Devletin temel amaç ve görevleri: İnsan hak ve hürriyetlerinin kullanılmasını önündeki engellerin kaldırılmasını vurguladık. Mevcut Anayasa'daki "Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak" bölümünü kaldırmış değiliz. Bunlar devlet olmanın doğal gereği. Ayrıca ifade edilmesi gerekmez. Elbette her devlet toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını korur. Doğal olanı ifadeye gerek yok. Bunlar Devlet kavramının içinde var.
Burada devletin hangi hedeflere yönelik olduğunu belirtmek önemli: Çoğulculuğa, insan haklarına, demokrasiye atıfta bulunan bir formül oluşturduk. Devletin bütünlüğü zaten anayasanın birçok yerinde mevcut.
Din eğitimi: Önemli olan din eğitiminin isteğe bağlı olması. Siz talep ederseniz devlet bunu karşlılamaya mecburdur. Muaf tutulmak isterseniz muaf olursunuz. Önemli olan herkes için zorunlu olmaktan çıkarılmasıdır.
Din kültürü dersi de dinsel eğitime dönüşüyor. Hem din eğitimi, hem din kültürü ve ahlak eğitimi seçimlik hale geliyor. Zaten ahlak da objektif bir bilim konusu değil.
Siyasi partilerin uyacakları esaslar: Din devletini savunan, ülkenin bölünmesini savunan parti kurulamaz. Buna en ufak kuşku yok. Taslağa göre savcılık partiye tüzüğünü ya da programını düzeltme uyarısında bulunuyor. Yerine getirmezse dava açılabiliyor.
Merkezi yönetim ve yerel yönetimler: Metinde merkezi idarenin üstünlüğü var. Bunun kapsamı değişebilir. Bu kanunla belirlenir. Anayasanın federasyonun zeminini hazırladığı iddiası ya federasyon konusunda cehaletten ya da provokasyon amaçlı.
Yerel yönetimlerin vergi salma yetkisi yok. Zaten kanunla yerel idarelere bırakılmış emlak, çöp gibi vergiler var; başkaları da olabilir. Biz bunların azami-asgari haddinin tayin edilmesi usulünü belirliyoruz. Yerel yönetime bu hadler içinde oran saptama yetkisi vermekte sakınca yok.
Merkezi yönetim isterse bugün bu vergileri tekrar geri alabilir. Bizim taslağa göre de bunu yapabilir.
Vatandaşlık ve Türk tanımı: Bugünkü anayasa "Türk devleti" diyor. Devletin adı Türkiye Cumhuriyeti'dir, Türk devleti değil. Bu hatalı. Vatandaşlık tanımını niye değiştirdik? "Türktür" deyince Türklüğün hangi anlamda kullanıldığı tartışılabiliyor. Vatandaşlık da olabilir, aynı zamanda etnik köken sorunu olarak da algılanabilir. 82 Anayasası'nın bunu böyle algılamadığını biliyorum. Ama istismar edilebilir. TC, imparatorluğun mirasıyla, çok uluslu, çok dinli, mezhepli, çok etnik gruplu bir devlettir. Etnik kökene çağrışım yaptırabilecek formülasyon sakıncalı, bir kısım vatandaşlarımızın incinmesine yol açabilir.
Önerimizde birbirine yakın üç formül var. Biri de 1924'teki formül. "TC'ye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkese din,ırk farkı gözetilmeksizin Türk denir." Bu bence çok daha ileri ve birleştirici bir tanımdır. Etnisite çağrışımı yaptırmayacak bir tanımdır.
Dokunulmazlık: Mevcut anayasada dokunulmazlığın meclis kararıyla kaldırılması mevcut, ama olmuyor.Bizim önerdiğimiz formül, 1998'de TMMB'ye Ecevit, Baykal, Çiller, Yılmaz imzalarıyla sunulup yeterli oy alamayan öneri. Bunu canlandırmaya çalıştık. Yüz kızartıcı suçlarda sorgulama ve yargılamanın yapılmasına imkan veriyoruz. Ama milletvekilinin görevini bedenen yapmasına engel olacak tutulma, tutuklamayı Meclis'e bırakıyoruz.
Milletvekilinin dokunulmazlığından feragat edebilmesi de yeni bir husus.
Dokunulmazlığı tümüyle kaldırmak doğru değildir. Bu demagojik bir taleptir. Dokunulmazlık çok önemli bir parlamenter bağışıklıktır. Amaç milletvekilinin asılsız olabilecek suç isnatlarıyla görevine devamdan alıkonamamasıdır.
Cumhurbaşkanlığının yetkileri: Mevcut 104. madde cumhurbaşkanına geniş yetkiler veriyor. Bu ciddi bir anomalidir. Cumhurbaşkanını siyaseten ve idareten sorumsuz kılıp geniş yetkilerle donatıyorsunuz. Bütün anayasa hukukçularının 82'den beri eleştirdikleri bir husustur.
Cumhurbaşkanının kanunları iade, Anayasa mahkemesinde iptal davası açmak, Meclis'te açış konuşması gibi sembolik yetkileri duruyor. Yargı ve üniversite alanında atama yetkileri kaldırıldı. Bu yetkiler hükümete verilmiyor. Yargıyla ilgili olanlar yargıya, rektör seçme üniversiteye bırakılıyor.
Mevcut anayasada cumhurbaşkanının hangi işlemleri tek başına yapacağı, hangisinin ortak yapılacağı şu an belirsiz. Yeni taslakta bunlar da belirleniyor.
Milli Güvenlik Konseyi: 2001'deki reformlar tartışmayı bir ölçüde azaltmıştı. Sivil üye sayısı artırıldı, kararlarının istişari niteliği vurgulandı, icrai niteliklerinden büyük ölçüde arındırıldı. Bunlar sivil otoritenin askeri otoriteye üstünlüğünü belirtiyor. Genelkurmay'ın Başbakana karşı sorumluluğu da belirtiliyor.
Bunlardan radikal bir sapmaya gerek görmedik. MGK'yle ilgili üç alternatif sunduk. Cumhurbaşkanının başkanlığı, Başbakanın başkanlığı ve bu konunun düzenlenmesini kanuna bırakmak.
YÖK: Yüksek Öğretim Kurumu 82 Anayasası'nın otoriter, vesayetçi ruhunun üniversiteye yansıması. Üniversiteyi zapturapt altına almak. Biz YÖK'ü sadece bir planlama ve koordinasyon organı olarak düşünüyoruz. İcrai yetkilerinden, üniversitelerin içişlerine müdahaleden arındırıyoruz.
Üniversitede kılık kıyafet: İki alternatif var. Birincisi kılık kıyafet nedeniyle kimsenin üniversite eğitiminden mahrum bırakılamayacağını, diğeri de üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olduğunu söylüyor.
Kılık kıyafet kısıtlamasının öğrenim özgürlüğünün ihlali olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta nihai kararı TBMM verecek.
Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı: Şimdiki anayasada "tarafsızlığı" ifadesi yok.
Bağımsızlığın önemi, tarafsızlığı sağlayan bir araç olmasıdır. Türkiye'deki tartışmalarda araç amacın ötesine geçiyor. Yargının tarafsız olması gerektiğini vurgulamak istedik. Bütün baskılara karşı tarafsızlığı vurguladık.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu: Taslakta Adalet Bakanı HSYK'ye girmiyor. Avrupa'daki genel düzenleme de bir yüksek yargı konseyinin varlığı, üyelerinin çoğunluğunun hakimler tarafından, bir bölümünün parlamentolar ya da devlet başkanları tarafından seçilmesi üzerine. Hiçbir ülkede üyelerin sadece hakimler tarafından, kendi aralarından seçildiği bir sistem yok. Yoksa bu yargıda korporatist, bir tür kast sisteminin oluşması riskini taşır.
Taslakta HSYK üyelerinin üçte biri yüksek mahkemeler, üçte biri birinci sınıf hakimlerden, üçte biri de parlamento tarafından seçiliyor.
Anayasa mahkemesi: Taslağa göre 8 üye TBMM, 4 üye Yargıtay, 4 üye Danıştay, 1 üye Sayıştay tarafından seçiliyor. Bütün Avrupa'da bu süreci tamamıyla parlamentodan koparmış bir tek örnek yoktur. Almanya, Belçika, Polonya'da tümü parlamento tarafından seçilir. İtalya'da üçte biri siyasi otorite tarafından. İspanya'da parlamento, hükümet, yargı tarafından, Portekiz'de parlamento ve Anayasa Mahkemesi tarafından, Fransa'da cumhurbaşkanı, meclis başkanı ve senato başkanı tarafından.
Hakim düşünce, parlamentoyu bu sürece ortak kılmaktır. (TK)